Özbek Edebiyatı Yazıları. Karakaş Şuayip

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip страница 24

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip

Скачать книгу

(Rızayev, 1997: 26; Kâdirov, 1997: 588-595; Andicâniy, 1993: 21).

      Türkistan’a dışarıdan gelen bütün bu tiyatro topluluklarının temsilleri, Türkistan’da da millî bir tiyatronun doğuşu için gerekli zemini hazırlamıştır. Fakat dikkati çeken en önemli husus, henüz doğuş sürecinde bulunan tiyatro sanatının, modern eğitim seferberliği ve siyasî ve sosyal faaliyetler için kuvvetli bir vasıta olarak kullanılabileceği düşüncesini de beraberinde getirmiş olmasıdır. Bu düşünceyi hayata geçirenler de başta Mahmudhoca Behbûdî Efendi olmak üzere Ceditçi aydınlar olmuştur. Başka bir ifadeyle, devrin şartları karşısında kendi fikirlerini yaymak için yeni bir edebiyat yaratan Ceditçiler, piyes yazarlığı ile sahne faaliyetlerini de ülkülerini gerçekleştirmek için projelerinin çok önemli bir parçası olarak değerlendirmişlerdir (Rızayev, 1997: 49).

      Mahmudhoca Behbûdî Efendi, 1911 yılında, Pederküş yâhut Okumagen Balanın Hâli (Baba Katili yahut Okumayan Balanın Hâli) adlı üç perde dört sahneden ibaret ilk millî piyesi yazmış, fakat sansür idaresinin izin vermemesi yüzünden eser iki yıl boyunca yayımlanamamıştır (Andicâniy, 1993: 36).47 Behbûdî Efendi, bu eserini, 1812 yılında Moskova’nın 124 kilometre batısındaki Borodino sahrasında cereyan eden Rus-Fransız savaşının Rusların zaferiyle sonuçlanmasının 100. yıldönümüne ithaf edince, Pederküş piyesi Tiflis sansür idaresinin 23 Mart 1913 tarih ve 19940 sayılı kararındaki “Tiflis sansür idaresinin izniyle Kafkas ülkesi sahnelerinde temsil edilmesi mümkündür” hükmüne istinaden 1913 yılında Semerkand’da risale hâlinde neşredilmiştir.

      Eserin yayımlanması, bütün Türkistan’da millî tiyatronun doğuşunu müjdelemesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Aynı yıl, Semerkand’da Behbûdî Efendi, Taşkent’te ise Münevver Kaarî ile Abdullah Avlânî, Pederküş piyesini sahneye koymak üzere çalışmaya başlarlar. Ayna mecmuasının 1913 tarihli 10. sayısındaki “Semerkandda Tiyatru” başlıklı haber yazısında, bu eserin sahneye konulması ile ilgili olarak şu bilgiler verilmektedir: “Semerkandnıŋ Özbek ve Tatar yaş ve terakkiyperverleri bir bolıb, Özbekçe ‘Pederküş’ ve Tatarca ‘Aldaduk hem Aldanduk’ eserlerini Semerkand Kıraathâne-yi İslâmiyesi nef’iga 1914 yıl 15 Yanvar akşamında Semerkand’da koymakçi boldılar ve hem uşbu gayretli Özbek ve Tatarlar birleşib Hokand ve Buhara ve özge Türkistan şeherlerinde milliy tiyatrlar körsetmakçidürler ki, niyet ve gayretleri şâyân-ı şükrânedür. İdârege kelgen mektublarge karagende Hokand ve Taşkend’de hem ‘Pederküş’ fâciasını sahnede koymak üçün meşk kılmakda emişler. Egerde gayretlik yaşlar milliy tiyatrga rivâc berseler, yene başka eserler de tertib ve neşr kılınur.” (Rızayev, 1997: 53).

      Pederküş’ün yayımlanması ve hemen ardından sahneye konulması, bu haber yazısından da anlaşılacağı gibi, sadece Behbûdî ve Semerkandlı aydınlar için değil, bütün Türkistan’ın sosyal ve kültür hayatı için önemli bir hadise olarak karşılanmıştır.

      Pederküş, ilk defa 15 Ocak 1914 günü Semerkand’da sahnelenmiştir. 320 kişilik tiyatro salonuna, 50 kişilik yer ilâve edilmiş, biletlerin tamamı yüksek fiyatla önceden satılmıştır. Buna rağmen birkaç yüz kişi de bilet bulamadığı için tiyatrodan geri dönmek zorunda kalmıştır. Bazıları oyunu ayakta seyretmeye bile razı olmuş, fakat bunun için de yer bulunamamış; görevlilerin yakın bir tarihte piyesin mektepler yararına tekrar oynanacağını ilân etmesinden sonra dışarıda kalanlar dağılmışlardır. Oyunun rejisörlüğünü, bir rivayete göre Azerbaycanlı Aliasker Askerov, başka bir rivayete göre de Mahmudhoca Behbudî Efendi bizzat kendisi yapmıştır. Perde aralarında, Semerkand’ın meşhur hâfız (hânende)larından Hacı Abdülaziz koşuklar okumuştur (Rızayev, 1997: 55).

      Eserin Semerkand’da 7 Mayıs’taki ikinci temsilinden elde edilen 235 som’un 110 som’u mektep ıslahına, 35 som Cambay’da Molla Muallim Kâmil idaresindeki mektebe, 15 som Bâğışamal mektebine, 15 som Buhariy köyündeki Molla Corabay mektebine, 25 som Rus mektebinde okuyan Müslüman öğrencilere, 35 som Molla Muallim Abdülkâdir mektebine bağışlanmıştır (Rızayev, 1997: 57).

      Tiyatro temsillerinden elde edilen gelirler, daima Cedit mektepleriyle diğer eğitim kurumlarına, “hayriye cemiyetleri”ne, basın faaliyetlerine ve diğer kültür hizmetlerine tahsis edilmiştir. Nitekim Semerkandlı oyuncular, aynı eseri Hokand’da Cedit mektepleri menfaatine sahneye koymuşlar ve toplanan 604 som’dan, kendi geçimlerini farklı meslek ve işlerden temin ettikleri için sadece yol parası almışlardır. Ancak Behbûdî Efendi’nin ve çevresindeki Ceditçilerin bu hayırlı niyetlerinin yanı sıra, bazı tiyatro toplulukları da eserin kazandığı şöhretten istifade etmek üzere yazarından izin almaksızın para kazanmak veya başka maksatlarla Pederküş piyesini kendi çıkarları için sahneye koymuşlardır. Bu durumdan haberdar olan Behbûdî Efendi, kendisinden izin alınmasını talep ettiği Ayna (nu. 47) dergisindeki yazısında şöyle diyor: ‘’Bazılarının yazdıkları mektuplarda haber verdiklerine göre, tiyatro bazen, mektep veya cemiyet faydasına sahneye konulduğu hâlde parası belirtilen yere harcanmamaktadır. Ayrıca tiyatro akşamları edep dışı hareketler meydana gelmektedir. Bunun için mecburen ilân ediyoruz ki, bundan sonra piyesi sahneye koymak isteyenler, önce yazarından yazılı izin alarak oyunu hangi maksatla sahneye koymak istediklerini bildirsinler, ondan sonra harekete geçsinler.” (Rızayev, 1997: 59).

      Behbûdî Efendi, “ibretnâme” adını verdiği tiyatroda, “hilâf-ı edeb” hareketlere izin verilmemesi için mücadele etmiş, Doğu ve Batı ülkelerini gezerek tiyatronun bazen gönül eğlendirme, bazen de büyük sosyal ve manevî eğitim ve tefekkür vasıtası olduğunu görmüş ve kendisi de bunlardan ikincisini tercih etmiştir. Milletin istikbâli için tiyatroyu en geniş tesirli silâhlardan birisi olarak değerlendirmiş ve diğer Ceditçilerden de bunu talep etmiştir.

      Behbûdî’nin tiyatrodan gözlediği maksadı ve genel olarak Ceditçilerin tiyatro anlayışı önemli bir konu olarak karışımıza çıkmaktadır: “İnsanlar, tiyatroya hoşça vakit geçirmek için gelirler; fakat buradan fikir sahibi olarak çıkmaları lâzımdır.” Ceditçilerin bu tiyatro anlayışı ile onlardan yarım asır kadar önce Mukaddime-i Celâl’i kaleme alan Nâmık Kemâl’in görüşleri arasında tam bir paralellik bulunmaktadır. Hatta görüşlerin ifade ediliş tarzındaki şaşırtıcı benzerlik, 20. yüzyıl başlarından itibaren Türkiye’deki neşriyatı takip” ettikleri bilinen Ceditçilerin, Nâmık Kemâl’i okuyarak etkilendikleri ihtimalini düşündürmektedir.

      Pederküş piyesinin yazılması, Türkistan’da millî tiyatroyu başlatması sebebiyle fevkalâde önemlidir. Hiç şüphesiz Hokand, Kettekorgan, Andican, Namangen, Buhara şehirlerinde amatör tiyatro topluluklarının teşekkül etmesi de Semerkand’da başlayan bu millî tiyatro teşebbüsüyle doğrudan ilgili olmalıdır. Taşkent’teki millî tiyatronun teşekkülü ise bundan farklıdır.

      Abdullah Avlânî, 1932 yılında kaleme aldığı Tercime-i Hâlim yazısında, Taşkent’te tiyatro topluluğunun teşkil olunması ile ilgili olarak şu bilgileri vermektedir: “1913 yılından itibaren, halkın gözünü açmak ve halkı medeniyete yaklaştırmak için teşebbüste bulunanlara ve tiyatro kurmak isteyenlere rehberlik ederek Türkistan’ın birçok şehrinde, Özbekler arasında tiyatroya yol açtım, Turan adlı tiyatro topluluğunu kurdum.” (Avlani, 1993: 110). Turan tiyatro topluluğu, 1913’te amatör olarak kurulmuş, 1914 yılı sonlarında da resmen “Turan Tödesi” adını alarak profesyonel bir topluluk hâline gelmiştir. Abdullah Avlânî ile beraber Münevver Kaarî’nin de bu topluluğun

Скачать книгу


<p>47</p>

İsmail Tölek Andicâniy, Pederküş piyesinin yazıldıktan bir yıl sonra Turan gazetesinde tefrika edildiğini ve 1913 yılında da müstakil kitap hâlinde yayımlandığını bildirmektedir.