Süzge Hanım Bozok Güzeli. Beysenova Şerbanu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Süzge Hanım Bozok Güzeli - Beysenova Şerbanu страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Süzge Hanım Bozok Güzeli - Beysenova Şerbanu

Скачать книгу

dönsün? Buna fırsatı bile olmamıştır.” Han’ı hakkında hiç kötü düşünmek istemiyordu. Büyük sarayı yabancının ayak basamayacağı, tehlikeden uzak bir yere yerleştirdikten sonra geri geleceği kesindi. “Yaradan yardımcısı olsun!”

      Bu düşünceden sonra gönlü biraz da olsa sakinleşmiş gibiydi. O, artık Han’ının büyük sarayını eskisi gibi huzurlu bir yere kurmasını gece gündüz Tanrı’dan dilemeye başlamıştı. Başka bir çaresi de kalmamıştı. Han’ı sağ olursa er ya da geç geri geleceği kesindi. Buna bütün yüreğiyle inanıyordu. O güne kadar, şu yakına gelip bayram etmekte olan kâfirin kötülüğünden Allah korusun!

      Süzge Hanım bu düşünce ile kaç gün kaç gece geçirdi bilmiyordu. Artık gün hesabını karıştırmaya başlamıştı. Bir birinden farksız günlerin her biri âdeta bir yıla denk kederle dolu gibiydi. Han’dan haber gelmiyordu. Han’dan umudunu kesmese de bazen ümitsizliğe düştüğü oluyordu. Öyle anlarda aklına neler neler geliyordu. Yanında sırrını açıp rahatça derdini dökeceği bir sırdaşının olmaması canını acıtıyordu. Hanım olarak kime gidip derdini anlatabilirdi? Yalnızlık derdi hiç geçmiyordu. Yalnızlık. Yalnızlık, belki de bunun bir devası yoktur…

      Bu sırada İsker şehrini alıp muratlarına ermiş cellâtlar han sarayında gönüllerince dolaşıp büyük bir eğlence yapıyorlardı. Sevinç naraları uzaklara kadar duyulan toy uzun sürdü. Küçüm Han’ın yurdunda kalan bütün zenginliği birkaç gün içinde acımasızca yağmalandı. Geride kalan ne varsa talan edilip mahvoldu. İstedikleri gibi eğlendiler, bolca içmeye başladılar. Günü güne, geceyi geceye katıp haftalarca içtiler. Ataman Yermak bir gün hiddetlendi, sarhoş askerlerini kendilerine gelmesi için uyardı. Ataman Yermak şehri ele geçirse de Han’ı ellerinden kaçırdığı için hâlâ kızgındı. Çatacak birini arıyordu.

      “Ne bu, Küçüm Han’ı yenmiş gibi kutlama yapıyorsunuz? Bu kadar içmek yeter! Aklınızı başınıza toplayın! Hepiniz başıbozuksunuz. Sizi yeter ki yiyip içmeye göndersinler… Ataman Groza askerlerini topla! Ertis boyunda Han’ın küçük sarayı var diyorlar. O kaleye saldıracaksın! Han’ın insanların gözünden ırakta, perde içinde tuttuğu Süzge adlı eşsiz güzellikte genç bir hanımı varmış. O güzeli buraya getireceksin! Çar’a bundan güzel hediye olmaz. Ben kendim kalan askerlerle birlikte tecrübeli bozkurt Küçüm’ün peşinden gideceğim. Artık benden kaçıp kurtulamayacak, hile yapamayacak.” diye kızarak askerlerine öfkelendi. Meşhur hunhar Ataman Groza Süzgin’e gitmek için hazırlık yaptı.

      Kaderlerinin onlara yapacağı bu sürprizden korumasız Süzge Hanım da onun halkı da habersizdi. Yine de Süz-ge, sonradan pişman olmamak için sarayı kaleye çevirmiş, kalenin güvenliğini arttırmıştı. Süzgin’i koruyacak asker sayısı Ataman Groza askerlerinden oldukça azdı. Kalenin konumunun düşmanın kolaylıkla ulaşamayacağı biçimde korunmaya elverişli olması onları avutuyordu.

      Bu durum kaleyi inşa edenlerin en başta akıllıca düşündüğü bir şeydi. Ertis’in kıvrıldığı yerde büyük uçurumu olan yüksek bir tepede yapılmıştı. Nehir yatağı buraya geldiğinde incelip dalgalanarak köpük saçıyordu. Şehrin iki tarafından akıntısı sert olan Ertis dolaşarak akardı. Güçlü akıntıyı aşıp onun yüksek uçurumundan tırmanmak zor işti. Şehrin ön tarafı eğimli düzlüktü. Ön tarafa yüksek duvar çevrilmişti, az ilerisine atlı bir adamın sıçrayıp geçemeyeceği kadar derinlikte hendek kazılmıştı. Hendekten tırmanarak çıksalar bile dik duvara geldiklerinde ayakları kayarak geri hendeğe düşerlerdi. Kaleye girebilecekleri tek kapı kapalıydı. İçeriden de dışarıdan da korunuyordu. Kalenin her köşesindeki bekçi kulelerinde her zaman bekçi bulunuyordu.

      Süzge Hanım şimdi hepten yalnızdı. Ara sıra sarayı gezerek havuzu izleyip dinlenmeyi de bırakmıştı. Hizmetçilerini de yardımcılarını da çok çağırmıyordu. Çağırsa da onların bunun ağzından çıkacak tek bir söze bel bağlıyor olmaları onun içini acıtıyordu. Onlar herhangi bir sıcak söz, iyi haber duymak istiyorlardı. Oysa Süzge onlara ne diyebilirdi? Bir de kendi çaresizliğini başkalarının görmesini de istemiyordu. Han’ın onu burada bıraktığını zaten herkes biliyordu. O, saray halkının önünde kendini suçlu gibi hissediyordu. Onlar karşısında bu suçluluk duygusu nedeniyle çekiniyor, kendisini küçük düşmüş hissediyordu.

      Gün boyunca hiç görünmeyen kapıdaki görevli kadın içeri girip “Baş Serdar yanında Muhamedkul şehzade ile birlikte geldiler.” dedi.

      Muhamedkul’un adını duyunca kalbi aniden hızla çarpmaya başladı, yüreğine bir sancı saplanır gibi oldu. “Niye geldi acaba?” O, hemen yerinden kalktı. Hanıma has ağırbaşlılığını kaybedip hoppa bir insan gibi uçarılık ettiği için kendi davranışından kendisi utandı. Süzge’nin sarayına onun izinsiz gelmemesi gerekirdi. O, ne zamandan beri böyle bir nezaketsiz davranışı yapar olmuştu? Başka zaman olsaydı Süzge “Bu ne hadsizlik?” deyip öfkelenirdi. Dışarıdan gelecek bir habere muhtaç oldukları şu anda onun gelmesi, düşününce, abes gibi gelmiyordu. Hatta Süzge onun gelişine sevinmişti bile. Yoksa Han’ı mı gönderdi? Niye başka birini değil, Muhamedkul’u göndermiş olsun? Saraydakilerin bunu sınamak için düşündükleri bir hainlik olmasın? Han’ının başına bir kötülük gelmemiştir inşallah! Bunu düşününce kahrolası kalbi tekrar hızla çarpmaya başladı.

      Hizmetçi kadın hafifçe öksürüp bir şey der gibi oldu. Onun hâlâ cevap beklemekte olduğunu Süzge o an fark etti.

      “Misafir odasına alın.”

      Haberci dudağını ısırıp başını öne eğerek geri geri odadan çıktı. Süzge onun yüzündeki imalı gülüşü fark etmişti. “Sırrın belli oldu.” dercesine gülümsüyordu. Eski dedikodular hâlâ unutulmamış mıydı? Şaşırdığımı tecrübeli kadın fark etti diye bir, Muhamedkul adını duyunca içinde tuhaf bir duygunun belirdiği için iki kere irkildi. Niye böyle heyecanlandığına kendisi de şaşırmıştı.

      Koşarak aynanın önüne gitti. Kıyafetini değiştirdi. Saçlarını taradı, süslendi. Birkaç günden beri hiç bakmadığı üstünü başını düzeltmeye başladı. Niye böyle yapmakta olduğunu kendisi de anlamıyordu. Ayna önünde her zamankinden daha uzun kaldı. Kendisine iyice çeki düzen verip şakaklarında açıkta kalan saçlarını başörtüsüyle iyice kapattı. Kendi görüntüsünün istediği gibi olduğuna emin olunca kapıya doğru yöneldi. Heyecanı bir kenara bırakıp sakinleşti. Belli belirsiz bir sevinç kıvılcımı damarlarında dolaşıyordu, sanki sevinçten uçar gibiydi. “Bu neyin belirtisiydi? Allah’ım sonu hayır olur inşallah…”

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного

Скачать книгу