Devrin En Büyük Yazarı Cengiz Aytmatov. Osmanakun İbraimov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Devrin En Büyük Yazarı Cengiz Aytmatov - Osmanakun İbraimov страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Devrin En Büyük Yazarı Cengiz Aytmatov - Osmanakun İbraimov

Скачать книгу

devlet görevlerine özendiriyorlardı. Sonrasında Aytmatov vergi memuru ve cepheden gelen mektupları dağıtan postacı olarak çalıştı. Postacı olarak çalıştığında halk arasında sık sık kara zarf olarak adlandırılan (cephede şehit olanların haberi “kara haber celbi” ile ailelerine bildiriliyordu) geliyordu. Yazarın sonradan hatıralarında belirttiği üzere, köylerde aileler onu veya kardeşi İlgiz’i gördüklerinde yine kara haber celbini getiriyor diye korkuyorlardı.

      Aile yarı aç yarı tok hayatına devam ediyordu. Ailesini besleyen tek inekleri de çalınmıştı. Cengiz hatıralarında o hırsızı eline bir geçirse alnından vurmaya hazır olduğunu söylüyor. Elinde tüfeğiyle öfkeden beti benzi atmış bir şekilde hırsızı arayan Cengiz’i bir ihtiyar durdurur ve ne olduğunu sorar. Cengiz tüm aileyi besleyen biricik ineğini çalan hırsızı aradığını, bulduğu yerde onu alnından vuracağını söyler.

      İhtiyar, babacan bir tavırla Cengiz’i sakinleştirir, acele etmemesini, önce iyice bir düşünmesini salık verir. Hiç kimse bilmiyor o ihtiyarın kim olduğunu, hatta öyle bir ihtiyarın yaşayıp yaşamadığını da. Belki de onu Kırgız ihtiyar kılığına giren Hz. Hızır onu durdurmuştur. Bu tesadüfi buluşmayı Cengiz hep hatırlamış ve o ihtiyarın sözlerini dinlediğini belirtmiştir.

      “Çocukken hayatı poetik ve aydınlık tarafıyla tanımışken, savaş yıllarında, bu hayat tüm hüzün ve kahramanlıklarıyla karşıma dikilmişti. Halkımı vatanın tehlikeye düştüğü günlerde farklı bir durumda görüyordum. Ben bunu görmek zorundaydım, köydeki her ailenin haline yakından şahit oluyordum, her ailenin her ferdini bizzat tanıyordum. Hayatı artık her haliyle ve her yönüyle gözlemleyebiliyordum.” 9

      Muhtarlıkta kâtiplik yaptığı zamanlarda farklı farklı işler yapıyordu, hatta halktan vergi toplama işi onun vazifesiydi. O, yıllar içinde değil, aylar içinde büyüyüverdi. Elbette o günlerde yaşadıkları, şahit oldukları ve başına gelenlerin günün birinde kendi edebî eserleri için bir kaynak olacağını henüz bilmiyordu.

      “Bu görev benim için adeta bir işkenceydi, bir yıl sonra 1944 Ağustosunda görevi bıraktım ve bu yüzden az daha mahkemeye veriliyordum. Traktör ekibinin muhasebe yardımcılığı görevine başladım. Savaş devam ediyordu ve hayat bana her gün bana halk hayatının yeni sayfalarını açıp gösteriyordu. O günlerde gözlemlediğim birçok şey “Yüz Yüze”, “Toprak Ana”, “Cemile”, “Selvi Boylum Al Yazmalım” gibi eserlerime yansımıştır. 1946 yılında 8. sınıftan sonra Cambıl Veteriner Enstitüsünü kazandım. Stajımın tamamını 1947-1948 yıllarında köyümüzde yaptım, bununla beraber savaş sonrası halkımın günlük hayatını da gözlemleme fırsatı buldum. Enstitüden başarıyla mezun olduktan sonra Kırgız Ziraat Fakültesini kazandım. Burayı da başarıyla bitirdim.” 10

      Yazarın çocukluk ve gençlik dönemleri bu şekilde geçti. Karakteri, iktidara olan sevgisi ve nefreti böyle şekillendi.

      Aytmatov’un fantastik hayat girdabına şöyle bir göz attığımızda inanılmaz olaylarla dopdolu olduğunu, hayatının yaşadığı dönemin adeta bir aynası olduğunu görürüz. Peki, kimlerle güzel dostluklar kurdu Aytmatov?… Muhtar Avezov ile çok sıkı bir dostluk ilişkisi vardı, aynı şekilde Luis Aragon, Dmitriy Şostakoviç ve Aleksandr Tvardovski, yetenekli rejisör Sergey Urusevski. Nikita KKruşçev ile görüşme, Leonid Brejnev ve Mihail Gorbaçov ile son güne kadar süren dostluk, tüm bu biyografi Aytmatov’a aittir.

      GENÇLİK: AŞKIN ORTAYA ÇIKIŞI…

      1937-1938 katliamları ve II. Dünya Savaşının getirdiği yıkım yazarın çocukluk ve gençlik yıllarına denk gelmiştir. O günlerde yazar birçok hainliği ve kahramanlığı kendi gözleriyle görmüş, birçok insanın yakınlarını kaybetmesine bizzat şahit olmuştur. Hayatın en zor, en çetin şartlarını yakından müşahede etmiştir. O yıllarda insanî ve ahlâkî değerleri, erdemleri sonsuza kadar yaşatacak gücün halkın kendisi olduğunu görür.

      Cengiz Aytmatov çok küçük yaşlarda haksızlığın ne demek olduğunu bizzat hissetmiş, çocukluğunu mahveden, gençliğini çalan iktidarın acımasız yüzünü görmüştür. Aynı şekilde insanın başarılı olmak için kendisine hedefler belirlemesi gerektiğini de anlamıştır. Tam da bu zor hayat şartları içerisindeyken ilk defa ilham perisi onu ziyaret eder. Kendi halkının sözlü kültürünün derinliklerine iner, sonrasında büyük Kırgız destanı Manas’ı okur, kendi kendini yetiştirmeye çalışır. O yıllarda Kırgız hayatının tam içindedir, halkın manevîyatının ve millî kültürün temellerini keşfetmektedir.

      Aytmatov’un hayat tecrübeleri gösteriyor ki hayat çok ilginç ve çok yönlü. Savaş yıllarında bile insan kendisine hedefler belirleyebiliyor ve en nazik en derin hislere yer açabiliyor. Aytmatov da aynen bunları yaşamıştır savaş yıllarında.

      Babasının ve ailesinin ‘halk düşmanı’ olarak damgalanmasının yetim Aytmatov’un ruhunda derin izler bıraktığını belirtmiştik, ancak böylesi zor şartlarda geçen çocukluk döneminde dahi Aytmatov’un mutlulukları ve aydın günleri olmuştur. Hatta savaş yıllarında Aytmatov ilk aşk duygusunu hissetmiştir. Âşık olduğu kişi bir peri değildi, ondan yaşça biraz daha büyük ve ona erkek kardeşi gibi davranan genç bir kadındı. Savaş yıllarında ortaya çıkan ve Mırzagul Biykeç ile bağlantılı olan bu hayat tablosu “Cemile” ve “Erken Gelen Turnalar” adlı eserlerine de yansımıştır.

      Hayat kâğıt üzerinde yazılanlar gibi değildir. Yaşadıkları, başına gelenler onu tüm bunları insanlarla paylaşmaya iter. Kahramanlıkları, trajedileri, hüzünleri…

      “Ben insanlarla fikirlerimi paylaşmak istiyorum, çünkü zorundayım.”

      “Pencereyi sonuna kadar açıyorum, içeri temiz hava giriyor. Parlamakta olan yarı karanlık mavilikte kendi manzaramı çiziyorum. Onlar o kadar çok ki, ben defalarca kez tekrar tekrar başladım. Ancak bütün manzarayı çizmek için henüz erken.... Henüz ruhumun derinliklerinde belirli belirsiz çıkan sesin kaynağını bulamadım. Şafak öncesi sessizlikte sağa sola geziniyorum, düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum… Henüz bitmemiş şeyler hakkında en yakın arkadaşlarımı bile haberdar etmek istemiyorum. Ancak bu sefer kurallarımı çiğneyip henüz bitirmediğim tablo hakkında konuşmak istiyorum insanlarla. Bu geçici bir arzu değil. Başka türlü davranamam, çünkü hissediyorum, tek başıma bunun üstesinden gelemem. Ruhumu harekete geçiren ve elime fırçayı aldıran tarih o kadar büyük ki ben hepsini kucaklayamam. Bir çuval inciri berbat etmekten korkuyorum. Ben insanların bana öğütleriyle katkı sağlamasını benimle birlikte olmalarını, benim için endişelenmelerini istiyorum. Korkmayınız, daha yakınıma geliniz, ben bütün bu tarihi anlatmak zorundayım.”

      Cengiz Aytmatov’un edebî yolunun ilk on beş yılında sadece ruhuna bir türlü huzur vermeyen yaşanmışlıkları kâğıda döktüğüne şahit oluyoruz.

      Aytmatov kendini bir şeyler yapmak zorunda hissediyordu, çünkü en zor hayat şartlarının yaşandığı günlerde en sıradan insanların halet-i ruhiyesini anlatmak istiyordu. “Toprak Ana”, “Yüz Yüze”, “İlk Öğretmen” gibi eserleri bu bağlamda gün yüzüne çıktı. Bu hikâyelerde yazar bizzat görüp gezdiği yerleri anlatıyordu. Yazar ilk eserlerinde hayatın tüm yönlerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu. Ancak o

Скачать книгу


<p>9</p>

Чингиз Айтматов. Статьи, выступления, диалоги, интервью. стр. 25

<p>10</p>

там же, 31 с.