Kalemin İzindekiler. Muhittin Gümüş

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kalemin İzindekiler - Muhittin Gümüş страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kalemin İzindekiler - Muhittin Gümüş

Скачать книгу

farkındalığın kendisinde oluşturduğu tertip ve nizam çerçevesinde kayıt olacağı bölüm sırasına girdi. Önündekilerin işlemleri devam ederken sağa sola bakarak değişik insan manzaralarını izliyor, onların yüzünden, bakışlarından ve davranışlarından yahut durgunluklarından bir şeyler çıkarmaya çalışıyor, iyi bir gözlemci olma yolunda ilk tecrübelerini kazanmaya başlıyordu böylece. Kendisine sıra geldiğinde “Hanımefendi lütfen evrakınızı verir misiniz?” diyen kayıt memuru Mehmet Bey’in sesiyle irkildi. Bu ses ciddi bir devlet memuru sesiydi. Pek alışık değildi memurlarla muhatap olmaya. Kendisine ilk kez hanımefendi diye hitap edilmesinden de pek hoşlanmıştı.

      – Evrakım tamam mı? Bakabilir misiniz? Eksik bir şey yok değil mi?

      – Hepsi tamam da şu kâğıtta istenen bilgileri yandaki masaya oturun ve yazıp imzalayın lütfen.

      – Peki efendim, hemen.

      Semra, belgeleri doldururken kayıt memurunun sıradaki kara yağız delikanlıya:

      – Biraz acele et evladım. Sırada çok arkadaşın bekliyor. Onlarla birkaç hafta sonra sınıf arkadaşı olacaksın. Onları şimdiden kızdırma. Hadi çabuk ol!

      – Ama efendim, çok heyecanlı olduğum için evrakın hepsi karışık durumda. Bu kadar heyecanı sınavda bile yaşamadım.

      – Biz alışığız böyle hâllere ve sizin gibi gençlerin heyecanına.

      Semra kâğıdı doldurur doldurmaz kafasını kaldırdığında gördüğü o kara yağız delikanlı:

      – Kaleminizi alabilir miyim? Ben telaşla kalemsiz çıkmışım evden.

      – Aaa… Yine siz? Hani giriş sınavında önümdeydiniz, sonra mahalledeki parkta çay ocağında çalışıyordunuz da konuşmuştuk ya… Bu üçüncü karşılaşmamız oluyor.

      – Siz üç ben iki… sınav salonunda siz beni görmüşsünüz ben sizi göremediğim için. Evet hatırladım tabii. Unutmadım ki sizi.

      – O gün birbirimize adımızı bile sormadık.

      – Benim adım Orhan.

      – Benim adım da Semra. Çok memnun oldum. Yanılmıyorsam aynı bölümde okuyacağız.

      – Evet, aynı yerde sınava girdik, aynı bölümü kazanmışız. Şu andan itibaren tek tanıdığım sizsiniz.

      – Neyse sizi meşgul etmeyeyim. Belgenizi doldurun. Kayıt memuruna bu belgeyi verince işlem tamam olacak böylece.

      – Hayırlı olsun Orhan.

      – Teşekkür ederim. Size de hayırlı olsun. Artık üniversiteliyiz.

      – Üstelik Dil-Tarihliyiz. Bunu her zaman övünçle söyleyeceğim. Bugünün hayatımızda önemli bir gün olduğunu unutmayalım.

      – Evet, insanın hayatında önemli ve unutulmaz günleri olmuştur, gelecekte de olacaktır. İnşallah hep güzelliklerle dolu bir eğitim hayatımız olur.

      – Müsaadenizle ben işe döneceğim. Galiba Eylül ayının son haftasında derslere başlayacakmışız. O zamana kadar işime devam etmeliyim. Kaleminizi kullandım, teşekkür ederim. Hoşça kalın şimdilik!

      – Güle güle Orhan!

      Semra, etrafı gözlemlemeye devam ederken gözüne takılan farklı tiplerin, farklı renklerin ve farklı düşüncelere sahip insanların, gençlerin varlığına çok da kolay alışabileceğini düşünmüyordu. İçinden gelen sesler ve kendi kendine yaptığı yorumlar vardı:

      “Ben bu hippi tiplilerle aynı sıralarda oturamam. Sanki kirliliği ve bakımsızlığı moda hâline getirmiş marjinal tipler inşallah benim bölümümde olmaz. Aşırılıklar bana uymaz. 12 Eylül 1980 ihtilali sonrasında siyasi bölünmüşlüğün üstü örtülmüş gibi ama aslında hâlâ sakaldan, bıyıktan yahut giyim kuşamdan, kullanılan dil ve üsluptan kimin kim olduğu çok belli oluyor. Sadece bilim ve eğitimin, kültür ve sanatın, dil ve edebiyatın, teknoloji ve ekonominin, üretim ve bilinçli tüketimin, insanlık ve hoşgörünün, spor ve sağlığın konuşulabildiği, güzel fikirlerin karşılıklı saygı çerçevesinde tartışıldığı, üniversal düşüncelerin sunulabildiği bir üniversite ortamı istiyorum. İnşallah hayal kırıklığına uğramam. Yeni nesil henüz okulda öğrenciyken küçük yaşlarda siyasetle ilgilendikleri kadar eğitimin temel konularıyla ilgilenseler, kendilerini geleceğe hazırlasalar, istikbalin istikrarlı bir biçimde çalışmakla mümkün olduğunu bir anlasalar başarı kendiliğinden gelir. Lisedeki öğrencilik tablosuyla buradaki durum arasında zerre benzerlik yok. Artık gideyim eve. İlk günden eleştiriye başladım, bir de dersler başlayınca bakalım neler olacak? Görelim Mevla’m neyler… Edebiyat okuyunca herhalde daha çok şiirsel ve edebî dille konuşma alışkanlığı kazanırım. Yoksa pek hayalperest miyim? Rahmetli Billûr Annem çok özen gösterirdi Türkçeye. Güzel ve dikkatli konuşmamızı isterdi.

      Semra, bindiği halk otobüsüyle eve dönerken bir dakika bile zihnini dinlendirmedi. Hep gözlem ve yorum yapmakla meşguldü kendi kendine. ‘Ben daha düne kadar bu kadar düşünmezdim. Üniversiteli olmak böyle bir sorumluluk kazandırıyormuş demek ki’ diyordu. Gördüklerini annesine ve babasına da anlatıp onların yorumlarını da duymak istiyordu. Zaman zaman babasına düşüncelerini anlattığında takdir edilmesi hoşuna gidiyordu. ‘Bu sefer benim de gözlemlerimden elde ettiğim bulgularla yorumlarım olacak, diyeceğim babama! Bakalım tavrı ne olacak?’ diyerek girdi eve. Nitekim akşama kadar bunun muhasebesini yaparak babasının işten gelmesini beklerken annesi her zamanki tavrıyla:

      – Kızım, ben sormadan bir şey anlatmaz mısın sen? Neler oldu bugün? Kayıt oldun. Hayırlı olsun. Anlat bakalım. Neler hissettin kayıt olduğun anda?

      – Anneciğim, babamın tayini çıkana kadar birlikte kalacağız. Üniversite özgürlüklerin test edildiği ya da tecrübe edildiği bir ortam öyle değil mi? Ben öyle hissediyorum.

      – Canım kızım, üniversiteler gençlerin istediği her şeyi yapabildiği, sınırsız özgürlükler alanı değildir. Her yerin bir kuralı, kaidesi, usulü ve gelenekleri vardır. Bunların birçoğu yazılı bile olmayabilir. Senin özgürlüklerin başkasının özgürlüğünü ihlal etmemeli. Ben öyle büyük laflar etmeyi bilemem ama bizim geleneğimizde anne babanın tavsiyeleri, öğütleri, uyarıları, yönlendirmeleri sebepsiz değildir.

      – Vay be anne! Profesör gibi konuştun vallahi. Senden böyle laflar duymamıştım hiç. Siz tayin olup giderseniz, ben özgür kalacağım demek istiyorum. Meselâ televizyonu istediğim zaman seyredebileceğim. İstediğim yemeği pişireceğim, istediğim zaman uyuyup, keyfime göre de kalkacağım. Her sabah “Kalk artık öğlen oldu, yok Üsküdar’da sabah oldu, yok efendim amma da uykucu zamane gençleri…” gibi klâsik uyandırma cümlelerini duymayacağım.

      – Benden ayrı kaldığında anlarsın eksikliğimi. Şimdiden söylüyorum sana bak. Belki de yalnız kaldığında kendince sorumluluk anlayışın gelişir, düzenli bir hayat düzeni kurarsın. Evimizden pek eşya da götürmeyiz. Artık en az 4 yıl sabit bir evimiz var diyebileceğiz sayende.

      – Anneciğim

Скачать книгу