Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev. Mirzatay Joldasbekov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev - Mirzatay Joldasbekov страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev - Mirzatay Joldasbekov

Скачать книгу

tanımazsın ki. Şu ilerideki düzlük Karağaylı’nın, oradaki dağ geçidi ise Şaltabay’ın yerleşkesi. Maytöbe geçidi ise Jılkıbay’ın toprakları. Bütün bu insanlar 1929 yılında özgürleşerek rahata kavuştu” derlerdi.

      Batıda ise, Jambıl’ın çok sevdiği ve şiirlerine de konu olan Kulansaz bölgesi adeta Maytöbe ile kucaklaşarak Suvıktöbe’nin zirvesiyle birleşmektedir.

      Suvıktöbe’den sonra Alatav etekleri Korday sırtlarıyla kendini tamamlar. Şapıraştı-Ekeyler boyundan gelen halkı yaz aylarında Kulansaz ve Suvıktöbe yaylalarında sürülerini otlatır, kışı ise Bayğara ve Han Jambıl dağlarının eteklerinde geçirirlerdi.

      Sarıbay Biy (Bey) Aydosulı

      Kazak bahadırıdır. Çocukluğundan itibaren halkının azatlığı ve ülkesinin bağımsızlığı arzulamıştır. 1860 yılında General Kalpakovskiy ile birlikte Hokand Hanlığının hükümdarı Kudiyar’a karşı savaşmıştır. Dehası ve kabiliyetlerinden dolayı Kazak halkı onu kendine biy (bey) olarak seçmiştir. Herhangi bir anlaşmazlıkta Sarıbay sabrı ve adaletiyle öne çıkmıştır. Kazak halkında yaygın kullanılan “Sözün özü, altındır” şeklinde kullanılan halk sözünün Sarıbay Biy’e ait olduğu ileri sürülür. O gerçek bir söz ustası olmuş, halkı onun sözüne itibar etmiş, beyliğinde hiç kimse onun kararlarına aykırı hareket etmemiştir.

      Halk üzülse ezelden

      Aklına batur gelir

      Yiğit çözer düğümü

      Dertlere derman olur

      Yağmalanan şaşırır

      Başını yerde bulur

      Genç yetişkin, bahadır

      Halkın hakkını alır

      Aslan kalpli Suranşı

      Kabrin yücede kalır

      Ozan Jambıl 1846 yılının Şubat ayı sonunda tam da Han Jambıl Dağları’nın eteklerinde çetin bir kış soğuğunda dünyaya gelmiştir. Yakın akrabalar geleneklere göre, yeni doğan çocuğa bir isim koymak için toplandıklarında Jambıl’ın dedesi Istıbay onlara şöyle seslenir: ‘Sevgili kardeşlerim, bildiğiniz üzere Şapraştı soyunun insanları iki ayrı bölgede varlıklarını sürdürmüşlerdir. Yazları Kulansaz yaylalarına çıkmışlar, kışları ise kendilerini koruyan Han Jambıl Dağlarını yurt edinmişlerdir.

      Halkımızı çatısı altında himaye eden, kötü hava şartlarından, çetin ve acımasız kışın soğuğundan koruyan, düşmandan gizleyen bu dağ, bizim için kutsal bir mekândır. Bu dağın adını torunuma veriyorum, adı Jambıl’dır. O da bu dağ gibi halkının ulu koruyucusu, savunucusu olsun!’diyerek, bu ismi aksakal bebeğin kulağına üç kez ezanla seslenerek, hayırduasını verir.

      Jambıl dünyaya gözünü açtığında, Jetisu Hokand Hanının himayesinde idi.

      Dünya mazlumların sesine kulak vermez. Bir taraftan zenginler yılan gibi kanlarını emerken, diğer taraftan sinsi ve kurnazlar kargalar gibi halkı gagalayıp soymaktadırlar. Bu baskılara daha fazla dayanamayan Kazak halkı ise ağır haraçlar ödemeyi reddederek atına biner. Savrık, Suranşı, Andas, Sarıbay bahadırlar ordu toplayarak, halkı Hokand Hanın adamı olan Kanatşı’ya karşı mücadeleye çağırırlar. Halkın birlik mücadelesinde bu bahadırlar büyük rol oynamıştır.

      Savrık ve Suranşı yakın akraba çocuklarıdır. Savrık yaşça daha büyüktür, Suranşı bir asker olarak yetiştirilmiştir. 60 yaşında Suvıktöbe eteklerinde hayata közlerimi yumar. Suranşı (1815-1864) kahraman kişiliğe, sebatlı ve kararlı yapıya, uzun ve iri bir vücuda sahiptir. Esmer yüzünün sol tarafında çiçek hastalığından kalmış izler, gür sesi ve sivri dilli olmuştur.

SURANŞI BATUR (MANZUME)

      Onu göğe çıkaran

      Ne ev vardı ne asa

      Uçkoñur’a yaz çıkar

      Kışta göçer Arıs’a,

      Şapıraştı boyuydu

      Boyu gökten az kısa

      Babası Kaşke idi,

      Büyük dede Karasay,

      Akrabası Savrık

      Hasım görse eder hay!

      Soydan gelen yiğitlik

      Kesilmeden akan çay

      Ulu boydan Kazak’ın

      Yelsiz yanı vay ki vay!

      Yelli yanı bir saray

      Bunun gibi yiğide

      Yaddan konuk gelince

      Konuğuna bir kap aş

      Bulamazdı pek kolay

      Halk göç ettiği zaman,

      Onun köyü taşıtsız

      Dulat, Alban, Bayulı

      Giderken alay alay

      O kalırdı tepede

      Tüfeğiyle kuş vurup,

      Kartalla geyik yorup,

      Yaşıyordu orada

      Bir komşusuz dolunay

      Halk özledi baturu

      Yatsa bile ırakta

      Yakın olsa Suranşı,

      Sesi duyup yürekte

      Çok diyerek düşmanı

      Beklemezdi durakta

      Böyle hasmın çoğunu

      Birkaç defa yenmişti

      Sanki kordu ocakta

      Sinip gelen düşmanı

      Fark etmedi sıcakta

      Halk telaşla çaresiz

      Dağda yatan yiğide

      Bu haberi demeye

      Ulak arar bucakta

      Kariboz, kart Bavke

      Atlarını terletip

      İz görmemiş yamaçta

      Dörtnala at sürerek,

      Söz taşırlar kucakta

      Düz gideyim deseler

      Önde düşman nice er,

      İli boyuna inip

      Korday ile döndüler.

      “Suranşı-Savrık Bahadırlar”, A. İskakov

      Suranşı Bahadır (Batır)

      XIX. asırdaki Kazak bahadırları arasında Suranşı Bahadır’ın yeri ayrıdır. O Şapıraştı boyundan çıkan meşhur Karasay Bahadır’ın neslinden gelmektedir. Jetisu’nun namlı ozanları Süyinbay ve Jambıl onun bahadırlığını “Suranşı Batır” adlı kahramanlık destanıyla anlatmıştır.

      Suranşı Batır 1815 yılında Verner Bölgesine bağlı Karğalı köyünde dünyaya gelir. Onun büyükbabası Türkmen ile dedesi Davlet Çongarlar ile savaşta halkını koruyarak, topraklarını düşmanına etmemiş, tanınmış bahadırlar,

Скачать книгу