Erewhon. Samuel Butler
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Erewhon - Samuel Butler страница 7
Rüyamda ustamın yün ambarında bir org vardı. Yün ambarı yavaş yavaş yok oldu ve org büyüyüp dağ kenarında altın bir şehir oluncaya kadar parlak bir ışıkla çevrildi. Sıra sıra org boruları üst üste uçurumlara, sarp kayalıklara ve esrarengiz mağaralara yerleştirilmişti ve derinliklerinin içinde cilalanmış parlayan sütunları görebiliyordum.
Ön tarafta, zirvesinde başı org tuşlarına gömülmüş bir adam olan büyük taraçalar vardı. Adamın gövdesi hızla çalan büyük bir senfoni fırtınasındaymış gibi sağa sola sallanıyordu.
Sonra birisi omzuma dokunup “Görmüyor musun? Bu Handel.”5dedi; ama zor anladım. Terasları tırmanıp onun yanına gitmeye çalışıyordum. Uyandığımda rüyanın farklılığı ve canlılığıyla büyülenmiştim.
Yanan bir parça odunun iki ucu da kıvılcımlar çıkararak küllerin içine düştü. Sanırım bu beni hem rüyaya daldırdı hem de rüyadan uyandırdı. Çok kötü bir şekilde hayal kırıklığına uğramıştım. Dirseklerimi dizime dayadım ve yapabileceğim en iyi şekilde içimde bulunduğum yeri ve gerçekleri kavramaya başladım.
Tüm duygularım uyanmıştı. Dahası hiçbir duyuma direk hitap etmese de dikkatimin rüyadan daha büyük bir şeye odaklandığını hissettim. Nefesimi tuttum ve bekledim. Bu bir düş müydü? Hayır, tekrar tekrar dinledim ve karşıdaki dağlardan esen soğuk ve taze rüzgârın getirdiği bir rüzgâr arpine benzeyen kısık ve uzaktan gelen sesi duydum.
Saçlarımın köklerine kadar ürperdim. Dinledim ama rüzgâr dindi. Bunun rüzgârın kendisi olabileceğini düşündüm ama hayır; birden Chowbok’un yün ambarında yaptığı sesi hatırladım. Evet; bu oydu.
Çok şükür ki bu her neyse şimdi bitmişti. Kendimi yokladım ve metanetimi fark ettim. Her zamankinden daha canlı bir hayal gördüğüme ikna oldum. Hatta gülmeye ve kendime, kötü bir sona yaklaşıyorsam bile bunun korkunç bir şey olmayacağını hatırlatarak bir hiçten korktuğum için ne kadar aptal olduğumu düşünmeye başladım.
Sıklıkla ihmal ettiğim dualarımı ettim ve kısa süre içinde sabaha dek gerçekten dinlendirici bir uykuya daldım. Uyanınca doğruldum ve ateşimin közlerini karıştırırken birkaç yanmamış kömür bulup tekrar harlandırdım.
Daha sonra kahvaltı yaptım. Botlarıma ve ellerime konan bazı küçük kuşların bana eşlik etmesinden mutlu oldum. Kendimi nispeten daha mutlu hissettim ama okuyucuyu temin ederim ki anlattığımdan çok çok daha kötü zamanlar geçirmiştim. bunun için eğer mümkünse Avrupa’dan ayrılmamanızı veya hiç olmazsa hiç kimsenin daha önce görmediği yerlere gitmek yerine keşfedilmiş ve yerleşilmiş yerlere gitmenizi şiddetle tavsiye ederim. Keşfetmek, heyecanlı bekleyişler zevkli ve sonradan hatırlaması keyifli bir şey ancak yaşanırken o kadar huzur verici değil; zaten öyle olsaydı adına keşif denmezdi.
5. Bölüm
Nehir ve Dağ
Sonraki işim nehre inmekti. Boyundan gördüğüm geçidin izini kaybetmiştim ama bulmamı mümkün kılacak bazı notlar almıştım. Yaralı ve gergindim. Ayrıca üç haftadan fazla süredir sert yüzeyde yürümüş olduğumdan botlarım çürümeye başlamıştı; ama sanki giyildiği günkü gibiymiş gibi ciddi tehlike atlatmadan nehre inebildim. Yolumu daha kolaylamıştım.
İki saat içinde çalıların az olduğu çam ormanına girdim ve başka bir uçurumun kıyısına gelinceye kadar hızla indim. Epey tehlikeli oldu ama nihayet bunu da atlattım. Saat üç ya da beş civarı kendimi nehir yatağında buldum.
Diğer taraftaki vadi sırtına bakarak yaptığım hesaplamaya göre üzerinde olduğum sırt dokuz bin fitten yüksek olamazdı ve şu an inmekte olduğum nehir yatağı da deniz seviyesinden üç bin fit yukarıdaydı.
Su inanılmaz bir şekilde akıyordu ve her milde bir 40-50 fitten alçak olmayan şelaleler vardı. Bu, kesinlikle ustamın sürüsünün otladığı yerden kuzeye doğru akan nehirdi ve bildik yerlere gelmek için aşılmaz boğazı geçmek gerekiyordu; tıpkı o ülkenin diğer nehirlerindeki gibi. Ovalardaki boğazdan çıktığı noktada deniz seviyesinden yaklaşık iki bin fit yüksekte olmalıydı.
Dere kenarına varır varmaz bu durum sandığımdan daha az hoşuma gitti. Nehir ana buzullara yakın ve çamurluydu. Akıntı çok geniş, sürekli ve sertti; hatta deniz kenarındaki gibi küçük taşların suyun altında birbirine çarpma seslerini duyabiliyordum.
Geçiş söz konusu bile değildi. Hem yüzüp hem de erzakımı taşıyamadım ve çıkınımı bırakmayı da göze alamadım. Tek şansım ufak bir sal yapmaktı ama onu da yapması zor olurdu ve yapılsa da pek de güvenli olmazdı; böyle bir akıntı yalnız bir kişiye göre değildi.
O akşam başka bir şey yapmak için geç olduğundan geri kalan vaktimi nehrin kenarında aşağı yukarı gezinerek ve en uygun geçiş yolunu nerede bulabileceğimi araştırarak geçirdim. Sonra erkenden kamp kurdum ve müziksiz, sessiz, rahat bir gece geçirdim. Benim hayal gücümden başka bir şey olmadığını bildiğim hâlde önceki akşamın heyecanıyla bana Chowbok’tan duymuş olduğum sesi hatırlatan müzik sesi bütün gün aklımdan çıkmadı.
Ertesi gün etrafta bolca bulunan ve yaprakları şeritlere ayrıldığında en güçlü ip kadar kuvvetli olan süsen ya da zambak görünüşlü bitkinin kuru saplarını toplayıp birleştirmeye başladım. Bunları su kenarına taşıdım ve kendime sert bir platform yapmaya koyuldum.
Sazlar on ya da on iki fit uzunluğunda ve çok güçlüydü ama hafif ve delikliydi. Salımı, yığınlarca sazı aynı bitkinin yapraklarından şeritlerle bağlayıp diğer filizleri karşılıklı düğümleyip doğru yönlerde düzgün ve kuvvetlice birbirine doğru bükerek yaptım. Bitirmemneredeyse saat dördü buldu ama hâlâ karşıya geçmek için yeterli gün ışığım vardı ve bunu bir an önce yapmaya karar verdim.
Nehrin daha geniş ve nispeten daha durgun olduğu, azgın akıntılı yerden yetmiş seksen metre yukarıda bir yer seçmiştim. Bu noktada salımı yaptım. Suya indirdim, çıkınımı ortaya koydum ve elime en uzun sazlardan birini alarak bindim; böylece nehrin sığ yerlerinde kendimi iterek ilerleyebilirdim.
Kıyıdan yirmi otuz metre kadar gayet iyi ilerledim ama bu kısacık mesafede bile bir yerden diğerine geçerken neredeyse salımı deviriyordum. Sonra su birden çok derinleşti, olduğum yerde kalmak amacıyla tahta çubuğu dibe bastırmak için sıkıca asıldım ve birkaç saniye bu şekilde kaldım. Çubuğu yerden çektiğimde kendimi şiddetli akıntıyla aşağılara doğru sürüklenirken buldum.
İkinci akıntıyla salın üstünde kontrolümü tamamen kaybettim. Telaş, gürültü ve sonunda beni alabora eden sulardan başka hiçbir şey hatırlayamıyorum. Ama sonra her şey düzeldi ve kendimi kıyıya yakın, en fazla dizlerime kadar gelen suda salımı karaya çekerken ve -ne mutlu ki- ulaşmaya çalıştığım nehrin sol kıyısında buldum.
Karaya çıktığımda başladığım noktadan bir milden belki biraz daha az aşağıda olduğumu fark ettim. Çıkınım ıslaktı ve ben sırılsıklamdım; ama haklı çıkmıştım ve biliyordum ki zorluklar bir süreliğine bitmişti.
5
George Frideric Handel: Alman, klasik batı müziği bestecisi.