Metres. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Metres - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 5

Жанр:
Серия:
Издательство:
Metres - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

çekme burun cinsel tutkularına karşı düşkünlükçe, ana ile oğlu arasında tam bir benzerlik olduğunu gösteriyordu. Annesininkilerden biraz ufarak ve maviden ziyade yeşile kaçan gözleri, baktığı yerde bir zaman dikili kalarak orasını derin bir küçümseme ile süzerdi. Yaşı otuza gelmişti. Fakat bütün yüzünde, davranışlarında görülen incelik, tazelik, kendini olduğundan üç dört yaş küçük gösteriyordu.

      Arkasında tıpkı terzi camekânlarında görülen modeller gibi düzgün duran barudi bir kostüm, önü işlemeli dik yakalı bir gömlek, kostüm renginde bir fiyango boyun bağı, ceketinin sol yaka iliğinde goncalıktan çıkmış, fakat tam olarak açılmamış iki yaprak arasında sarı bir gül, ayağındaki uçları sivri rugan potinler, Hami Bey’e o kart aktrisin koltuğunda jön premiye41 rolüne çıkan bir aktör hâli vermiştir.

      Gelişigüzel giyinmeyerek, elbiselerin renk ve biçimince, tuvaletlerinin en ince noktalarında birçok yılların tecrübelerine uydukları görülen bu ana ile oğula karşı modist büyük bir saygı göstermeye hazırlanmakta iken orada ayakta duran Meryem Dudu takdim törenine girişerek çok ehemmiyetli bir tavır ile ana oğlu modiste gösterip:

      “Hanımefendi ve mahdumları beyefendi ile maan beraber…”

      Sonra hanımefendiyle beye dönüp modisti göstererek:

      “Modist Hezar Kürkçiyan hizmetkârınız.”

      Firuze Hanım’la Hami Bey’in ufak bir baş sallamalarına karşı He-zar Kürkçiyan yerlere kadar derin bir reverans yaparak biraz önce dolandırıcılıklarından yakındığı bu ana ile oğlu büyük bir saygı ile selamladı.

      Oradaki toplanışları gerçek tiyatro sahnelerindeki komedya meclislerinden birine benzeyen bu insanlar içinde en gülünç hâlde kalanı Saffet Hanım olmuştu. Belinden aşağı bir keten etekliğinden başka vücudunda hemen hiçbir şey yoktu. Gümrah kumral saçları firketelerden kurtularak çıplak pazılara yol yol dökülmüş, iki kat gerdanın üzerinde desdeğirmi duran yüzü yürek çarpıntısından pespembe kesilmiş, kıvırcık kirpikli ela gözleri kızgınlıkla utangaçlığın bir anda husulünden garip bir baygınlık peydahlamıştı. Zavallı Saffet, kocasının metresleri bulunduğuna o anda ağlamak mı, yoksa alaycı bakışları önünde çıplak bulunduğu kaynanasının zehir gibi gülümsemesinin okuna hedef olmamak için toplanmak mı lazım olduğunu bir zaman düşündü. Nihayet utanma duygusu, teessüründen baskın çıktı. Kendini ağlarken güler görünmeye zorlayarak ne ağlamaya ne de gülümsemeye benzeyen acayip yüz buruşturmaları ile ayağa kalktı.

      Firuze Hanımefendi, gelinini keskin ve alaylı bir bakışla süzdü. Güya onu böyle çıplak görmekten ürkmüş gibi iki eliyle yüzünü kapayarak “Aman Saffet, o ne vücut oo… Dev anasına dönmüşsün!” diye bir şaşkınlık sözüyle haykırdı. Kaynananın bu ufak çığlıkları alaydan çok içini yakıp kavuran bir duygudan doğuyordu. “Bir dirhem et bin ayıp örter.” derler. Gelinin gerdanından, pazılarından, göğsünden taşan, dökülen o taze, o pembe adalelerden, yarım okkacağızı Allah’ın bir mucizesi eseri olarak kaynananın o sıska çehresine taksim edilse ne kadar pörsük düzelir, ne kadar çukur örtülür, ne kadar çizik kaybolurdu. Firuze Hanımefendi’nin gelinine karşı olan en büyük düşmanlığı kendisinde hemen hiç bulunmayan bir yaradılış cömertliğinin ondaki bu bolluğunu görmekten ileri geliyordu.

      Zavallı Saffet, dev anasına benzetilmekten doğan bir acının ızdırabı altında ezilmekte iken Hami Bey yerde yatan bağları parçalanmış korseyi görerek modiste Fransızca:

      “Oh… Hayvan palanı parçalamış. Demek gem almak istemiyor… Bu ne kadar vahşilik…”

      Modist bu benzetmeye o kadar güldü, o kadar güldü ki birçok modistleri “iflasa çıkaran” Firuze Hanımefendi gibi büyük kadınlardan birinin önünde bulunduğunu unutarak yerlere kadar birkaç kere eğilip kalktı.

      Saffet, modistin böyle iki kat oluncaya kadar gülmesinden kocasının söylediği Fransızca sözlerin kendi hakkında büyük bir övme olmadığını anladı.

      Firuze Hanımefendi yabancı bir modist karşısında gelinini dev anasına benzetmenin pek de yüksek bir terbiyeye uymayacağını düşünerek bu işi düzeltmek için sevimli bir seda ile:

      “Saffet Hanım yavrum… Korseyi niçin yere attın? Giy bakalım, biz de görelim.”

      Kaynana Fransızca bilmediği için Hami Bey’in zavallı Saffet hakkında reva gördüğü o kaba benzetmeyi anlayamamıştı. Gülmesinin son fıkırtıları içinde hâlâ ara sıra vücudu sarsılan modist, Firuze Hanım’a cevap olarak:

      “Küçük hanımefendinin gövdesi görünüşte battaldır, fakat kemikleri ‘minyon’ olduğundan sıkıya koyunca vücutları lastik top gibi ufalıyor. Kendi hâline bırakırsan gene şişiyor. Lakin kendileri bizi keyfimize bırakmıyorlar ki gövdelerini kararınca sıkalım. Affınıza mağrurlanarak söylüyorum ki gerek cenabınız gerek beyefendimiz bu kadar alamod olasınız da bu gelin hanımı şimdiyecek korsaya sokmayıp da böyle battal bırakasınız… İşte bu husus taaccübümü mucip olor.”

      Ana oğul birer sandalyeye oturdular. Firuze Hanımefendi’nin elinde saplı bir gözlük vardı. Bu çeşit gözlük kullanmayı konaklarında bir iki akşam misafir kalan bir Rus kontesinden öğrenmiş, bundaki faydaları hemen takdir ederek ertesi günü tıpkı o şekilde bağa saplı bir gözlük de kendi tedarik etmişti. Dikkatli bakacağı her şeye şimdi bu gözlüğü tutar ve biraz eğri olarak duran bağa sapın eğriliğine göre nazik başını çarpıtarak gözlüğün camları altından mühimsemeyen süzük bir bakışla güzelliğinin latifliğine, tuvaletine başka bir parıltı vermeye uğraşarak bakmayı artık huy edinmişti.

      Kaynana hanım saplı gözlüğünü gelinin çıplak vücuduna doğrultarak şişmanlıktan meydana gelme fazla etleri alaylı surette tenkit için gözlerini süzülmek derecesinin son haddine kadar bayılttığı sırada, mahdum beyefendi anne yanında alaturka terbiyenin pek müsait olmayacağı Frenkçe bir vaziyet ile zayıf bacaklarını birbirinin üzerine koyarak oturduğu sandalyenin yayları içine öyle bir gömülüş gömüldü ki incelikten pantolonunu delecek zannolunan diziyle burnu arasında hemen dört parmak yer kaldı. Bir eliyle ağzına götürdüğü ekstra kalıp sigarasının mavimtırak dumanı kangal kangal havaya savrulmakta iken ötekiyle burnu üzerindeki yaylı altın gözlüğünü bastırarak süzüklükte annesinden pek aşağı kalmayan alaycı gözlerini karısına dikti. Modiste “Şunun resm-i iksasını42 biz de görsek.” dedi.

      Alafrangalıklarına ve sözlerinin inceliklerine hayran kaldığı bu ana oğula dikişten, biçimden evvel söz beğendirebilmek derdine düşen Hezar büyük bir telaşla dedi ki:

      “Korsenin eksesinin resmi önünün bir aynidir. Yalnız ön tarafta (biraz sıkılarak) fazla yuvarlaklar olduğundan onlar için bol yer edilmiştir.”

      Hezar’ın “iksa”yı “ense” anlamasındaki yanlışı ile “yuvarlaklar” sözüne ana oğul gevrek gevrek güldüler. Modist utangaç bir hâlde:

      “Huzurlarınızda yanlış bir ifade ettim acep?”

      Hami Bey başını iki tarafa sallayıp gülerek:

      “Hayır…

Скачать книгу


<p>41</p>

Jön premiye: Jön. (e.n.)

<p>42</p>

Nasıl giydirildiğini (e.n.)