Karnaval. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Karnaval - Ахмет Мидхат страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Karnaval - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

önemi yukarıki bölümde belirtmiştik. Bu önemi takdir edebilmek için Madam Arslangözyan hakkında yalnız Resmi yanında varlığını gösterme şeklini anlattığımız zaman vermiş olduğumuz bilgiler yeterli gelir mi? Bu aile gerçekten önemlidir. Özellikle de hikâyemizce önemi birinci derecelerde olan önemlerdendir. Dolayısıyla bu aile hakkında lazım gelen açıklamaları okuyucularımıza arzla beraber, Resmi’nin bu ilk tanışıklığı ne şekilde sağladığını ve Zekâyi Bey’i ne şekilde tanıştırdığını da ona göre hikâye etmeliyiz. Hamparson Arslangözyan Ağa için ilk verdiğimiz sıfat ki kilise yöneticiliğidir.

      Bu sıfatı küçücük bir şey zannetmezsiniz ya? Din birliği olanlar arasında bu itibar en seçkin olan kibara verilir. Hamparson Ağa’nın Beyoğlu’nda bir evi vardır ki süsçe birincilerden sayılır. Evinin sistem ve düzeni tam alafrangadır. Böyle bir evi idare eden kişinin ne kadar zengin olduğuna tarif gerekir mi?

      Ömrünün gençlik devirlerini, İstanbul’da Beyoğlu, Adalar, Ayastafanos, Kadıköyü, Büyük Dere eğlencelerinde ve Avrupa’da da Paris ve Viyana ve Petersburg’un en gözde, en meşhur salonlarında geçirmiştir. Sefahat âleminde bu adamın başvurmadığı köşe ve bucak kalmayıp gayet zengin bir baba ve ondan daha zengin bir haladan kendisine geçen bitmez tükenmez servetin büyük bir kısmını buralarda harmanlamış ve artakalanı ise hâlâ İstanbul’da kendisini birinci derecede zenginlerden saydırtabilecek derecelerde kalmıştır. Ancak Hamparson Ağa’nın sefahat müddetini öyle birkaç seneden ibaret zannederseniz ne geçirdiği ömre, ne sarf eylediği akçeye dair bir fikir edinemezsiniz. Hamparson Ağa gençliğinin geçtiğine kolay kolay inanabilir mi? Yaşı kırkı geçtiği hâlde bile henüz yirmi beş yaşında bulunan gençler ile rekabet ederdi. Ta kırk yedi, kırk sekiz yaşına gelip de artık bıyığında beyazlar siyahlara gereği gibi galebe17 eyledikten ve hele başındaki saçları hemen hiç kalmayıp döküldükten sonra, “Ey, artık evlilik zamanı geldi!” diye Avrupa’dan İstanbul’a geri dönmüştür.

      Hamparson Ağa, şimdiki hanımıyla henüz kızın on yedi, on sekiz yaşlarında bulunduğu bir zamanda evlenmiştir. Bu kızın dünya üstünde hiçbir kimsesi olmayıp Soeurs de Charite18 okulunda eğitim görmüştür.

      Gerek kızı ve gerek Hamparson Ağa’yı tanıyanlar, bunları birbirlerine pek fazla layık ve uygun bulmuşlardı. Öyle ya! Hamparson Ağa ununu elemiş, eleğini asmış, durmuş, oturmuş bir kocadır. Artık hanımını kahredecek haşarılıklar kendisinden asla beklenmez. Biçare kızcağız, henüz gözleri göz yatağında fırıl fırıl dönen bir ateşli delikanlıya verilip de o da bin türlü hovardalık ile kızcağızı üzse, kahretse idi daha mı iyi olurdu? Ama kız pek güzelmiş. İsterse dünya güzeli olsun. Peri olsun. Ama pek terbiyeli, pek nazikmiş. Ne kadar terbiyeli olursa olsun zengin erkekler güzel kadınları her yerde bulup bilfiil haz edebilirler. Kendilerine eş olmak üzere de mutlaka zengin kızları ararlar. Ama Hamparson Ağa’nın biraz yaşı geçkince imiş. Hiç de değil! Henüz kırklık bir adam. Kırk yaşındaki erkek ihtiyar mı olurmuş! Tam mükemmel zamanı. Hele zenginliği! Artık koca denilen şeyin de gençliğinden evvel zenginliği aranır. Gençlik, güzellik karın doyurmaz kuzum! Paraya bakalım!

      İşte, en fazla Hamparson Ağa’nın kıskançlığını besleyenler, durmuş, oturmuş koca ile hanımı arasında ilişkiyi bu şekilde ortaya koyarlardı.

      Kıskançlıklarının en çoğu kız hakkında olanların aklından geçirdikleri de esasen söz konusu beraberliği bir kat daha uygun bulup ve onaylamakla beraber, şu şekilde dışa vurabilirlerdi:

      “Pek uygun, pek yakışır!”

      Hamparson Ağa bundan iyisini nerede bulacaktı? Aslında kendisi çok zengin bir adamsa da kendisi gibi zengin olan bir aile tutup da ona kızını veremez. Ellisini geçmiş, altmışına yaklaşmış bir herif! Zaten gençliğinde de güzel değilmiş. Zengin kızlar bu kadar çeyizleriyle koca mı bulamazlar ki ona varsınlar? Ama kimsenin almadığı kız tam Hamparson’un arayıp da bulamayacağı bir kızdır. Gençtir, güzeldir, Frenk mektebinden çıkmış, terbiyelidir. Lisan bilir, müzika bilir. Her şeyi bilir! Serveti yoksa kocasının serveti ona da yeter. Hamparson Ağa gibi gezmiş, tozmuş, alafranga bir adam da öyle olur olmaz, mıymıntı bir kadınla da yaşayamaz. Kısacası çok uygun oldu. İkisi de birbirlerine layıktırlar.

      Halkta düşünüp taşınma mı istersiniz? Çok! Bir şeyi çekiştirmek lazım geldi mi bütün evrenin kanıtları onların ellerinde ve dillerindedir. Övmek mi lazım geldi? O kadar değilse de yine milyonlarca kanıtın ortaya konulmasından âciz kalmazlar. Ancak halkın gıpta ettiği bahtiyarlıklar içinde büyük büyük yıkımlar olmasa ve halkın yüreğini acıtan yıkımlar içinde büyük büyük bahtiyarlıklar bulunmasaydı, romancılara sermaye mi kalırdı?

      Gerçekten Hamparson Ağa, pek çok kadının gıpta edecekleri bir koca çıktı. Karısından bir dakika ayrılmaz. Gündüzden akşama, gece yatak zamanına kadar hep beraberdir.

      Vay, beraberliği yalnız yatak zamanına kadar mı? Asıl beraberliğin yatak zamanından sonra başlaması lazım gelmez mi?

      Alafrangayı bilmiyor musunuz? Alafrangada kibar olanlar çoğunlukla ayrı ayrı odalarda yatarlar. Çoğunlukla değil, kibar kısmında hemen genel olarak böyledir. Madamın dairesi başka olur, mösyönünki başka. Bizim Hamparson Ağa, Avrupa’da bir değil birkaç kitap devirmiş ve kendi davası nedeniyle âdeta Frenk olmuş bir adam olduğu gibi hanımı da Frenk okulunda terbiye görmüş bulunduğundan alafrangaya herkesten fazla uyanlardandırlar.

      Hamparson Ağa gıpta edilmeye değer bir kocaydı dediğimize iyi dikkat buyurunuz. Hanımını asla sıkmazdı. Mevsimine göre ziyafetler, souppeler,19 ballar20 verip hele her moda değiştikçe hanımına elbise yapmak ve tuvalet takımlarını bizzat sağlamak Mösyö Arslangözyan’ın birinci derecelerde önem verdiği bir şeydir. İsterdi ki hanımı modacıların kitaplarına koydukları resimler kadar süslü bir kadın olsun.

      Artık kocasının bu derecelere kadar önemsemesine sahip olan bir kadın da bahtiyar olmaz da kim bahtiyar olur? Ya Madam Hamparson bu derecelerde özene layık bir kadın değil miydi? Ciddi olarak haber veririz ki bundan daha pek çok fazla özen ve önemsenmeye de layıktı. Boyca boy, vücutça vücut, endamca endam bir kadında ne kadar mükemmellik hayal edilirse edilsin, o kadın yine de Madam Arslangözyan’ın topuğuna bile erişmiş sayılamaz.

      Düşünmelidir ki Resmi gibi bir adam bu kadını ilk gördüğü zaman elindeki çekici hayretinden düşürmüştür.

      Madam Hamparson sürekli denilebilecek bir şekilde yarı dekolte elbise giymekte olup gerçekten o kadar beyaz göğüs, o kadar güzel ense, o derecelerde latif gerdan bir kadında bulunur da o kadın, yakası kulaklarına çıkan bir fistan21 giyer ise en güzel tabiat vergisini cimriler gibi gizleyip saklamış olur. Hâlbuki Madam Hamparson bu güzelliklerini gizlemek için yine tabiat vergisi yaradılışından olmak üzere o kadar gür, güzel ve kumral bir saça sahiptir ki onları bir özel hünerle tarayıp da omuzları üzerine döktüğü zaman genellikle Rus kadınlarda görüldüğü üzere tüyü dışarıya çevrilmiş bir samur şinel22 giymiş zannedilir.

      Ya o çehredeki uyum! O güzellik! O şirinlik!

      Kaşlar

Скачать книгу


<p>17</p>

Galebe: Üstün gelme.

<p>18</p>

Soeurs de Charite: İstanbul Bebek’te, Osmanlı döneminde kurulmuş ve Cumhuriyet Dönemi’nde de varlığını sürdürmüş olan ancak yakın tarihte kapanmak zorunda kalan Fransız kızlar yetimhanesi.

<p>19</p>

Souppe: Gece geç vakitlerde verilen yemek.

<p>20</p>

Ball: Balo.

<p>21</p>

Fistan: Elbise.

<p>22</p>

Kürk.