Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar. Hasan Yılmaz

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar - Hasan Yılmaz страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar - Hasan Yılmaz

Скачать книгу

değişikliğe gidildi. Böylece devletin değişik yerlerinde yarı bağımsız hâle gelen yerel güçler tasfiye edildi. Mısır dışında merkezîleşme çalışmaları başarıyla uygulandı. Tabii 1789 Fransız İhtilali ile ateşlenen milliyetçilik fikirleri, Osmanlı Devleti’ndeki merkezîleşme çalışmalarına karşı direnç gösterilmesine de neden oldu. 1821’deki Mora isyanı bağımsız Yunanistan’ın oluşum sürecini başlattı. Kuzey Afrika’daki Osmanlı toprakları üzerindeki merkezî otorite ise 18. yüzyılda olduğu gibi hükmünü ancak hukuki bağlılığı içinde ismen sürdürebildi. 1830 yılında Cezayir ve 1881 yılında Tunus Fransızların, 1882 yılında ise Mısır İngilizlerin eline geçti.

      Anayasal Sistemde Değişikliğe Gidildi

      Yeni şartların yenileşmeyi zorunlu hâle getirmesiyle Osmanlı Devleti, anayasal devlet olmak yolunda önemli bir adım attı. Yapılan reformlar 3 Kasım 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile taçlandırıldı. Ferman, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde çok öncelerde ilan edilmiş ve uygulamaya sokulmuş olan bir “Osmanlı insan hakları beyannamesi” olarak değerlendirildi. 1839’daki Tanzimat Fermanı, 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı ile geliştirildi. Sosyal ve siyasal alanda atılan adımlar 1876’da kabul edilen Teşkilat-ı Esasiyye Kanunu (Anayasa) ile geliştirildi.

      Avrupa’da, siyasal ve sosyal alandaki değişimin dayatması neticesinde atılan adımların eseri olan Tanzimat Fermanı, özellikle Mısır sorununun çözümünü kolaylaştırmayı ve başta İngiltere olmak üzere liberal Avrupa çevrelerinin yardımını sağlamayı amaçlamaktaydı ve bunda da başarılı olundu. Çünkü Temmuz 1798’de Fransa’nın Mısır’ı işgali Osmanlı Devleti’nin aczini gözler önüne sermişti. Mısır’ın Fransızlar tarafından işgali ancak Ocak 1799’da yapılan Osmanlı-İngiliz ve Rus ittifakları sonrasında başlatılan askerî operasyon ile mümkün olabildi. Buna rağmen, Mehmet Ali Paşa’nın 1805 yılında Mısır’da söz sahibi olarak kendisini vali tayin ettirmesi önlenemedi. Mehmet Ali Paşa, Mısır’ın gerçek hâkimleri olan Kölemen beylerini ortadan kaldırdı. Koyduğu ağır vergilerle halkın yaşamını zorlaştırsa da Mısır’ın kalkınmasını hızlandırdı. Oluşturduğu savunma sistemiyle Mısır ordusunu güçlendirdi. İslam’ın kutsal yerlerine musallat olan Vehhabileri etkisiz hâle getirdi. Diğer yandan, 1826 yılında Mora’da ayaklanan Yunanların bastırılmasına verdiği destek ile de Osmanlı halkının sevgisini kazandı. Bu arada 1832’de Osmanlı Devleti üzerine yürüyen Mısır orduları da Kütahya’da Rusların yardımı ile durdurulabildi. Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı’ya isyanının faturasını, Osmanlı Devleti, 8 Temmuz 1833’te Beykoz’da imzaladığı Hünkar İskelesi Antlaşması ile ödedi. Antlaşma ile Osmanlı Devleti’nin Rusya’nın koruması altına girdiği belgelendi. Antlaşmanın gizli maddesinde yer alan boğazların Rusya dışındaki diğer devletlere kapalı olması konusu Avrupa devletleri arasında hoşnutsuzluk yarattı.

      Osmanlı orduları, Mısır ordusu ile ikinci büyük çarpışmayı Haziran 1839’da Nizip’te yaptı. Osmanlı Devleti’ni içine düştüğü zor durumdan bu sefer de İngiltere kurtardı. İngiltere’nin yardım etmesinin nedeni, Rusya’nın müdahalesine fırsat vermemek idi. İngiltere’nin yardımı ile Fransa tarafından desteklenmekte olan Mehmet Ali’nin direnişi kırılabildi. 24 Mayıs 1841’de varılan anlaşma ile Mısır’ın özerkliği resmen kabul edildi. Bu arada büyük devlet temsilcilerinin Londra’daki toplantısı sonucunda 13 Temmuz 1841’de hazırlanan Londra Boğazlar Sözleşmesi’yle, Osmanlı Devleti’nin katılmadığı savaşlarda, boğazların bütün devletlerin savaş gemilerine kapalı olması kabul edildi. Böylece boğazlara devletler arası bir statü verildi.

      Rusya’nın Planını Avrupalılar Bozdu

      Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından en büyük yarar uman devlet Rusya idi. Rusya’nın tek başına Osmanlı Devleti’ni tasfiye planını bozan, Avrupa devletleri oldu. 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren artık, Rusya’nın Osmanlı üzerinde tek başına istediği gibi tasarrufta bulunmasını önleyen gelişmeler, 1848’de Polonya ve Macaristan’daki ihtilalin kanlı bir şekilde bastırılması, İngiltere, Fransa ve Avusturya’da Rusya aleyhine bir hava esmesine neden oldu. Polonya ve Macaristan’daki ihtilalin bastırılması sırasında her iki ülkeden Osmanlı Devleti’ne sığınan mültecilerin, her türlü tehdide rağmen iade edilmemesi, bu ülkelerin halklarının desteğinin kazanılması sonucunu doğurdu. Rusya, Küçük Kaynarca Antlaşması ile elde ettiği imtiyazları bahane ederek, “kutsal yerler sorunu”nu yarattı. Osmanlı Devleti’ni tasfiye etmeyi amaçlayan Ruslar, Osmanlı uyruğundaki 10 milyondan fazla Ortodoks’tan vergi alınmaması, ayrı mahkemeler kurulması gibi taleplerde bulundu. Bu talepler iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden oldu. Rusya’nın Avrupa karşısında güçlenmesini istemeyen Fransızlar da Osmanlı Devleti’ni destekledi. Bunun üzerine İngiltere, Fransa ve Osmanlı Devleti, ittifak halinde Rusların egemenliği altındaki Kırım’a saldırdı. 1853-1856 yılları arasında yapılan savaş sonunda kazanılan zaferle, Küçük Kaynarca’nın rövanşı alınmış oldu. Elde edilen zaferle birlikte Rusya’nın Ortodoks himayesiyle ilgili iddialarına son verildi. Buna karşılık 18 Şubat 1856’da Islahat Fermanı ilan edildi. Ferman, İngiliz, Fransız ve Avusturya elçileri tarafından hazırlanmış, Müslüman ve gayrimüslimler arasında vatandaşlık hukuku itibarıyla mevcut olan eşit olmama hâlini iptal ederek gayrimüslimlerin bu anlamda “kısıtlı” olma hâline son vermiştir. Anayasal yöndeki bu değişiklik özellikle ahalisi karışık olan vilayetlerde Müslüman ve gayrimüslim ahali arasında önemli çatışmalara ve yabancı devlet müdahalesine yol açtı. Gayrimüslimlere tanınan imtiyazlar, toplum içinde hukuki, mali, idari, eğitsel özerk adacıklar doğurdu. Ayrıca gayrimüslimleri sahip oldukları meclisleriyle devlet içinde devlet konumuna soktu. 1875 senesine gelindiğinde ise Hersek, Karadağ, Sırbistan ve Bulgaristan’da ayaklanmalar başladı. Ayaklanmaları bastırmak için Osmanlı ordusunun yaptığı müdahaleler de Batı kamuoyunda “Hristiyanlar katlediliyor” şeklinde propaganda edilerek Türk düşmanlığı körüklendi.

      Osmanlı Devleti’nin Geleceği, Tersane Konferansı’nda Masaya Yatırıldı

      Avrupa devletlerinden aldığı borçla 1854’te Ruslarla savaşa tutuşan Osmanlı Devleti, 1875’te borçları ödeyemeyeceğini ilan etti. Bu durum Avrupa kamuoyunun Osmanlı Devleti’ne duyduğu tepkiyi daha da artırdı. Yaşanan ekonomik bunalım, içeride de Müslüman halkın ve medrese öğrencilerinin sokak gösterileri yapmalarına neden oldu. Bunun sonucunda, 1876 yılı sonunda büyük devletler, Osmanlı İmparatorluğu’nun akıbetini görüşmek üzere toplanmaları amacıyla Tersane Konferansı’nı düzenledi. 23 Aralık 1876’da anayasanın ilanı bu krizden bir çıkış yolu olarak düşünüldü. Ancak sorunun anayasal sistemden kaynaklanmadığı tarihî tecrübelerle anlaşıldı.

      Osmanlı Devleti’nin 1876 yılında anayasayı kabul etmesi, Balkanlar’da ayaklanmaları hızlandırdı. Bu ayaklanmalar, Rusya için uygun bir fırsat yarattı. 1877 yılında Osmanlı Devleti’ne savaş ilan eden Rusya, bir yıl süren savaşın sonunda hem Kafkaslar’da hem Balkanlar’da Osmanlı Devleti’ne karşı büyük bir üstünlük sağladı. Rumi takvimle 1293 yılına denk gelmesinden dolayı 93 Harbi olarak tarihe geçen savaş, sonuçları itibarıyla Türk tarihinin en karanlık safhasını teşkil etti. Savaş Osmanlı ordularının Avrupa ve Asya cephelerindeki yenilgisiyle sonuçlandı. Plevne müdafaası ve Gazi Osman Paşa ile doğuda Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın direnişleri, yaşanan ağır hezimetlerin tesellisi olmak için abartıldı ve bunlar, halkın acılı yüreğine bir nebze su serpti. Savaş sonrasında özellikle Balkanlar’da, Türkler katliama maruz

Скачать книгу