Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar. Hasan Yılmaz

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar - Hasan Yılmaz страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar - Hasan Yılmaz

Скачать книгу

bir süre sonra da 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı. Osmanlı Devleti’nin savunmasını çökerterek Anadolu’nun parçalanmasını kolaylaştırmayı amaçlayan mütareke hükümleri, Osmanlı Devleti’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdüremeyeceğinin belgesi oldu.

      Son Kurtuluş Ümidi Millî Direniş Oldu

      Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti’nin elinin kolunun bağlanması ve arkasından imzalanan Sevr Antlaşması ile Anadolu’nun taksim edilmesi, Türk milletinin tarih sahnesinde varlığını korumak için Anadolu’da yeniden örgütlenmeyi zorunlu kıldı. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gidişiyle başlayan millî direniş çalışmaları, üç yıl sonra meyvelerini verdi. 9 Eylül 1922’de Yunan ordusunun İzmir’den denize dökülmesiyle Anadolu’da yeniden bağımsız bir devletin doğduğunun da müjdesi verildi. Edirne’den Kars’a, İzmir’den Hakkâri’ye kadar Anadolu’nun bütününün hukukuna ilişkin anlaşma Lozan’da imzalandı. Mudanya Mütarekesi’nin ardından 24 Temmuz 1923’te Lozan’da atılan imzalarla Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesindeki yerini aldığının işareti verildi.

      Esasında İngiliz-Fransız ittifakının Lozan görüşmelerine İstanbul hükûmetini de davet etmeleri saltanatın kaldırılmasını hızlandırdı. Tevfik Paşa’nın Ankara’daki Millî Meclisi İstanbul’un emrine girmeye çağırması saltanat tartışmalarını yoğunlaştırdı. TBMM’de yapılan görüşmeler neticesinde 1-2 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı. Bunun üzerine İstanbul’daki Tevfik Paşa hükûmeti 4 Kasım 1922’de istifa etti. Vahdettin yeni bir hükûmet kurma girişiminde bulunmayarak saltanatın kaldırılması kararına uyduğunu gösterdi. 16 Kasım 1922’de İngilizlere sığınarak İstanbul’dan ayrılıp Malta Adası’na gitti. Vahdettin aynı zamanda halifelik unvanına sahip olduğu için Büyük Millet Meclisi, onu hal ederek, yerine 19 Kasım 1922’de Abdülmecit Efendi’yi seçti. 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilan edilmesi ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın cumhurbaşkanı seçilmesiyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara oldu. 1,5 yıl kadar halife unvanıyla İstanbul’da görev yapan Abdülmecit Efendi’nin görevine de 3 Mart 1924’te halifeliğin ilgası kanunu ile son verildi. Kabul edilen bu kanun ile aynı zamanda Osmanlı Hanedan mensupları ile birlikte Abdülmecit Efendi de Anadolu dışında yaşamaya mecbur edildi. Böylece 620 yıllık Osmanlı Hanedanı ve 1292 yıllık hilafet müessesesi tarihe karışmış oldu.

      OSMANLI PADİŞAHLARI

      ERTUĞRUL GAZİ (? / 1281-1282)

      Kimliği ve hayatı hakkındaki bilinenler kısıtlıdır. Ertuğrul Gazi’ye ilişkin ilk bilgiler, 15. yüzyıl başında yazılmaya başlanan ilk Osmanlı kroniklerinde yer alır. Bu kaynakların birçoğunda Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in babasının adının Ertuğrul olduğu ve Oğuzlar’ın Kayı Boyu’na mensup bulunduğu belirtilmiştir.

      Ertuğrul Gazi’nin soyu Oğuz Han’a ve hatta oradan Nuh Peygamber’e kadar götürülür. Osmanlı Devleti’nin ilk yılları hakkındaki bilgilerin pek çoğu menkıbe niteliğindedir. İlk Osmanlı tarihçilerinden Ahmetî, Enverî ve Karamani Mehmet Paşa, Ertuğrul Gazi’nin babasının adının Gündüz Alp olduğunu yazmışlardır. Nitekim kazılarda ortaya çıkartılan, Osman Bey’e ait bir sikkede “Osman b. Ertuğrul b. Gündüz Alp” ibaresinin bulunması bu tarihçileri doğrulamıştır.

      Türk tarihinde hükümdar çıkartan Oğuz boylarından biri de Kayı Boyu’dur. Ertuğrul Gazi’nin dedeleri, Anadolu’nun fethi sırasında Sultan Tuğrul Bey ve Alparslan’ın emirlerinin maiyetinde olarak önce Ahlat bölgesine gelmişler ve buradan Anadolu’ya yapılan gaza ve fütuhat hareketlerine katılmışlar, daha sonra Ahlat emirlerine bağlanıp onların maiyetinde Gürcülere ve Trabzon Rum İmparatorluğu’na karşı savaşmışlardı.

      13. yüzyıl başlarında Ahlat’ın Eyyûbîler’in eline geçmesi ve ardından Moğolların Ahlat bölgesini istila etmeleri üzerine Ertuğrul Gazi’nin dedeleri, Mardin’e gelerek kendileri gibi Kayı Boyu’na mensup bulunan Artukoğulları’na bağlandılar.

      Gündüz Alp ve beraberindeki Türkmenleri, Anadolu’nun içlerine gitmeye zorlayan ise Mardin ve çevresini Moğolların yağmalaması oldu. Gündüz Alp’e bağlı Kayı Boyu’na mensup Türkler, Mardin’den önce Erzurum yakınlarındaki Pasinler Ovası’na ve Sürmeliçukur’a yerleştiler. Ancak Gündüz Alp’in ömrü vefa etmediği için kısa bir süre sonra Pasinler’de vefat etti. Bunun üzerine yerine oğlu Ertuğrul Gazi geçti.

      Moğol İstilası Batıya Göçe Zorladı

      Moğol istilasının Erzurum ve çevresini tehdit etmesi üzerine Ertuğrul Gazi’nin abileri Sungur Tekin ve Gündoğdu, Anadolu’da ilk yerleştikleri bölge olan Ahlat’a geri döndüler. Ertuğrul Gazi ise kardeşi Dündar Bey ile birlikte batıya doğru göç ederek Sivas yakınlarında konakladı. Bu konaklama esnasında Selçuklu ordusu ile büyük bir Moğol birliğinin savaştığını ve Moğolların Selçuklu ordusunu bozmak üzere olduğunu gördü. Ertuğrul Gazi, Selçuklu ordusuna yardım edince savaşın seyri değişti ve savaşı Selçuklular kazandı. Neşrî’nin Cihannüma adlı eserinde tarihte Yassı Çemen Savaşı olarak geçen bu savaşın 1230 yılında Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad ile Harezmşahlar arasında yapılan savaş olduğu kaydedilmiştir. Savaştan sonra Alâeddin Keykubad, Ertuğrul Gazi’ye yardımlarından dolayı iltifatlarda bulunarak hilat giydirdi ve Selçuklu ülkesinde yaşamak için göç ettiklerini öğrenince Ankara yakınlarındaki Karacadağ ve çevresini ona verdi. Böylece Ertuğrul Gazi, aşireti ile birlikte 1230 yılında bir süre Karacadağ bölgesine yerleşti. Ardından da oğlu Savcı Bey’i Sultan Alâeddin Keykubad’a göndererek yeni yurt istedi. Osmanlı kaynaklarına göre sultandan gerekli izni aldıktan sonra, belki de daha verimli topraklar elde etmek üzere batıya doğru hareketle Bizans sınırlarına kadar gelerek Söğüt dolaylarına, Aşağı Sakarya Havzası’na yerleşti. Burada Bizans sınırlarındaki kasaba ve köylere karşı akınlar düzenlemeye başladı. Bu sırada I. Alâeddin Keykubad, ülkesinin batı sınırlarını itaat altına almak amacıyla Bizans topraklarına bir sefer düzenledi. Konya’dan 1231 yılında hareket eden ordu, Sultanöyüğü’ne (Eskişehir) geldiğinde Ertuğrul Bey de maiyetiyle birlikte buraya gelerek sultana katıldı. Selçuklu ordusuyla, İznik Rum İmparatoru Teodoros Laskaris’e bağlı birlikler arasında bugünkü Pazaryeri ile Bozüyük arasındaki Ermeni Derbendi denilen yerde yapılan savaşı, Ertuğrul Bey’in emrindeki akıncı süvarilerinin başarılı mücadelesi sonucunda Selçuklu ordusu kazandı. Bu haber Sultanöyüğü’nde bulunan Alâeddin Keykubad’a ulaştığında sultan çok sevindi ve Ertuğrul Gazi’yi taltif ederek Eskişehir ve çevresini kendisine verdi. Böylece Ertuğrul Gazi, aşireti için daimî bir yaşam alanı elde etmiş oldu.

      Bizans Tekfurlarıyla Savaşarak Faaliyetini Artırdı

      Selçuklu Devleti, doğudan gelen Moğol istilasına karşı, Batı’da Bizans’a karşı savaşı devam ettiriyordu. I. Alâeddin Keykubad 1231 yılındaki zaferden sonra bölgenin önemli merkezlerinden olan Karacahisar’ı kuşattı ancak bu sırada Moğolların Anadolu’ya girdikleri haberini alınca şehrin işgalini Ertuğrul Gazi’ye bırakarak geri dönmek zorunda kaldı. Ertuğrul Gazi ve beraberindeki Türkmen beyleri uzun süren bir mücadele sonucunda aynı yıl Karacahisar’ı ele geçirdiler.

Скачать книгу