Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 40

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa

Скачать книгу

göğüslerini siper ederek işin sonunu bekliyorlardı. Hatta içlerinden bazıları, “Resul-ü Ekrem ölmüş, biz de başımızın çaresine bakmalıyız.” diyerek dağılıp dağlara, birazı da dönüp Medine’ye kadar gittiler.

      O zaman Enes bin Malik’in (r.a.) amcası olan Enes bin Nadr (r.a.), “Ey Müslümanlar! Muhammed öldüyse, Allah kalıcıdır. Din uğruna harp edip de şehit olarak ona kavuşmak istemez misiniz?” diyerek herkese cesaret vermiş ve şehit oluncaya kadar çarpışmıştır.

      Resul-ü Ekrem, o hâlde dünyanın kutbu gibi yerinden asla kımıldamadı. Ashabın büyüklerinden bazıları da pervane gibi Resul-ü Ekrem’in çevresinde dolaştıklarından, hemen onun başına toplandılar. Bunlar muhacirlerden Ebu Bekir, Ömer, Ali, Abdurrahman İbni Avf, Ebu Sa’d İbni Vakkas, Zübeyr İbni Avvam, Talha İbni Ubeydullah, Ebu Ubeyde İbni Cerrah ile Mikdad ve ensardan Ebu Dücâne, Hubab İbni Münzir, Asım İbni Sabit, Haris İbni Sımme, Seni İbni Hanif, Sa’d İbni Muaz, Üseyyid İbni Hudayr, Sa’d İbni Übâde ve Meslemeoğlu Muhammed idi.

      Bela tufanı içinde dümensiz gemi gibi dolaşan ashaptan Ka’b İbni Malikü’l Hazreci (r.a.), karşıdan Resul-ü Ekrem’i gördü ve etrafındaki ashaba haber verdi. Hemen birer ikişer toplanıp Hazreti Peygamber’in yanına geldiler ve otuz kişi kadar oldular. Sonra diğer İslam askerleri de gelip toplanmaya başladılar.

      O sırada Ziyad İbni Seken de (r.a.) ensardan on dört fedai yiğit ile gelip Hazreti Peygamber’in yanında yer aldı. Müşrikler sürüsü ise bazen Resul-ü Ekrem’e ok ve taş atıyor, bazen de grup grup üzerine saldırıyorlardı. Ebu Dücâne de (r.a.) Resul-ü Ekrem’in üzerine kapanıp düşmanın oklarına ve taşlarına kendisini siper etti. Bu bakımdan pek çok yerinden yaralandı.

      Hazreti Talha da kendisini siper ederek Resul-ü Ekrem’i korurken şiddetli bir darbe ile eli yaralanıp çolak kaldı. Sa’d İbni Ebu Vakkas da (r.a.) Hazreti Peygamber’in önünde okla muharebe ediyordu. Resul-ü Ekrem, ona dua ederek ok veriyor, o da atıyordu.

      O gün Sa’d İbni Ebu Vakkas’ın (r.a.) düşmana karşı bin ok atmış olduğu bildirilmiştir. Bu sırada kâfirlerin bir bölüğü şiddetle saldırınca, Resul-ü Ekrem, “Bunlara kim karşı çıkacak?” diye sordu. Ziyad İbni Seken (r.a.), “Ben çıkarım ey Allah’ın elçisi!” diye cevap verdi. Ve fedai, arkadaşlarıyla beraber karşı çıktı. Hepsi şehit oluncaya kadar dövüştüler.

      Ziyad İbni Seken kılıç ile yaralanıp yere düşünce Resul-ü Ekrem’in emriyle ashaptan bazıları yetişip onu kaldırdılar ve Hazreti Peygamber’in yanına götürdüler. Resul-ü Ekrem, onu kucağına aldı ve son nefeste Resul-ü Ekrem’in mübarek yüzüne bakarak can verip cennet-i âlâya gitti. Peygamberlik makamı haricinde, şehitlik rütbesinin üstünde bir derece yoktur. Fahr-i Âlem’in kucağında can vermek ise pek büyük bir şereftir.

      Veheb İbni Kâbus Müzni ile kardeşinin çocuğu Haris İbni Akb (r.a.) hadiseden habersiz oldukları hâlde sırf Resul-ü Ekrem’i ziyaret için Müzeyne Dağı’ndan kalkıp Medine’ye gelmişler ve Resul-ü Ekrem’in Uhud Muharebesi’ne çıktığını öğrenmişlerdi.

      Hemen Medine’den çıkıp İslam ordusuna yetiştiler. O zaman İslam askerleri henüz yeni dağılmaya başlamış olduğundan, hemen meydana atıldılar ve mertçe harbe tutuştular. İşte o zaman Veheb’de (r.a.) görülen mertlik ve kahramanlık, doğrusu her iki tarafa da hayret verdi. Hatta iki sefer Resul-ü Ekrem’in üzerine saldıran bölüklere karşı çıkıp, düşmanları geri çevirdi. Sonra başka bir üçüncü bölüğün saldırısı sırasında Resul-ü Ekrem, “Ya bunlara kim karşı çıkacak?” diye sordu. Kâbusoğlu Veheb, “Yine ben, ey Allan’ın elçisi!” diye cevap verdi. Fahr-i Kâinat, Veheb’in bu sözünden hoşnut olarak, “Ey Veheb! Kalk ve cennet ile müjdelen.” diye buyurdu. Veheb’in son emeli ise Hazreti Peygamber’in önünde şehitlik rütbesini almaktan ibaret olduğundan, o bölüğe karşı vardı ve onu da vurup geri çevirdi fakat bu sefer kendisi de şehit olarak muradına erdi.

      Sonra Resul-ü Ekrem, Veheb’in cenazesinin yanına gitti. Ruhuna selam ve dua ettiği sırada, “Ben senden hoşnutum.” dedi. Bunun için Hz. Ömer, “İbni Kâbus gibi ölmeyi canıma minnet bilirim.” derdi.

      Medine’de Muhayrik adında hem ilim, fazilet sahibi hem de zengin bir Yahudi vardı. Resul-ü Ekrem’in, semavi kitaplarda adı geçen ahir zaman peygamberi olduğuna inanmıştı fakat birdenbire dindaşlarından ayrılıp da Müslüman olduğunu belli edemiyordu. Uhud Muharebesi günü, diğer Yahudi reislerinin yanına gidip, “Semavi kitaplara göre bugün Uhud’da din uğrunda harp eden şerefli kişinin, ahir zaman peygamberi olduğunda şüphe yoktur. Ona yardım etmek üzerimize farzdır.” deyince onlar da “Bugün cumartesidir. Bir işle meşgul olamayız. Muharebeye nasıl gidelim?” demişlerdi.

      Muhayrik, “Onun şeriatı, cumartesi günü merasimine son verdi. Kalkınız gidelim, o şanlı peygambere yardım edelim.” demişse de dinlememişler. O da artık dayanamayıp İslamlığını açığa vurarak Hazreti Peygamber’in yanına geldi. “Ey Allah’ın elçisi! Eğer ben şehit olursam, bütün malımı din uğrunda yapılacak harp masrafları için kullan.” diye vasiyet etti. Sonra kendisini ortaya attı. Mertçe çarpışarak şehit olup, cennete gitti. İşte onun hakkında Resul-ü Ekrem, “Muhayrik, Yahudi milletinin en hayırlısıdır.” dedi.

      Yine o sırada Osman İbni Mugiretü’l-Mahzûmi, Resul-ü Ekrem’in üzerine at sürdü. Hâlbuki Ebu Amir Fasık’ın Müslümanları düşürmek için kazmış olduğu bir kuyuya düşüverdi. Hemen Haris İbni Sımme (r.a.) yetişti ve kılıç ile o lanetlenmişi vurup öldürdü. At ve silahlarını alıp getirirken Ubeyd İbni Amirî geriden erişti ve Haris’in omuzunu yaraladı fakat Ebu Dücâne (r.a.) beriden yıldırım gibi yetişti ve Ubeyd’i vurup öldürdü.

      Müşriklerin mahir okçularından Hayyan İbni Araka ile Malik İbni Züheyr yakın yerde bir taş arkasına saklanıp ok atarak ashabı rahatsız etmekteydiler. Hatta Resul-ü Ekrem’in azatlısı Ümmü Eymen (r.a.), gazilere su ulaştırır ve yaralılara bakarken Hayyan, bir ok atıp az kaldı ki zavallı kadını öldürecekti. Bunun üzerine Resul-ü Ekrem Sa’d İbni Ebu Vakkas’a bir ok verdi. “At ey Sa’d! Yüce Allah rast getire.” dedi. Sa’d İbni Ebu Vakkas da attı ve ok yerini buldu. Hayyan yıkılıp hemen can verdi. O hâlde Malik İbni Züheyr, ok atmak üzere yılan gibi taş arkasından başını çıkarır çıkarmaz, Hz. Sa’d ona da bir ok attı ve onu da başından vurup öldürdü.

      Kısaca düşman her ne taraftan saldırdıysa, Müslümanlardan birtakım fedailer büyük bir cesaretle karşıladılar. Müşrikler de artık istedikleri gibi İslam kuvvetlerini tamamen yok edemeyeceklerini anladılar. Böylece muharebe pazarı biraz gevşediyse de ashap öyle açık ve tehlikeli yerde durmayı uygun görmeyip, Resul-ü Ekrem ile beraber emin bir vadiye çekildi ve Uhud Dağı’na arka verdi.

      Kureyş’in ileri gelenlerinden ve İslam’ın en büyük düşmanlarından olan Übeyy İbni Halef ki Mekke’de iken Resul-ü Ekrem’e rastladığında, “Ey Muhammed! Bir at besliyorum. Onun üstündeyken seni vurup öldüreceğim.” deyince Resul-ü Ekrem de “İnşallah sen onun üzerinde iken ben seni öldürürüm.” demiş. Übeyy, Bedir’de esir olup bedel karşılığında kurtulmuşken uslanmayıp yine o sözü tekrar eder olmuş. Bundan dolayı Resul-ü Ekrem, bu sefer “Ubeyy’den emin değilim. Eğer arkadan saldıracak olursa bana haber veriniz.” diye ashabına tembih etmişti. Nitekim bu sırada Ubeyy ansızın nara atıp, “Ya sen ya ben!” diyerek doludizgin Resul-ü Ekrem’in üzerine

Скачать книгу