Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 42

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa

Скачать книгу

Kendi bildiği gibi hareket eden askerlerin böyle büyük felaketlere sebep olageldikleri tecrübelerle bilinir. İşte muharebe sırasında yerini terk etmenin ne büyük bir cinayet olduğu, bu noktada gayet güzel anlaşılır.

      Resul-ü Ekrem, şehitleri gömdükten sonra, mübarek yüzü yaralı ve kalbi üzgün olarak ashabıyla beraber Uhud’dan kalkıp Medine’ye geldi. Şehitlerin eş ve çocukları ya da yakınları ağladıkça münafıklar sevinirdi. Müslümanların bu yenilgisi üzerine Yahudiler de şımardı. Kısacası İslam dininin dost ve düşmanı ayrıldı ve gerçekten Müslüman olanlar seçildi.

      Kureyş ordusu dönüp giderken, İkrime İbni Ebu Cehil diğer reislere karşı, “Ne iş gördünüz? Bu kadar üstünlük sağlamışken Müslümanları tamamen bitirmeden neden geri döndünüz? Çok zaman geçmeden onlar yine toparlanırlar ve öç almak için üzerimize gelirler. Akıl yolu budur ki Medine’ye gidip onları kökten yok edelim.” demişti. Safvan İbni Ümeyye de “Evs ve Hazreç kabileleri, bu kadar adamlarının ölmesinden dolayı kızarsa ve savaşa katılmamış olanları da öç almaya kalkışırlarsa iş tersine döner. Hazır yenmişken Mekke’ye dönelim.” diyerek İkrime’nin görüşünü çürütmüştü.

      Ebu Süfyan ise bu iki görüş arasında kararsız olduğu hâlde bu şekilde konuşa konuşa Revha Konağı’na varmışlar ve oradan geri dönüp de Medine üzerine gitmeye karar vermişlerdi. Hâlbuki onlar, yolda bu şekilde ileri geri konuşup giderlerken Abdullah İbni Amr Müzeni, yanlarında bulunarak onların sözlerini işitmiş ve ertesi gün sabah namazı vaktinden evvel Medine’ye gelerek, işittiğini Resul-ü Ekrem’e söylemişti. Resul-ü Ekrem Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’i çağırdı. Müzeni’nin söylediğini onlara aktararak görüşlerini sordu. Onlar da dünkü muharebeden dolayı Müslümanların zayıf düşmediğini göstermek ve düşmana bir gözdağı vermek üzere çıkıp da arkalarına düşmek suretini uygun gördüler. Bundan dolayı Resul-ü Ekrem sabah namazını cemaat ile mescitte kıldıktan sonra ashabını çağırmak üzere Bilâl-i Habeşî’ye emretti.

      O da aldığı emir üzerine, “Dün, Uhud Muharebesi’nde bulunanlar hazır olup gelsinler. Düşmanın arkasına düşülecektir.” diye bağırdı. Bütün ashap hazırlandı. Hatta yaralı olanlar bile yara ve berelerini sarıp geldiler.

      Resul-ü Ekrem, İbni Ummü Mektûm’u (r.a.) Medine kaymakamlığına tayin buyurdu ve sancağı Hazreti Ali’ye (r.a.) verdi. Kendisi de yaralı olduğu hâlde atına bindi ve altı yüz otuz kadar Uhud gazisiyle Medine’den çıkıp Hamraü’l-Esed adındaki yere vardı.

      Hamraü’l-Esed, Medine’nin sekiz mil uzağında ve Medine’den Zü’l-Huleyfe adındaki yere giderken yolun sol taraftaki bir yerin ismidir ki Resul-ü Ekrem, bu sefer oraya erişip ordu kurdu.

      Ebu Ma’ber Huzâî’nin oğlu Ma’bed, bir iş için Mekke’ye giderken oraya uğradı ve Resul-ü Ekrem’in yanına gelip geçen gün ashab-ı kiramının musibete düşmüş olmasından dolayı taziyet diledi ve sonra kalkıp gitti.

      Ma’bed, Revha’dan geçerken Ebu Süfyan ile görüştüğünde Ebu Süfyan ona, “Geride ne var?” diye sormuş, o da “Muhammed, bir büyük ordu ile çıkmış ki ömrümde öyle cemiyet görmedim. Geçen gün muharebeden geri kalmış olanlar da çıkmadıklarına pişman olmuş ve bugün hepsi toplanmışlar. Sizin için diş bileyip geliyorlar.” diye cevap vermiş. Ebu Süfyan, “Sen ne söylüyorsun? Onlarda harekete mecal kaldı mı?” dediğinde Ma’bed, “Onlar, Hamraü’l-Esed’e geldiler. Zannederim ki siz buradan henüz kalkmadan onların atlarının alınlarını göreceksiniz.” demiş.

      Safvan İbni Ümeyye, “Gördünüz mü? İşte benim dediğim çıktı. Haydi bir belaya uğramadan savuşup gidelim.” dedi. Ebu Süfyan’ın kalbine de korku düştü. Hemen ordularını kaldırıp göç ettiler ve doğru Mekke’ye döndüler.

      Mabet, o vakit henüz İslam ile müşerref olmamıştı fakat ehl-i İslam’ın taraftarıydı. Kureyş taifesini bu şekilde korkuttu ve savuşup gittiklerini de bir adam göndererek, Resul-ü Ekrem’e bildirdi.

      Kureyş ordusundan geriye kalmış olan iki kişi, bu defa Müslümanların eline düştü. Biri Beni Ümeyye’den Muaviye İbni Mugire ve diğeri Bedir’de esir olup da bundan böyle Müslümanlar aleyhinde bulunmamak şartıyla salıverilmiş iken bu defa yukarıda açıkladığımız şekilde bedevileri cenge teşvik eden meşhur şair Ebu İzze’dir.

      Ebu İzze, bu defa da süslü püslü sözler söyleyerek Müslümanların pençesinden yakayı kurtarmak istedi fakat fayda vermedi, ikisi de öldürüldü.

      Resul-ü Ekrem, birkaç gün ordu ile dışarıda kaldı. Sonra dönüp Medine’ye geldi.

      Abdullah İbni Cahş’ın (r.a.) hanımı ve Huzeyme İbni Haris’in kızı Zeyneb ki her zaman fakirleri yedirip içiren bir kimse olduğundan, kendisine “Fakirlerin Anası” denirdi. Bu sefer dul kaldığından, Resul-ü Ekrem’le evlendi, fakat bir iki ay sonra öldü.

      Yine o sırada Hazreti Ali’yle kadınların efendisi Fatımatü’z-Zehra’dan Hasan (r.a.) doğdu. Yine o sıralarda şarap içmek ve kumar oynamak haram oldu.

      Bi’r-i Maûne Olayı

      Amiroğullarından ve Necid ileri gelenlerinden Ebu Berâ Amir İbni Malik İbni Cafer, Hicret’in dördüncü senesinin başlarında Medine’ye geldi ve Resul-ü Ekrem ile görüşüp, “Ey Muhammed! Eğer Necid halkına ashabından bir kısmını gönderirsen, umarım ki İslam olurlar.” dedi.

      Resul-ü Ekrem, Necid Bölgesi’nin halkına güvenemeyip, “Korkarım ki ashabıma bir kötülükte bulunurlar.” dedi. Ebu Berâ, “Onlar, Necid’e geldiklerinde benim ahd-ü amanım altına girmiş olur. Onlara kimse bir şey yapamaz.” diye teminat verdi.

      Bunun üzerine Resul-ü Ekrem de Ebu Berâ’nın kardeşinin oğlu olan Amir İbni Tufeyl İbni Malik’e bir mektup yazdırdı ve Necid halkına Kur’an öğretmek için safer ayı içinde ensarın büyüklerinden olan Münzir İbni Amr (r.a.) ile yetmiş Kur’an okuyucusu gönderdi.

      Hazreti Ebu Bekir’in azatlısı olan Amir İbni Füheyre de (r.a.) onlarla beraber idi. Kılavuzları da Muttalib Süleymi idi.

      Münzir İbni Amr (r.a.), bu Kur’an okuyucuları ile çıkıp Medine’ye dört konak uzaklığı olan Maûne Kuyusu denilen yere vardı ve oradan Enes İbni Malik’in dayısı olan Haram İbni Milhan (r.a.) ile Resul-ü Ekrem’in mektubunu Amir İbni Tufeyl’e gönderdi.

      Lanetlenmiş olan Amir İbni Tufeyl ise mektubu okumadan Haram İbni Milhan’ı (r.a.) vurup öldürdü. Sonra Kur’an okuyucuları olan kurra cemaati üzerine saldırmak için kendi kavmi olan Amiroğullarını çağırdı. Onlar ise “Biz, Ebu Berâ’nın verdiği sözü ayak altına alamayız.” diye çekindiler.

      Bunun üzerine Amir İbni Tufeyl, Süleymioğullarından Usayye, Ri’l ve Zekvân kabilelerini toplayıp Maûne Kuyusu’na gitti ve ansızın o kurra topluluğu üzerine saldırarak hepsini şehit etti. Yalnız Neccâroğullarından Ka’b İbni Zeyd’i (r.a.) öldü sanarak şehitler arasında bırakmış olduklarından, o sağ kalmış ve bir aralık oradan savuşup Medine’ye gelmiştir.

      Bir de Amr İbni Ümeyye Damri ile ensardan Münzir İbni Muhammed İbni Ukbe, bir tarafta develeri otlatmakta olduklarından bu çarpışmada bulunmayıp,

Скачать книгу