Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 44

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa

Скачать книгу

Resul-ü Ekrem, bin kişilik bir İslam ordusu ile şaban ayında, acele olarak Medine’den çıktı. İçlerinde on nefer atlı vardı. Hz. Aişe ve Hz. Ümmü Seleme de beraber idi. Bu orduda münafık çoktu. Hiçbir zaman İslam ordusunda bu kadar münafığın çıktığı yoktu.

      Resul-ü Ekrem’in Medine’den çıktığı haberi, Huzaa içinde işitildi. Hars İbni Ebu Dırar’ın başında bulunduğu topluluğa büyük korku düştü ve yanında toplanan Araplar dağıldı. Onlar dağınık olarak Müreysi denen yerde suda hayvan sularken, ansızın İslam ordusu gelip çattı. Resul-ü Ekrem, onlara, “Lâ ilahe illallah, deyiniz ki can ve malınızdan emin olasınız.” diyerek İslam dinini teklif etti. Onlar dinlemeyip başıbozuk bir şekilde karşı koymaya yeltendiler ve ok atmaya başladılar.

      Resul-ü Ekrem ise İslam askerlerini safa soktu ve onların hepsini birden düşman üzerine yürüttü. Beni Mustalik bu hücuma dayanamayıp, hemen dağıldı. On neferi öldü, ötekiler de esir oldu. Beş bin koyun ile on bin deve ele geçirildi.

      Esirlerin sayısı yedi yüzden çok olup, onlardan birisi de Hars İbni Ebu Dırar’ın kızı Cüveyriye idi ki Sabit İbni Kays’ın payına düşmüş ve o da onu bedele kesmişti. Fahr-i Âlem (s.a.v.), onun bedelini verdi ve kendisine nikâhladı. Ashap bunu görünce, “Allah’ın elçisinin akrabası nasıl esir olur?” diyerek, ellerindeki bütün esirleri serbest bıraktılar. Cüveyriye, ne bahtiyar kız imiş ki aynı günde esir iken hem peygamber hanımı oldu hem de kavminin esirlikten kurtulmasına sebep oldu.

      Oradan dönüp Medine’ye gelirken, yolda muhacirlerden biri, ensardan biriyle kavga edince, münafıkların başı olan Abdullah İbni Übeyy yanındaki adamlarına, “Hele şu muhacirlere bakınız ki bizim yardımlarımızla geçinirlerken bizleri hor görmek istiyorlar. Onlara bir şey vermeyiniz, dağılıp gitsinler. Hele Medine’ye varalım… Daha çok izzet ve üstünlüğü olan, elbette daha düşük olanı oradan çıkarır.” demiş ve Medine’ye varıldığında oradan Müslümanları çıkarırım, demeye getirmişti.

      Hâlbuki onun bu sözünü Zeyd İbni Erkam (r.a.) işitir işitmez gelip Resul-ü Ekrem’e söylediğinde Hazreti Ömer (r.a.), mecliste bulunduğundan, “Ey Allah’ın elçisi! İzin ver varıp o münafığın boynunu vurayım!” demişse de Resul-ü Ekrem izin vermemiştir. Bu sefer yirmi sekiz gün sürdü ve ramazan ayının başında ordu Medine’ye girdi.

      Selman-ı Farsi (r.a.), Resul-ü Ekrem’in hizmetinde bulunanlardan ve ashabın büyüklerindendir. Aslında İran halkından ve Mecusi iken bir aralık Hristiyan olup Şam’a gitmiş, orada din ilimleri okuduktan sonra Ninova ve Amuriye taraflarına varıp, Resul-ü Ekrem’in ortaya çıkışını işitmiş ve Kelboğullarından bir Hristiyan topluluğu ile yoldaş olarak Medine’ye doğru yola çıkmış…

      Yoldaşları olan Hristiyanlar ise haksızlık ederek onu bir Yahudi’ye sattı. Ondan da başka bir Yahudi satın alarak Medine’ye getirdi. Selman, bir aralık Hazreti Peygamber’in yanına gelip hâlini anlattı ve kendisini bedele bağlattı. Bu sırada Resul-ü Ekrem (s.a.v.) onun bedelini ödedi. İşte böylece Selman-ı Farsi de (r.a.) bu sene Resul-ü Ekrem’in azatlıları arasına girmiştir.

      Hendek Savaşı

      Yukarıda anlattığımız üzere Yahudilerden Beni Kaynuka ile Beni Nadir, Medine dolaylarından kovulup sürülmüşlerdi.

      Huyeyy İbni Ahtab, Kinâne İbni Ebi’r-Râbi ve Selam İbni Ebi’l-Hukayk ve bunlar gibi Yahudi reisleri Mekke’ye gidip Resul-ü Ekrem ile harp etmek üzere Kureyşlilerle anlaştıktan sonra Necid ülkesine gittiler. Gatfan ve Süleymoğulları kabileleriyle diğer bazı kabileleri de bu anlaşmaya soktular.

      Bunun üzerine Kureyş reisleri, Dârü’n-Nedve’de toplanıp, Resul-ü Ekrem ile harbe karar verdiler. Aralarında dört bin asker topladılar ki üç yüzü atlı olup, bin beş yüz develeri de vardı. Başları Ebu Süfyan ve sancak taşıyanı ise Osman İbnu Ebu Talha idi.

      Ebu Süfyan bu ordu ile Mekke’den çıkıp, Merru’z-Zahrân denen yere gelince, Necid tarafından Gatfan askerleri gelip katıldı. Başkumandanları Fezâre Kabilesi şeyhi olan meşhur Uyeyne İbni Hısn idi. Beni Mürre Kabilesi şeyhi olan Haris İbni Avf da onların hatırı sayılır reislerinden idi. Yine orada Necid kabilelerinden Süleymoğulları, Esedoğulları ve Eşcâ kabileleri de gelip Kureyş ordusuna katıldı. Kısacası Ebu Süfyan’ın ordusu, gittikçe büyüdü ve on bin kişiden fazla olan kuvvetli bir ordu ile Medine’ye doğru yürüdü.

      Resul-ü Ekrem ise Kureyş’in böyle büyük bir ordu ile harekete geçtiğini duyunca, ashabını çağırarak onlarla bu meseleyi görüştü.

      Selman-ı Farsi (r.a.), “Ey Allah’ın elçisi! Bizim ülkemizde bir şehir üzerine düşman saldıracak olsa, etrafına hendek kazma âdeti vardı.” dedi. Araplarda hendek kazmak âdet olmamışsa da Selman’ın bu hatırlatması üzerine Medine’nin etrafına hendek kazılarak korunmak uygun görüldü. Hemen Medine’de ne kadar kazma kürek ve bunlara benzer kazı aletleri varsa toplandı. Resul-ü Ekrem ile Beni Kurayza Yahudileri arasında barış ve anlaşma olduğu için, onlardan bile yardım olarak bir hayli kazma ve diğer kazı aletleri alındı.

      Resul-ü Ekrem ile Müslümanlar, hep beraber şehir dışına çıkıp hendek kazmaya başladılar. Resul-ü Ekrem, Müslümanları teşvik için kendisi de toprak taşıyor ve mübarek elleriyle hendek kazmaya çalışıyordu. Bu bakımdan bütün Müslümanlar büyük bir gayretle hendek işinde çalışıp çabalıyorlardı. Selman-ı Farsi (r.a.) ise hem bedence kuvvetli hem de bu gibi işlere alışık olduğundan, on kişinin işini görüyordu. Münafıklar da bu işte çalışıyorlardı fakat istemeyerek iş görüp pek ağır davranıyorlardı.

      Bu şekilde hendek kazılırken Fahr-i Âlem’den (s.a.v.), az yemek ile çok adamı doyurmak gibi garip mucizeler görünmüştür. Mesela ensardan Beşir İbni Sa’d’ın kızı ki Numan İbni Beşir’in kız kardeşidir. Annesi onunla, babası Beşir’e ve dayısı Abdullah İbni Revâha’ya biraz hurma göndermişti. O kızcağız geçerken, Resul-ü Ekrem, onu çağırdı ve “Şu hurmaları getir.” diye buyurdu. O da hurmaları Resul-ü Ekrem’in iki avucuna koydu. Avuçları dolmadı. Fahr-i Âlem (s.a.v.), bir bez getirdi ve hurmaları o bezin üzerine koydu. Ashaptan birine emretti. Hendekte çalışanları çağırttı. Takım takım geldiler, hepsi doyuncaya kadar yediler. Onlar yedikçe hurma çoğalıyor, o yaygının etrafından taşıyordu.

      Yine ensardan Câbir’in (r.a.) zayıf bir koyunu vardı. Bir gün hendek kazmaya giderken o koyunu pişirmesini ve biraz da arpa ekmeği yapmasını, karısından istedi. Akşamüzeri evine dönerken Resul-ü Ekrem’i akşam yemeğine davet etti.

      Resul-ü Ekrem de “Bu akşam Resulullah ile birlikte yemek yemek üzere Câbir’in evine buyurunuz.” diye tellal çağırttı. Câbir ise yalnız Resul-ü Ekrem’i davet etmişti. Bu kadar insanı doyurmak için hiç hazırlığı olmadığından ne yapacağını şaşırdı. Artık ne yapsın? Çare yok… Hemen evine geldi ve bir miktar arpa ekmeği ile o koyunu Hazreti Peygamber’in önüne koydu. Fahr-i Âlem onun bereketi için dua etti ve “Bismillah.” deyip yedi. Sonra hendekte çalışan bütün halk geldi… Takım takım oturup doyuncaya kadar yediler ve bir koyunu bitiremediler.

      Yine o sırada meydana gelen Hazreti Peygamber’in mucizelerinden biri de şuydu: Hendeğin bir yerinde büyük bir kaya çıktı. Kazmalar işlemez oldu. Ashaptan bazıları gelip Resul-ü Ekrem’e haber verdiler. Resulullah, oraya gitti.

Скачать книгу