Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 47

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa

Скачать книгу

Beni Kurayza üzerine gitmek için Allah katından emir getirdi. Resul-ü Ekrem tekrar silahlandı. Bilâl-i Habeşî’ye (r.a.) emredip, “Allah’ın emrine uyanlar, ikindi namazını Beni Kurayza yurdunda kılsın.” diye ilan etti.

      Sancağı Hazreti Ali’ye verip, onu ileri gönderdi. Kendisi de binip arkadan hareket etti. Önce Hazreti Ali, sancak ile Beni Kurayza kalelerinin önüne geldi. Yahudiler onu görünce kızıp kötü sözler sarf etmeye ve hatta Resul-ü Ekrem’e sövmeye başladılar. Hemen savunmaya geçtiler. Sonra Resul-ü Ekrem oraya varıp bir su başına indi. İslam askerleri de akın akın gelip, akşama kadar hepsi toplandı. Sayıları üç bin kadar olup, otuz altısı atlı idi.

      Yahudiler o zaman neye uğradıklarını anladılar ve haksız olarak antlaşmayı bozduklarına çok pişman oldular. Reisleri olan Ka’b, bir cuma günü onları topladı ve danışma meclisini açtı. “Kitaplarımızda adı geçen ahir zaman peygamberinin bu zat olduğu anlaşıldı, isterseniz Müslüman olalım ve bu beladan kurtulalım.” dedi. Yahudiler Müslümanlığa hiç yanaşmadılar. Ka’b da “Öyleyse eş ve çocuklarımızı öldürelim. Geride düşüneceğimiz bir şey kalmasın. Ondan sonra kılıçlarımızı çekerek çıkıp Müslümanların üzerine saldıralım. Görelim Hak ne gösterir?..” dedi.

      Yahudiler, “Eş ve çocuklarımız gittikten sonra bize yaşamak ne lazım?” diyerek bu görüşü de reddettiler. Ka’b, “Öyleyse başka bir çare arayalım. Bu gece cumartesi gecesi olduğundan Müslümanlar bizden emindir. O kadar ihtiyata uymazlar. Ansızın çıkıp üzerlerine saldıralım. Umulur ki kazanırız.” dedi. Yahudiler, “Biz cumartesi gününün hürmetini bozamayız.” diyerek bu tedbiri de kabul etmediler.

      Beni Nadir Yahudileri gibi, develerinin taşıyabileceği kadar eşya yükletip gitmek şartıyla Resul-ü Ekrem ile haberleşmeye başladılar. Bu dileklerini Hazreti Peygamber geri çevirdi. Kuşatılmaları da yirmi günü geçmişti. Yahudilerin açlıktan takatleri kesildi ve hepsine yeteri kadar ümitsizlik ve usanç geldi.

      İşte o hâlde Allah’ın Aslanı Hazreti Ali, Zübeyr İbni Avvam (r.a.) ile birlikte ilerleyip, “Ya ben amcam Hamza’nın içtiği şerbetten içerim ve bu tatlı candan geçerim ya da bu kalenin içine dalarım!” diyerek, Beni Kurayza kalesine hücum etmek üzere hazırlandı. Hâlbuki yürüyüşle kaleye girilse onca kadın ve çocuk ayaklar altında kalır ve uygunsuz işler meydana gelebilirdi. Yahudilerde ise asla karşı koyacak hâl kalmadığından kayıtsız şartsız teslim olmak zorunda kaldılar. Sayıları dokuz yüz kadardı.

      İçlerinde harp etmeye gücü yetenler dört yüz kadar olduğundan, onların elleri arkalarına bağlandı.

      Beni Kaynuka Yahudileri, Hazreç Kabilesi’nin amanında oldukları gibi, bu Beni Kurayza da Evs Kabilesi’nin himayesinde oldukları hâlde Müslümanların aleyhinde bulunmamak üzere Resul-ü Ekrem ile sözleşip yemin etmişlerdi.

      Hâlbuki Müslümanların en sıkışık anlarında, verdikleri sözden döndüler. Bu sefer üzerlerine yüründüğünde, Resulullah’a sövüp saymak gibi pek çirkin sözler sarf ettiler. Bunun için Müslümanların çoğu onların idamını istiyordu fakat evvelce Beni Kaynuka da bu şekilde ele geçmişken, Hazreç Kabilesi ileri gelenlerinden Abdullah İbni Übeyy İbni Selûl’ün yalvarıp ısrar etmesiyle serbest bırakılmış olduklarına kıyas ederek, bu sefer Beni Kurayza’nın da serbest bırakılması Evs Kabilesi tarafından istendi.

      Bunun üzerine Resul-ü Ekrem, Sa’d İbni Muaz’ı (r.a.) hakem seçti. Sa’d ise Hendek Harbi’nde yaralandığından yatıyordu. Hemen onu bir hayvana bindirdiler ve Hazreti Peygamber’in yanına getirdiler.

      Evsliler, “Ey Sa’d, Resulullah seni Beni Kurayza hakkında hakem seçti. Eski hakları unutma. Onlara merhamet et.” diye yalvardılar. Sa’d İbni Muaz (r.a.) ise Beni Kurayza’nın sebepsiz olarak anlaşmayı bozduğundan ve gidip kendilerine nasihat ettiğinde kötü muamelede bulunulduğundan dolayı pek gücenmiş ve onlardan öç almak için fırsat gözetmekteydi.

      Hemen, “Ben hükmederim ki Beni Kurayza’nın harbe yarayan erkeklerini öldürün, eş ve çocuklarını esir alın ve mallarını bölüşün.” dedi ve dediği gibi yapıldı. Bin beş yüz kılıç, üç yüz zırh, bin mızrak, beş yüz kalkan ve birçok deve ve başka hayvanlar ele geçirildi. Bütün ganimet mallarının hazine için beşte biri çıkarıldı. Geri kalanı İslam gazilerine bölüştürüldü. Beni Kurayza’nın arazisi, ensarın rızasıyla din uğrunda ev ve yurtlarından ayrılmış olan muhacirlere verildi. Resul-ü Ekrem, kendisi için esirler içinden, Reyhane adlı kızı seçerek onunla evlendi.

      Sonra Sa’d İbni Muaz’ın (r.a.) yarası azdı, şehit olarak ölüp cennete gitti. Muhacirlerin en üstünü Hz. Ebu Bekir olduğu gibi, ensarın en üstünü de Sa’d idi. Tavır ve ahlakça Hz. Ömer’e benzerdi. Ölümü Müslümanlara çok üzüntü ve keder verdi. Resul-ü Ekrem, “Sa’d’ın ölümüyle arşıâlâ titredi ve cenazesinde yetmiş bin melek hazır oldu.” dedi.

      Bu sırada Müzeni Bilâl ile kabilesinden dört yüz kişi Medine’ye geldi ve İslam’la şereflendi.

      Hicret’in Altıncı Yılı

      Hicret’in bu altıncı senesinin muharrem ayında ensardan Muhammed İbni Mesleme (r.a.), otuz süvari ile Necid ülkesine gitti ve orada bir aşireti vurdu. Yüz elli deve ile bir hayli koyun ele geçirdi. Hanifeoğullarının ileri gelenlerinden Sümame İbni Esal’i esir etti.

      Sümame, Medine’ye getirilince, Resul-ü Ekrem, onu karşılıksız olarak serbest bıraktı. Sonradan o da imana geldi. Ashabın büyüklerinden oldu.

      Rebiülevvel ayında Ebu Zer (r.a.), Medine’ye üç saat uzaklığı olan bir otlakta oğlu ile birlikte, Resul-ü Ekrem’in develerini güderken, Uyeyne İbni Hısni’l-Fezarî’nin, kırk atlı ile gelip Ebu Zer’in oğlunu öldürmüş ve develeri alıp götürmüş olduğu haber verilince Resul-ü Ekrem, hemen Mikdad İbni Esved’in eline bir sancak verdi ve onu süvari ile ileri gönderdi. Kendisi de beş yüz kadar İslam askeri ile binip Necid ülkesinde bulunan Gatafân’a gitti.

      Hayber yolunda Medine’ye iki günlük uzaklığı olan Zûkar denen yerde düşmanlara yetişildi. Birkaçı öldürüldü. Develeri geri alındı ve sonra Medine’ye dönüldü. O sırada Kureyş’in bir kervanının Şam’dan çıkıp Mekke’ye doğru gitmekte olduğu işitildi. Onun üzerine Resul-ü Ekrem, cemadiyel-ula ayında Zeyd İbni Harise’yi (r.a.) yetmiş kişilik İslam askeriyle Medine’den çıkardı. Zeyd de gidip Medine’ye dört mil uzaklıkta bulunan, Ays denen yerde Kureyş kervanına rastladı. Kervanı vurup, mevcut olan malları aldı. Bu mallar içinde Safvan İbni Ümeyye’nin epeyce gümüşü vardı.

      Bundan başka, bir hayli esir de aldı. Resul-ü Ekrem’in kızı Zeyneb’in (r.a.) kocası olan Ebu’l-As İbni Reb’i de bu esirler içindeydi. Medine’ye gelindiğinde Hz. Zeyneb’e sığındı. O da kendisini himaye edince Resul-ü Ekrem onu bedelsiz olarak serbest bıraktı. Ondan sonra Ebu’l-As da İslam olunca, Resul-ü Ekrem yine Zeyneb’i ona verdi.

      Şaban ayı içinde Resul-ü Ekrem, Abdurrahman İbni Avf’ı (r.a.) bir miktar askerle Kelboğulları Kabilesi’ni dine çağırmak üzere Dûmetü’l-Cendel adındaki şehre gönderdi. O da gidip onları üç gün dine davet etti. Reislerinin oğlu Amr İbni Esbağ ki Hristiyan dininde idi. İslam ile şereflenince, kabile halkının çoğu imana geldi. İman etmeyenler de vergi vermek üzere orada kaldı. İbni Avf (r.a.), Esbağ’ın kızı

Скачать книгу