Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 49

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa

Скачать книгу

girilerek, Kâbe’ye ister istemez bir çeşit saygısızlık yapılmış olacaktı. Bu ise Allah’ın rızasına aykırı idi. Bir de Mekke’de Müslüman olup canı gibi imanı da içinde gizli olan birçok zayıf Müslüman vardı. Bu kargaşada onlar da bilinmeyerek ayaklar altında kalırdı. Kaldı ki daha imana gelmemiş olan Kureyş büyüklerinden çoklarının kısa süre zarfında imana gelip de İslam’a büyük hizmetler etmelerini ve nice hayırlı evlat yetiştirmelerini Allah takdir etmiş olabilirdi. Nitekim devenin böyle âdet dışı olarak Allah tarafından çöküvermesi, bu gibi inceliklere işaretten başka bir şey değildi.

      Ashap deveyi kaldırıp yürütmek istediğinde yerinden kımıldamadı ancak Resul-ü Ekrem kendisi yürütmek isteyince kalkıp yürüyüverdi. Fakat doğru yol ile gitmeyip bir tarafa saparak, Hudeybiye’nin sonunda suyu çekilmiş bir kuyu başına indi. Halk da gelip etrafına kondu. Ashap, orada susuzluktan şikâyet edince, Resul-ü Ekrem, ok torbasından bir ok çıkardı. Onu, o kuyunun içine bırakıverdi. Kuyudan o kadar su kaynadı ki bütün ordu askeri doyuncaya kadar içti, abdest aldı ve hayvanlarını suladı.

      Resul-ü Ekrem muharebe niyetinde olmadığını bildirmek için Hiraş İbni Ümeyye Huzai’yi Kureyş’e gönderdi. Kureyşliler ise Hiraş’ı öldürmek için üzerine saldırdılar, bereket versin ki Ehâbiş Arapları, araya girip onu kurtardılar. O da hemen dönüp olup biteni Resul-ü Ekrem’e bildirdi.

      Resul-ü Ekrem, muharebe niyetinde olmadığını Kureyş reislerine güzelce anlatmak üzere Hz. Ömer’i göndermek istedi fakat Hz. Ömer, “Kureyş reisleri, benim onlara ne derece kızdığımı biliyorlar. Korkarım ki bana bir suikast ederler. Mekke’de aşiretim de yok ki beni korusunlar. Ama Osman İbni Affan gitse daha uygundur çünkü onun Mekke’de aşiret ve akrabası çoktur. Can korkusu yoktur.” dedi.

      Gerçekten Mekke Kureyşlilerinin reisi olan Ebu Süfyan’ın babası Harp İbni Ümeyye İbni Abdi Şems İbni Abdi Menaf idi. Hz. Osman’ın babası olan Affan’ın babası da Ebu’l-As İbni Ümeyye İbni Abdi Şems olduğundan, Mekke büyüklerinden olan Ümeyyeoğulları hep kendisinin amca çocukları idi. Bunun üzerine Resul-ü Ekrem, Ebu Süfyan ve diğer Kureyşliler ile görüşüp de peygamberin maksadının sırf Allah’ın Evi’ni tavaf ve ziyaret olduğunu onlara bildirmek ve Mekkeli Kureyşliler içinde gizli Müslüman olanlar ile görüşüp de onlara da teselli vermek üzere Hz. Osman’ı gönderdi. Kureyş reisleri onu sevinçle karşıladılar ve “Kâbe’yi tavaf et.” diye teklif ettiler. Hz. Osman ise “Resul-ü Ekrem tavaf etmedikçe ben de edemem.” deyince, Kureyş reisleri alınmışlar ve onu tevkif ederek göz hapsine almışlar idi. O sırada Huzaa Kabilesi reisi olan Büdeyl İbni Verka, kendi kavminden birtakım adamlar ile Müslümanların yanına geldi. Huzaa Kabilesi Tihâme kabilelerinden olup, Cahiliye zamanında bir husustan dolayı Haşimoğulları ile bir anlaşma yapmışlardı. İslam’ın çıkışından sonra da verdikleri sözü unutmadılar. Bu nedenle Resul-ü Ekrem tarafını tutmaktan geri durmadılar.

      Bundan dolayı Huzaa Kabilesi, daha İslam ile şereflenmedikleri hâlde Resul-ü Ekrem ile Kureyş’in içyüzüne dair gizlice haberleşirlerdi. Büdeyl’in bu seferki gelişi de iyilik içindi. Hazreti Peygamber’in yanına girerek, “Kureyşlileri gördüm. Hudeybiye’nin sulak yerlerine konmuşlar ve hazırlıklı bulunmuşlar. Geri dönmek niyetinde değiller. Size engel olmaya kalksalar gerektir.” diye haber verdi.

      Resul-ü Ekrem ona da “Biz, kimse ile savaşmak için gelmedik. Ancak Umre ve tavaf için geldik. Kureyşliler evvelki muharebeler ile zayıf düştü. Harp etmeye kuvvetleri kalmadı fakat isterlerse onlarla bir anlaşma yaparım. Sonra benim şeriatımın yayılmasında, isterlerse onlar da başkaları gibi İslam’a girip yardımcı olabilirler. Yok eğer bundan kaçınırlarsa, bu durumda ben onlarla yalnız kalıncaya kadar çarpışırım. Artık yüce Allah’ın takdiri ne ise o olur.” dedi. Büdeyl, “Öyleyse varayım, bunu Kureyş’e haber vereyim.” diyerek izin alıp Kureyş ordusuna gitti. Kureyş reisleri ile görüşüp, “Onun yanından geliyorum. Bir şey söylediğini işittim. İsterseniz size söyleyeyim.” deyince, İkrime İbni Ebu Cehil ve Hakem İbni As gibi bazı akılsızlar, “Senin vereceğin habere ihtiyacımız yok.” dediler.

      Urve İbni Mesud Sakafi ise “Büdeyl’in sözünü dinleyiniz, elverirse tutunuz, elvermezse atınız.” diye nasihat etti. Bunun üzerine Haris İbni Hişam ile Safvan İbni Ümeyye, Büdeyl’e, “Söyle bakalım.” dediler. O da Resul-ü Ekrem’den işittiğini söyledi. Urve kalkıp Kureyş reislerine karşı, “Bana emniyetiniz var mı?” diye sorunca, “Evet, senden her bakımdan eminiz.” diye karşılık verdiler. O da “Bu adam, size barışçı ve insaflı bir yol göstermiş. Bırakınız beni, bir kere onun yanına gideyim.” dedi. Onlar da “Git bakalım.” diye karşılık verdiler?

      Bunun üzerine Urve İbni Mesud, İslam ordusunun yanına geldi. Resul-ü Ekrem ile görüştü ve söze başladı: “Ey Muhammed! Kureyş’in bütün ileri gelenleri tam bir hazırlıkla çıktılar. Seni Mekke’ye koymamak üzere aralarında anlaştılar. Senin yanındaki asker ise kuru bir kalabalıktan ibarettir. Yarın hepsi kaçıp seni meydanda yalnız bırakıverirler.” dedi.

      Urve’nin bu sözünden dolayı Hz. Ebu Bekir’in canı sıkıldı, kaşlarını çattı ve “Biz mi dağılıp Hazreti Peygamber’i yalnız bırakacağız?” diyerek Urve’yi azarladı. Sonra Urve, Arap âdeti üzere Resul-ü Ekrem’in sakalını tutup okşamak istedi. Bu ise saygıya aykırı düştüğü hâlde Resul-ü Ekrem, Urve’ye nezaketle muamele ediyordu fakat Mugire İbni Şu’be Sakafi ki Resul-ü Ekrem’in başucunda duruyordu ve hemen Urve’nin elini itti, “Çek elini!” diyerek amcasına sertçe karşılık verdi. Urve, “Bu kim?” diye bakınınca gördü ki kardeşinin oğlu Mugire’dir. “Be zalim! Ben senin döktüğün kan lekesini daha yeni temizledim. Şimdi bu tavır ve bu davranışın nedir?” dedi. Urve, bu şekilde Mugire’yi payladı. Mu-gire de ona karşılık olarak sert sözler söyledi. Böylece sözü uzattılar ve Hazreti Peygamber’in önünde epeyce atıştılar.

      Sonra Resul-ü Ekrem, sırf tavaf için geldiğini ve bir anlaşma yapabileceğini, eğer Kureyş karşı çıkarsa, son ana kadar harp edeceğini söyledi. Kısacası Büdeyl’e ne söylediyse Urve’ye de aynısını söyledi. Urve, “Ey Muhammed! Tutalım ki sen yendin. Arap’ta senden önce aslını öldürüp bitirmiş kimse var mı?” dedi.

      Urve, bu konuşmalar sırasında ashabın, Hazreti Peygamber’in huzurunda tavır ve davranışlarına dikkat edip gördü ki onlar pervane gibi Fahr-i Âlem’in başucunda dolaşıyorlar ve her ne emretse büyük bir ivedilikle yapıyorlar. Yüzüne güler yüzle bakıp, yanında tam bir saygı ile ve alçak ses ile söze girişiyorlar. Abdest alırken dökülen damlaları alıp da yüzlerine ve gözlerine sürmek için başına üşüşüyorlar ve bir kılı yere düşecek olsa alıp, canları gibi saklamak üzere kapışıyorlar. Sanki Urve’nin dediği gibi Fahr-i Âlem’i bırakıp da dağılacak bir topluluk olmadıklarını hâl diliyle bildiriyorlardı.

      Bundan sonra Urve, dönüp de Kureyş ordusuna varınca, “Ey Kureyşliler! Ben Kayser’in, Kisra’nın ve Necâşi’nin divanlarını gördüm. Birçok hükümdarla görüştüm. Yemin ederim ki hiçbirinin milletinde, Muhammed’e ashabının gösterdiği hürmet ve bağlılığı görmedim. Kolaylıkla dağılacak bir topluluk değildir.” diyerek barış yapmalarını istemişti.

      Bunun üzerine Ehâbiş Araplarının başı olan Hüleys, “Hele ben de bir kere gidip göreyim.” diyerek kalkıp İslam askerlerinin bulunduğu yere gelmiş. Bir de bakmış ki Kâbe’ye kurban edilmek üzere birçok deve işaretlenmiş. Ashap, “Lebbeyk!” diye çağrışıyorlar. Hemen dönüp

Скачать книгу