Çocuk Kalbi. Edmondo De Amicis
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Çocuk Kalbi - Edmondo De Amicis страница 5
İmla bitmişti. Muallim bir an sükûn ile bize baktı ve sonra iri sesiyle, fakat iylikle dolu bir ahenkle dedi ki:
“Dinleyiniz çocuklarım! Önümüzde, beraber geçirilecek bir senemiz var. Onu iyi geçirmek için kendimiz de iyi olalım. Benim ailem yoktur. Onun yerini dolduran sizsiniz. Geçen seneye kadar annem vardı. O da öldü. Ben büsbütün yalnız kaldım. Dünyada sizden başka kimsem, sizden başka düşüncem, sizden başkası için muhabbetim yok. Siz benim evlatlarım olmalısınız. Ben sizi seveceğim çocuklarım. Siz de beni sevmelisiniz. Ben kimseye ceza vermek istemem. Bana ispat ediniz ki siz de vicdanlı çocuklarsınız. Mektebimiz bir aile hâline gelecek siz de benim tesellim, iftiharım olacaksınız. Bana cevap vermenizi istemiyorum, çünkü eminim ki içinizden hepiniz bana evet, dediniz. Size teşekkür ederim.”
Bu esnada dersin bittiğini haber vermek üzere kapıcı girdi.2 Hepimiz yerlerimizden sükût içinde kalktık. Sıranın üstüne çıkan çocuk muallime yaklaştı ve titrek bir sesle “Beni affediyor musunuz efendim?” dedi.
Muallim onun alnından öperek “Zararı yok çocuğum!” dedi, “Haydi gidiniz!”
BİR FELAKET
Sene bir felaketle başladı. Bu sabah mektebe giderken Mösyö Perboni’nin iyi sözlerini babama tekrar ettiğim vakit birdenbire yolun halk ile dolu olduğunu gördük. Halk Belediye Mektebi’nin kapısı önünde birikmişti.
Babam, “Mutlaka bir felaket olmuştur!” diye bağırdı.
Mektebe çok zorlukla girdik. Büyük salon ebeveyn ile, muallimlerin dershaneye sokamadıkları talebe ile doluyodu. Bütün gözler müdürün kapısına dönmüştü ve “Zavallı çocuk, zavallı Robetti!” denildiği işitiliyordu.
Bütün başların üstünde, avlunun nihayetinde belediye memuru kasketiyle müdürün saçsız başı görünüyordu. Resmî şapkalı bir efendi girdi ve herkes işte doktor, diye mırıldandı. Babam bir muallime “Ne oldu, ne var?” diye sordu. “Tekerlek ayağının üstünden geçti” diye cevap verdi, öteden birisi “Ve ayağını çiğnedi!” sözlerini ilave etti.
“Kazaya uğrayan ikinci sınıftan bir talebe idi ki Dora Grassa Sokağından mektebe gelirken annesinin elinden kurtularak bir tramvaya birkaç adım kala düşen ilkokul sınıfından bir çocuğu görmüş ve kahramanca imdadına koşarak onu kaldırmıştı. Maatteessüf tramvayın tekerleği cesur çocuğun ayağından geçmişti. Bir topçu yüzbaşısının oğlu.”
Bunları bize anlatırlarken bir kadın deli gibi kalabalığı yararak büyük salona girdi. Robetti’nin annesi olduğu anlaşılıyordu. Bir başka kadın, kurtulan çocuğun annesi hıçkırarak onun boynuna atıldı ve müdürün odasına sürükledi. Madam Robetti’nin kederli feryatlarını işittik: “Ah Jüliyocuğum, yavrucuğum!..”
Biraz sonra parmaklığın önünde bir araba durdu. Ve müdür yaralıyı kollarında taşıyarak çıktı. Zavallı çocuk sapsarıydı. Gözleri yarı kapalı, başını müdürün omuzuna dayamıştı. Onu görünce herkes sustu. Madam Robetti’nin boğuk hıçkırıklarından başka birşey işitilmiyordu.Müdür salonda biraz durdu ve herkese göstermek istiyormuş gibi çocuğu kaldırdı.
Şimdi muallimler, muallimeler, ebeveyn, talebe hepsi “Aferin Robetti, aferin zavallı çocuk!” diye bağırdılar. Ona buseler gönderiliyor ve yakınında bulunan muallimelerle çocuklar küçük ve hareketsiz elini öpüyorlardı. O gözlerini açtı ve “Çantam nerede?” diye mırıldandı. Kurtulan çocuğun annesi ağlayarak “İşte bende sevgili çocuğum diyordu. “Onu size ben getireceğim.”
Madam Robetti, çocuğunun sözlerini işittiği zaman tebessüm etmişti. Çıktılar, yaralı dikkatle arabaya yerleştirildi. Atlar kamçılandı! Biz hepimiz sessiz sessiz sınıflarımıza girdik.
KÜÇÜK KALABRALI
Dün akşamüstü muallim; bize bir zaman sonra koltuk değnekleriyle yürüyecek olan zavallı Robetti’den malumat verdiği esnada müdür yeni bir talebeyi takip ederek içeri girdi. Esmer çehreli, siyah kaşlı, manalı iri gözlü, hemen birbirine birleşmiş derecede sık kaşlı bir çocuk. Koyu renkli elbisesi bir siyah meşin kemerle sıkılmıştı. Mösyö Perboni’ye yavaşça birkaç söz söyledikten sonra müdür, çocuğu bırakarak çıktı. Yeni gelen, iri gözleriyle hemen korkak bir hâlde bize bakıyordu. Muallim onun elinden tuttu ve bize şunları söyledi:
“Sevinmelisiniz çocuklarım ki bugün mektebe buradan çok uzak olan, krallığın öteki nihayetinde bulunan Kalabranın Rejiyo şehrinden3 bir çocuk başlıyor. Bu yeni arkadaşı iyi kabul ediniz. O, İtalya’ya meşhur adamlar veren ve hâlâ çalışkan insanlar ve cesur askerler göndermekte olan muzaffer bir toprağın oğludur. Memleketi vatanımızın en güzel kısımlarından biridir. Orada ormanlarla örtülmüş büyük dağlar vardır. Ahalisi zeki ve cesurdurlar. Onu o kadar seviniz ki doğduğu memleketten uzak olduğunu hissetmesin. Bir İtalyan çocuğunun, girdiği bütün İtalyan mekteplerinde kardeşler ve dostlar bulacağını ona ispat ediniz.”
Muallim bunu söyleyerek kalktı ve duvardaki İtalya haritasında Kalabra’daki Rejiyo’nun bulunduğu noktayı gösterdi ve sert sedasıyla “Ernest Derossi!” diye çağırdı.
Derossi daima birinci mükâfatı alan, kalktı. Sırasından çıkarak muallimin masasına, küçük (Kalabralıya) birkaç adım kala yaklaştı. “Siz sınıfın birincisisiniz” diyordu, “Öyle ise bütün arkadaşlarınızın namına yeni geleni kucaklayınız! Piyemonte oğlunun (Kalabra) evlâdını kucaklayışı!”
Derossi Kalabralıya yaklaştı ve ona taze ve şeffaf sesisle “Sefa geldin” dedikten sonra iki yanağını kuvvetle öptü. Hepimiz ellerimizi çırptık.
“Sükût!” Muallim bağırıyordu “Dershanede alkış olmaz!” böyle dedi ama heyecanlı hareketimizden memnun olduğu görünüyordu. Küçük Kalabralı, o da memnun görünüyordu. Mösyö Perboni, ona bir yer gösterdi, götürdü ve yine bize dedi ki:
“Gördüğünüz neticeye ulaşmak yani bir Kalabra oğlunun Torino’da iken kendi evinde ve bütün Torino4 çocuklarının Kalabra Rejiyosunda iken kendi memleketlerinde bulunduklarını zannetmek hakkını temin eylemek için memleketimiz elli sene mücadele etti. Ve otuz bin İtalyan helak oldu. Şimdi kardeşler gibi sevişiniz. Piyemontete evladı olduğu için bu yeni arkadaşı kim tahkir ederse üç renkli bayrak5 geçtiği zaman gözlerini kaldırmaya layık olmayacaktır!
Küçük Kalabralı henüz yerine yerleşmişti ki komşuları ona birbiri ardınca kalemler, kurşun kalemler, resimler veriyorlardı. Son sıradan bir talebe dostluk nişanesi olmak üzere ona bir İsveç posta pulu gönderdi.
ARKADAŞLARIM
Küçük Kalabralıya bir posta pulu göndermiş olan talebe sınıfta en ziyade hoşuma gidendir. İsmi
2
Görülüyor ki İtalya mekteplerinde derslerin bittiğini işaret etmek üzere mektep kapıcısının sınıf sınıf dolaşarak “Bitti” (İtalyanca Finis) kelimesini bağırması adettir.
3
Bu fıkranın vatana ait manasını anlamak için İtalya Krallığı teşekkülünün nispeten yeni bir tarihte olduğu bilinmeli. Bu siyasi birleşmeden evvel İtalyanca konuşan memleketler birbirinden farklı müteaddit hükümetlere ayrılmıştı. Cenupta Sicilyateyn Krallığı ki Kalabra da onun bir kısmıydı. Daha yukarıda Roma eyaletleri yahut kilise hükûmeti, ondan sonra Toskana, Modena, Parma gibi müteaddit dükalıklar ve kuzeydoğu Lombard-Venesiyen Krallığı ki hepsi birden Avusturya sülalesi hükmünde idi. Nihayet kuzeybatıda Sard Krallığı ki Savua ve Piyemontete sülalesine mensup bir prens, kralları olurdu: Muharebelerden sonra bu sülale İtalya Krallığı hanedanını teşkil etti.
4
İtalya ittihadının teşekkülünden evvel Torino, Piyemontete’nin büyük şehri Sard Hükûmetlerinin merkezî idaresi idi.
5
İtalyanın üç renkli bayrağı kırmızı, beyaz ve yeşildir.