Acayib-i Âlem. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Acayib-i Âlem - Ахмет Мидхат страница 5

Жанр:
Серия:
Издательство:
Acayib-i Âlem - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

mi? Bir metre kadar uzatabiliriz. Bin metre kadar uzatabiliriz. Birkaç bin kilometre kadar uzatabiliriz. Daha fazla uzatabiliriz. Sonu, nihayet bulunmayacak kadar uzatabiliriz.”

      “Öyle ya! Mesela güneşe en uzak olan yıldızların yörüngelerinin çapı kadar uzatabiliriz. Mesela bizim küremizden en uzak yıldızların belirledikleri uzaklığa kadar uzatabiliriz ki akılları kaçırtacak bir süratle yol alan ışık bile o yıldızlardan bize kadar ancak birkaç yüz senede gelebilir. Hâlbuki o doğru çizgi de uzayı evvelce bilmek için bir mukayese unsuru, bir ölçü bile sayılamaz. Zihnimizi uzaya doğru sevk edelim efendim! Ama zihnimiz yorulmuş! Ama bu tahayyüle dimağımız tahammül edemeyerek çıldırır imişiz! Ne yapalım? O zaman dahi cinnetimizle övünür ve ondan lezzet alırız!”

      Cankulağıyla Suphi’yi dinlemekte olan Hicabi Bey bahsin böyle yükselmesi üzerine öyle bir derinden göğüs geçirdi ki göğsü gümbür gümbür gümbürdedi!

      Suphi ise sözüne şöyle devam etti:

      “Ulaşılması imkânsız olan iki son ucu göstermek… Hayır! Göstermek denilemez! İnsanın acizlik ve şaşkınlığının önüne koymak hususunda hesap ile geometrinin bir oluşlarına ne dersiniz?”

      “Hepsi bir demek mi ya?”

      “Evet hepsi birdir elbet! Hele o ela gözlü kozmografyaya, belalı astronomiye göz atarsak!.. Ah! Kâinat içinde darı tanesi kadar kalmayan şu dünyanın üzerinde küçüklüğü insanı çıldırtacak derecede kendimi gördükçe ilahımın haşmetli büyüklüğüne karşı ne tatlı bir mahviyet ile mahvolup giderim!”

      “Ey! Bunlarla seyahat arasındaki ilişki?”

      “O! Pek açık! Pek aşikâr! Bunu size nasıl tarif edeyim? Farz ediniz ki tabiatın sevgilisi cennet hurileri gibi, bazı düşünürlerin dedikleri gibi yetmiş yıllık mesafe kadar boyu uzun bir sevgili imiş. Öyle olsun, ben o sevgilinin en şevke getiren bir yerinde bulunayım. İnsan sevgilisinin her güzelliğini seyretmek arzusunda bulunmaz mı? Endamının, vücudunun her tarafını görüp, okşayıp, sevip kavuşmanın nimetiyle istediği gibi cesaretli olmayı istemez mi? Bu yüzden tabiat sevgilisinin her güzelliğini görmek için onu evirip çevirip istediğimiz gibi kucaklayamayız. Belki kendimiz seyahatin külfetini göze aldırarak onun güzelliklerini araştırmaya ve seyretmeye gitmeliyiz!”

      Suphi burada kesip nargilesini tazelemeye davrandı.

      Hicabi ise kafasını iki elleri içine alarak öyle bir şekilde dalmış gitmişti ki Suphi’nin buraya kadar söylediği şeyler ile uyandırmış olduğu düşünme ve hayal etme gücünün, düşünceler ve hayalleri nazarında âdeta vücut bulup tecelli ederek uyanık iken rüya görmek şeklinde bir hâle yakalanmıştı.

      Fakat Hicabi bu hâlin de farkında değildi. Hâlâ Suphi söylüyor da kendisi dinliyor zannediyordu. Bundan dolayı nargile dolup da ateşlenerek ilk defa guruldadığı zaman şu garip ses Hicabi’yi uyandırdı. Şaşkın şaşkın etrafına bakına bakına bir açıklama isteme ve anlama tavrı ile “Ey?” dedi.

      Suphi dedi ki:

      “Eyisi işte böyle azizim! Âleme gelmekten bir maksat varsa ben zannediyorum ki o maksat dahi tabiat incelemeleri ile Cenab-ı Halik-ı Mutlak ve Sani-i Azam12 Hazretleri’nin kudret ve maharetine hayran olmaktır. Zevk de bundan ibarettir.”

      “Hakkın var azizim!”

      Vakit gecenin saat üç buçuğu dördü olup mart ayında bu zaman ise artık yatağa girmek zamanı olduğundan Suphi Bey’in “Arkadaş birer kahve daha içelim de yatalım mı? Bizim gevezelik sizin başınızı ağrıttı ise de ne yapalım? Benim gibi çıldırmış bir adamın evine gelen misafirin işte böyle başı ağrır. Deli değil miyim? Boğazınıza sarılmadığıma teşekkürler ediniz!” demesiyle Hicabi Efendi kahveyi tercih etmekle beraber canının hiç de uyku istemediğini ve uyku zevkinin kendisine her zaman nasip olan zevklerden olup hâlbuki bu geceki bahisten aldığı lezzetin her zaman mümkün olan şeylerden bulunmadığını ifade etmiş ve delilik bahsine gelince biraz evvel içinden kendi kendisine söylediği şeyi bu defa Suphi Bey’e söyleyerek böyle bir bilgeye deli diyenlerin kendilerinin deli olduklarına hükmetmişti.

      Suphi dedi ki:

      “Benim zannıma göre akıl ve delilik denilen şeyler dahi hep bir dereceye kadar akıl ve bir dereceye kadar deliliktir. Tabiata hayran olmak delilik ise tabiat mucizelerine karşı kayıtsızlık dahi deliliktir. Zevki tabiat incelemelerinde aramak delilik ise vur patlasın çal oynasın âleminde aramak da deliliktir. Dolayısıyla biz yiyip içmeyi seven birtakım kimselerin deliliklerine acıdığımız gibi onların da bizim deliliklerimize acımalarına hak vermeliyiz.”

      Örneğini buraya kadar görmüş olduğumuz sohbet, kahve pişinceye kadar değil yataklara girinceye kadar dahi uzayıp gitti. Ve Suphi’nin ağzından inci döker gibi çıkardığı hikmet incilerini Hicabi hep dikkat ve ehemmiyet ipliğine dizmekte asla ihmal etmezdi.

      Suphi’nin evinde topu topu bir takım yatak bulunduğunu bildiğimiz hâlde “yataklara girilinceye kadar” diye yataklarının çoğalmasını ima etmiş olmamıza hayret etmemelidir. Kahveler içildikten sonra Suphi “Şimdi Servinaz Kalfa gelsin de yataklarımızı yapsın.” diye gülerek ayağa kalkıp Servinaz Kalfa’nın dahi kendisinden ibaret bulunduğunu işveli bir cariyeye mahsus olabilecek kırılış ve dökülüşlerle anlattıktan sonra karyolasını darmadağınık etti. Üç şilte ve bir ot minderden oluşan yatak takımından iki şilteyi yere serip ot minder üzerinde yalnız bir şilte bıraktı. Ve üç adet yüz yastığından ikisini yerdeki yatağa koyup karyoladaki bir yastığın altına da paltosunu koyarak besledi. İki yorgandan birisini yerdeki yatağa ayırıp sandıktan yalnız bir temiz çarşaf çıkararak onu da yerdeki yatağa serdi. Ve bu yerdeki yatak hesapça daha mükemmelce olduğundan onu misafire sundu.

      Suphi Efendi’nin “Siz buraya buyurunuz.” demesine “Estağfurullah!” falan diye özür göstermek nezaket gereği sayılmazdı. Çünkü böyle serbest adamlara en fazla cefa veren bir şey olabilirse o da beyhude nazlar, yavan özürler ve tatsız nezaketlerdir.

      Yataklara girildikten sonra Suphi Bey eline bir Avrupa haritası alarak “Ben şimdi hiç olmazsa hayalen olsun seyahate çıkacağım. İşte harita elimde değil mi? İstediğim yerlere gidip gezeceğim! Siz de kendinizi nasıl eğlendirebilirseniz öyle eğlendirmekte serbestsiniz!” deyince Hicabi Bey “Ben de işittiğim sözlerin zihnime verdikleri zevki hiç bozmaksızın uyku zevkine varacağım.” dedi ise de zihni o kadar meşguldü ki Suphi Bey horul horul horlamaya başladığı hâlde Hicabi henüz uykunun başlangıcını dahi görememişti.

      İkinci Kısım

      Aşk Deliliğinin Bulaşması

      Sabah olup da Hicabi Bey uykudan uyandığı zaman Suphi Bey’in karyolasını boş gördü. Güneş ise bayağı yükselmiş olduğundan saat bir buçuğu geçmiş tahmin olunabilirdi.

      Hicabi derhâl giyinerek Suphi’yi kitap odasında buldu. “Gel bakalım arkadaş! Sizi rahatsız etmemek için kahvemi burada içiyordum.” diye misafirine de bir kahve pişirmekle uğraşmaya başladı.

      “Sizi rahatsız etmemek” sözü üzerine Hicabi dedi ki:

      “Sizinle zaman geçirmek insanı rahatsız

Скачать книгу


<p>12</p>

Cenab-ı Halik-ı Mutlak ve Sani-i Azam: Mutlak yaratıcı ve ulu sanatkâr (Allah). (e.n.)