Hürrem Sultan. M. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hürrem Sultan - M. Turhan Tan страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hürrem Sultan - M. Turhan Tan

Скачать книгу

Rodos’a götürmek istiyorsunuz, değil mi?’ Ben, sevine sevine cevap verdim:

      ‘İznin olursa öyle hünkârım.’

      ‘Peki, ne kadar barutunuz var?’

      ‘Dört ay sürecek bir muhasaraya yeter miktarda!’

      ‘Bu kadar barutla Rodos alınmaz. Siz ata gemsiz binen, yola azıksız çıkan gafillersiniz. Benim de alnıma kir süreceksiniz. İlkin tedarikinizi görün, sonra orduyu sefere sürün.’ ”

      Piri Paşa, Yavuz’la yapılan bu muhavereyi naklettikten sonra -o günün hâlâ yaşayan hicabını silmek ister gibi- elini alnına götürdü:

      “İşte…” dedi. “Bu söz bana ders oldu. Bol gemi, bol barut, bol azık tedarik etmedikçe, adayı alacağımıza inanç getirmedikçe bu yaman işe el vurmayı doğru bulmuyorum.”

      Süleyman sinirlenmişti, ihtiyar vezirin teenni ve ihtiyat tavsiye eden sözlerinden huylanmıştı. Onun Rodos işini başarılması çok güç bir maslahat şeklinde tasvir etmesi, aynı zamanda, gururuna da dokunuyordu. Bu sebeple hırçınlaştı:

      “Kanın…” dedi. “Sulanmış, eski ataklığın kalmamış. Fakat ben henüz gencim, atılganım. Böyle de olmasam Rodos’un Belgrat’tan daha sarp olmadığını biliyorum. Orada Macarları nasıl yendiysem burada da şövalyeleri berbat edeceğime eminim.”

      Ve yerinden fırladı, Piri Paşa’yı da sıçrattı:

      “Rodos’ta binden fazla Türk’ün küreğe konulduğunu söyleyen sensin. Onların daha birçok günler inlemesini isteyen yine sensin. Bu ne hâldir, ne çirkin duygusuzluktur? Bin Türk zincirde inlesin de sen sarayında güle güle yatasın, öyle mi? Ayıp lala, ayıp!

      Sana yakışan küreğe konulmuş Türklerin her biri için bir Rodos yıkmaktır. Şövalyelerin Rodos’unu korumak değil.”

      Oda içinde geziniyor, homurdanıyor, eliyle koluyla birtakım işaretler yapıyordu. Piri Paşa, Fatih’in mağlup olduğu ve Yavuz’un gitmek istemediği bir yere esaslı ve etraflı hazırlıklar yapmadan koşmak temayülü gösteren genç hünkârın sinirlerini yatıştırmak için ter döke döke bir çare araştırırken o, ansızın durdu:

      “Belgrat dönüşünde ve yan yolda oğlum Murat’ın öldüğünü duydum, İstanbul’a yaklaşınca bir kızımın toprağa verildiğini işittim, saraya adım atınca büyük şehzadem Mahmut’un cenazesiyle karşılaştım. Fakat bu üç ölüm senin şu durumun kadar yüreğimi yaralamadı. Sen bana bu kafayla mı hizmet edeceksin?”

      Piri Paşa, kekeledi:

      “Maslahatı inceleyelim demek istedim. Yanlış anlamayın hünkârım.”

      “Maslahatı incelemek mi? Sen yalnız korkak değilsin ahmaksın da. Çünkü benim ulu orta hareket ettiğimi sanıyorsun. Acaba ben çürük tahtaya basar mıyım, benden evvelkilerin başaramadıkları bir işe el vururken körce davranır mıyım? Senin inceleyelim dediğin maslahatı ben didik didik ettim, özüne kadar inceledim. Rodos’a gitmek istiyorsam kazanacağımı bildiğimdendir: Kale beni bekliyor!”

      Piri Paşa, bu sözlerin neye delalet ettiğini anlamaya savaşırken hünkâr, koynundan bir tomar kâğıt çıkardı:

      “Bak!” dedi. “Hekim Salamon’la Almaral ne yazıyorlar?”

      Sadrazam şaşkın bir tehalükle kâğıtlara el uzattı ve korkak korkak mırıldandı:

      “Bu adamları ben kulun tanımıyorum, adlarını yeni duyuyorum.”

      “Çünkü uyuyorsun, çünkü seferin yalnız barut işi olduğuna inanmışsın.”

      Ve çok şeyler bilen bir adam gururuyla anlattı:

      “Salamon, Rodos’un gözü açık, kulağı delik hekimlerindendir. Almaral, şövalye tarikatının başkançılarıdır, asıl adı Andre’dir ama Almaral diye anılıyor. Bunlar, benim Rodos’u şövalyelere bağışlamayacağımı, senden daha iyi anladıkları için hizmetime can atıyorlar, kale hakkında mükemmel malumat veriyorlar ve oraya bir ayak önce varmam için yalvarıyorlar. Sen de gitmeyeyim diye yalvarıyorsun. Anla durumun ne olduğunu!”

      Vesikalar gerçekten mühimdi, adanın en ücra noktasına kadar tespit olunmuş haritasını, kalenin planlarını da ihtiva eden bu dosyada şövalyeler elindeki kuvvetin kemiyet ve keyfiyeti, cephane ve zahire miktarı ayrı ayrı mukayyeddi ve her iki muhbir, adaya hücum için en münasip zamanın hulul etmiş olduğunu söylemekte müttefikti.

      Piri Paşa, İtalyanca asıllarına Türkçe tercümeleri iliştirilmiş olan bu mühim vesikaları dikkatle gözden geçirdi ve tecrübeli bir vezir gibi davranarak onların ne dereceye kadar itimada layık olduklarını anlamak istedi:

      “Kerem buyur, küstahlığımı hoş gör padişahım. Bir noktayı öğrenmek isterim: Bu kâğıtları kim getirdi size?”

      “Mısırlı Pir Ali Reis!”

      “Efendimi de gördü mü bu Pir Ali?”

      “Hayır, bizim Hasodabaşı İbrahim’i tanır o.”

      “Demek İbrahim Ağa bu yazıp çizme işini idare ediyor. Ben kuluna da haber vermeye lüzum görmüyor.”

      “Vay kıskandın mı İbrahim’i?”

      “Kıskanmadım, kıskanmam da. Fakat padişahımın birinci hizmetkârı benim. Devleti harbe götürecek işleri herkesten önce benim bilmem icap eder. Bugün İbrahim, yarın Ahmet, öbür gün Hüseyin devlet işlerine perde arkasından parmak uzatırlarsa düzen bozulur. Efendime bu ciheti arz etmek istedim.”

      Süleyman, mahcup ettiğini sandığı ihtiyar vezirin birden taarruza ve tarize geçtiğini görünce kızmıştı fakat onu yerinde ve zamanında cezalandırmayı daha uygun bularak hiddetini yendi, sesini biraz tatlılaştırdı:

      “Senden saklı bir iş yapılmış değildir. İşte kâğıtlar hep elinde. Sonra düşün ki İbrahim’in maksadı bana ve devletime hizmettir. Eğer o, adadaki Rum kızlarından biriyle Denizci Mahmut Reis’in seviştiğini haber almasa, Pir Ali Reis’ten de istifade etmeyi düşünmese biz ne Hekim Salamon’u ne Almaral’ı elde edemezdik.”

      Piri Paşa, bariz bir hayretle sordu:

      “Arada bir Rum kızı da mı var?”

      “Evet, var. Bu kız, genç şövalyenin kapatmasıdır. Herifi sever görünür ama bizim Mahmut Reis’ten iki piç kazanmıştır. Şövalye bu çocukları kendinin sanıyor. Varsın, yine öyle sansın. Orası bize gerekmez.”

      “Gerçekten kocamışım, bunamışım padişahım. Şu kıssadan bir şey anlamadım.”

      “Dur anlatayım lala, kıssa çok nefistir. Mahmut Reis, iyi Rumca bilir. Bizim İbrahim’in de dostu. İbrahim onu Moralı kılığına koydu, bezirgânmış gibi birkaç kere Rodos’a yolladı. O, mal alıp satmak bahanesiyle orada bize casusluk edecek adamlar arıyordu. İlkin bu kızla tanıştı, çarçabuk sevişti, iki yıl içinde onu iki kere ana

Скачать книгу