Billur Kalp. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Billur Kalp - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 14

Жанр:
Серия:
Издательство:
Billur Kalp - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

gider bulurum… Lazım… Pek lazım…”

      Turgut mızmızlanarak: “Kâmile Dadı, haydi lokantaya gidelim… Ben krema isterim…”

      Mihriban: “Ben de isterim dadı…”

      Kâmile: “Arsız mahalle çocukları gibi ellerimi eteklerimi çekmeyiniz öyle… Sanki evde hiç tatlı yemiyorsunuz? Bilmiyor musunuz? Anneniz hasta… Bizi mutlak şimdi babanızı bulmak için gönderdi.”

      Bu sırada dışarıdan oda kapısı vurulur. Mansur Efendi başını dışarı çıkarır. Yabancı iki genç kadınla burun buruna gelir…

      “Ne istiyorsunuz?”

      “İlanı okuduk geldik.”

      “Ha anladım. Lüzum kalmadı hanımlar…”

      Kâmile söze karışarak: “Ne ilanı?”

      Yaşlı memur, yaylı gözlüğünü birkaç defa burnunun üzerine yerleştirip yine kaldırarak: “Bir şey değil canım… Bir şey değil…”

      Gelen kadınlar küçük bir yaygara ile: “Nasıl bir şey değil? Herkesi uzun yollardan buraya kadar çağırınız da sonra bir şey değil, diye savınız…”

      Mansur Efendi’nin gözü bu aralık girişte Şehreminili Hüsniye’ye ilişti:

      “A hanım, sen hâlâ burada mısın?”

      Muhbir kadın, iki büklüm yerlerde bir şey arayarak: “Ah Efendi, başıma gelenleri sormayınız. Ben gittim de yine geldim…”

      “Niçin?”

      “Babadan kalma bir gümüş kurşun kalemim vardı. Düşürmüşüm… Belki buradadır diye geldim. Arıyorum, arıyorum. Başım dönüyor, bulamıyorum…”

      Birçok uygunsuz sözlere cevap vermeye katlanan Mansur Efendi, yeni gelen kadınları savar… Fakat Kâmile’ye laf anlatamaz… Kadın ağzını açar:

      “Ne ilanı bu? Söylesene Efendi!”

      Yaşlı adam lahavleler çekerek: “Canım burası idarehanedir, her türlü iş olur. Gazetelere her türlü ilan verilir…”

      Kâmile, lokantaya gidip tatlı yemek için vızıldanan çocukları azarladıktan sonra: “O çapkın İzzet Saim, beyefendinin nesidir? Bilirsin ya Mansur Efendi?”

      “Ben böyle münasebetsiz lakırtılar sevmem. Sus Kâmile Hanım…”

      “Sevmezsin ama işin tam can alacak noktasında susarsın… O İzzet oğlan, beyefendinin genelev kılavuzudur. Muhabbet tellalıdır. Sen bilmiyorsan ben söyleyeyim işte… Mansur Efendi, siyahından ziyade ak bitmiş sakalınla sen bu çapkınlıkların arasında tuhaf bir durumda kalıyorsun…”

      “Vallah hepinizden tiksiniyorum. Bir gün elimden kalemi bırakıp savuşacağım…”

      “Savuşma… Savuşma babacığım. Bizden yana ol… Hanımefendi döşeklerde inim inim inliyor. Zavallıyı diri diri mezara sokacaklar… Vallah dünyada eşi bulunmaz tahammüllü kadındır. Bütün rezillikleri biliyor, işitiyor… Her duyduğunu içine koya koya işte böyle oldu.”

      İhtiyarın sesi öfkeden ağlayan bir çocuk gibi incelip titreyerek: “Ben bu yaştan sonra böyle işlerde kimseden yana olamam… Benim vicdanım var. Terbiyem var… Ben altmış beş yaşında bir erkeğim. Mahalle karısı değilim… Ben bu idarehanenin ticaret işleriyle uğraşırım. Beyefendinin özel işlerinden, davranışlarından asla sorumlu değilim… Bakınız burada şimdi kimse yok. Burası bana teslimdir. Burası kavga, dedikodu yeri değildir… Hanımlar, haydi bakalım. Arş dışarıya… Kapıları kapayacağım.”

      Kâmile, iğrenç bir şey görmüş gibi yüzünü ekşiterek: “Ay aman, senin ne pinpon olduğunu ben bilmez miyim? Hep bu işler senin başının altından çıkıyor. Bütün bu rezilliklerde senin parmağın var… Beyefendinin işine yaramasan o kadar dolgun aylıkla seni burada tutar mı? Siyah, ak sakallılar, sakalsızlar… Yaşlısı genci bütün dünya bir lokma ekmek için her rezilliği kabul eder oldu. Fakat dur sen… Gidip hanımefendiye söyleyeceğim. Hepinizi buradan kovdurtacağım…”

      “Haydi git söyle… Hanımefendi, hanımefendi… Hay boynu altında kalsın kaltağın… Onun da ne çekilmez bombok bir mahluk olduğunu ben bilmez miyim?”

      “A a a velinimetine karşı bu iyilikbilmezlik… Vallah kör kötürüm olursun Mansur! Yediğin ekmek gözüne dizine durur…”

      “Benim kendi kafamdan başka velinimetim yoktur. Ben böyle defterlerin başında iki büklüm sabahtan akşama kadar çalıştıktan sonra buradan aldığımı her yerde kazanırım. Sen kendi derdine bak. Beni buradan kovdurtacakmışsın… Ben giderim ama sen de o evin gediklisi değilsin. Beyefendinin bir sinirli gününe rastlarsa belinin ortasına tekmeyi indirince, seni kapı dışarı eyleyiverir… Çünkü Beyefendi, hanımefendi denilen o yapma hastanın, o deli karının esiri değildir…”

      “Ya hanımefendi, beyin esiri midir?”

      “Beyin hanımından hiçbir istediği yok… Bilirim onun hiçbir davranışına karışmaz. Karısı dünyada var mı imiş yok mu imiş… Onun varlığına asla önem vermez… O da ona önem vermesin, bitsin gitsin.”

      “A hiçbirbirine karışmadan karılık kocalık olur mu?”

      “Bu hanımefendi derecesinde karışmaya da hiçbir erkek dayanamaz. Bu arsız çocuklarla kısa günde buraya on defa gelir gidersin… Beyin önemli bir işi mi var? Ciddi bir adamla mı konuşuyor? Kafası yorgun mudur? Hiç buralarını düşünmek yok… Karagöz oyunu gibi vakitli vakitsiz küt damlarsınız buraya…”

      “Çocuklar arsızsa bunları ben peydahlamadım ya!”

      “Bunları böyle terbiyesiz eden anneleri ve sen, ikinizsiniz… Öyle idaresiz bir kadının yanında siz hizmetçiler de yüze çıkıyor, yarımşar hanımefendi oluyorsunuz.”

      Bu fırtınadan sonra Kâmile, oğlanla kızın ellerinden çekerek idarehaneden çıktı… Fakat Şehreminili Hüsniye, bütün fesatçı dikkatiyle bu sahnenin seyircisi olmuştu. İki taraftan dinlediği sözlerden mükemmel bir fitne dalaveresi çevirmeye yetecek kadar aile sırları toplamıştı. Hanımefendi, kocasını çok seven kıskanç, dırdırcı, bunaltıcı, belki de çehre düşkünü zayıf, sarartma, çekilmez bir kadın… Beyefendi genç, güzel, yanaklarından kan damlayan, karısını hiç umursamayan; zevkinden, sefasından başka şeylere metelik vermeyen; bütün tatlı eğlencelerini evinin dışında, ailesinden uzaklarda arayan hayırsız bir koca… Eşine hiç önem vermiyor fakat her nedense boşanarak bu belayı omzundan büsbütün de silkip atmıyor.”

      Tastamam kıvamına, kolpasına gelmiş bir iş ki Hüsniye “püf” dese bu serüvenin rüzgârına karışacak ve Kâmile’nin Mansur Efendi’ye teklif ettiği gibi, hanımefendiden yana olunca, istediği kâtipliğin kazancından daha çok kendisine faydalar kapısı açmış bulunacak…

      8

      Kâmile, çocuklarla

Скачать книгу