Billur Kalp. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Billur Kalp - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 17

Жанр:
Серия:
Издательство:
Billur Kalp - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

sıraya girer. Kadınlar o yana doğru koşuşurlarken Turgut iki eliyle Kâmile’ye asılarak: “Dadı…”

      “Yürü… Şimdi herifi kaçıracağız… Ne var?”

      Çocuk, büyük kalın sesiyle: “Çişim var…”

      “Hangisi?”

      “Kocaman…”

      “Turgut donuna etsen şu anda seninle uğraşacak vaktim yok. Şoförü kaçıracağız. Şimdi herif bir müşteri alırsa kuş gibi gözden kaybolur.”

      Oğlan tepinerek: “Ediyorum… Ediyorum…”

      “Etme… Koca oğlan ayıp değil mi? Etme. Yerin dibine gir ilahi! Akşamlara kadar yukarıdan doldurup aşağıdan boşaltmaktan başka işiniz yok… Sekiz okka yemiş yedin yumurcak. A elbette… Miden, karnın doldu taştı. Nereye götüreyim? Bu kalabalığın içinde nereye becerteyim ben bunu?”

      Kâmile etrafına bakınırken Mihriban aynı tepinme, aynı yaygara ile: “Dadı… Benim de geldi.”

      “Senin de mi geldi? Babalarının yumurcakları. Domuz yavruları… Zaten biriniz ne yaparsa arkasından öteki de onu yapar. Yemeniz içmeniz hep böyle… Her şeyde sidik yarışına çıkarsınız. İkinizi de götüreyim şuradan denize atıp kurtulayım…”

      Oğlan iki büklüm, sararmış bir beniz ile göbeğini tutarak çabasının son boğumunda olduğunu gösterir bir telaşla: “Dadı… Dadı… Vay… Vay…”

      İşte şaka olmadığını anlayan Kâmile, çocuğu iki omzundan kavrayarak: “Dişini sık… Çişini tut… Yoksa şimdi seni yere vurur, kabak gibi patlatırım…”

      Oğlanı deniz kıyısındaki helaya doğru koştururken kız aynı acıklı durumda süzülerek: “Dadı… Dadıcığım… Aman… Aman…”

      Kâmile, Hüsniye’ye: “Sen de öteki yumurcağı omuzlarından kavra… Abdesthaneye kadar getir bırak. Sonra şoföre koş… Herifi kaçırmayalım. Bu piçler işimiz tam kıvamında iken ortasına ettiler…”

      Muhbir Kadın, söylendiği gibi yaparak çocuğu helaya bırakır. Şoförün yanına koşar.

      Bir sigara sarmakta olan şoförün önünde durarak: “Kardeşim Şakir Bey…”

      Şoför, kendisine kardeşlikle birlikte beylik payesi veren bu kadının yüzüne dikkatle bakarak: “Adımı tanıyorsun fakat ben seni bilemedim.”

      “Epeyce vakit önce birkaç defa arabana bindik. Ben seni tanıyorum. Sen günde yüz türlü müşteri taşıyorsun. Elbette çoğu aklında kalmaz.”

      “Canım epeyce dediğin şey ne kadar zamandır? Benim şoförlüğüm çok eski değildir…”

      “Canım şimdi oraları nemize gerek… Gözünü açıyor musun? Önemli bir iş var…”

      “Önemli bir iş mi var? Nedir? Dağa adam mı kaçıracağız?”

      “Allah göstermesin kardeş. Öyle canice işleri ne ben kabul ederim ne de sana yap derim… Benim sana söyleyeceğim şey namussuzlara karşı namusu savunmak yolunda bir iştir.”

      “Ben mahkeme başkanı değilim. Savcı hiç… Bir şoför şunun bunun namusunu nasıl savunur?”

      “Çok uzatma vakit yok… Yarısını bana vermek şartıyla şimdi şıp diye elli lira kazanmak ister misin?”

      Elli lira rüşvet teklifiyle başlayan bu namuslu işe şoför biraz şaşarak: “Sen kurnaz bir kadına benziyorsun?”

      “Nereden anladın?”

      “Yarısını sana vermek şartıyla bana elli lira kazandırıyorsun… Yarısını sana verince bana yirmi beş kalır hanım hemşire… Ben lafın piyazını, asıl sözden ayırmayı bilirim… Bu elli lira kalabalığıyla zihnimi doldurup kandırmaya uğraşıyorsun. İş ne imiş hele bir kere onu anlayalım.”

      “Sen deminden Koza Hanı’ndan üç kadınla dört erkek müşteri aldın.”

      “Evet…”

      “Nereye götürdün onları?”

      Şoför, Hüsniye’yi tepeden tırnağa kadar dikkatle bir daha süzerek: “Bu soruyu bana ne yetki ile soruyorsun? Polis hafiyesi misin? Öyle ise kimliğini göster…”

      “Canım şimdi aramızda polisin ne işi var? Bu kadar ince eleyip sık dokuma! Soruma cevap ver…”

      “Ben böyle soruya çarçabuk cevap veremem… Niçin soruyorsun anlamalıyım.”

      “Vakit geçiyor. Saflık etme.”

      “Onlar senin akraban mıdır?”

      “Öyle ya da değil… Nene gerek senin… Bir şoför taşıdığı müşteriyi nereye bıraktığını her zaman herkese söyleyebilir.”

      “Sanırım bir kıskançlık meselesi…”

      “Zekisin. Hah işte anladın…”

      “Benim belaya girmeye vaktim yok…”

      “Niçin canım?”

      “Ne felaket çıkarsa kıskançlıktan çıkar. İntiharlar, öldürmeler…”

      “Korkma… Korkma öyle şey yok… Meraklı, yarı kaçıkça, hasta bir hanımefendi, iki sümüklü çocuk, bir hizmetçi kadın, bir de ben… Bizim hepimizi arabana alıp onları bıraktığın yere götüreceksin. Bizim hangimizden cinayet umarsın?”

      “O! O! İş değişti. Yalnız gittiklerini söylemek değil de sizi alıp oraya götürmek…”

      “Sen bir kira otomobilinin şoförüsün. Her müşteriyi alıp istedikleri yere götürebilirsin. Yarım saat fazla geçirmekle bu işin tavını kaçırmış olabilirsin. Bugün ayağına gelen bu kısmeti havaya bırakma…”

      Şoför, içtiği sigaranın dumanını kendine kendisine pek yaklaşmış olan Hüsniye’nin yüzüne üfleyerek biraz düşündükten sonra:

      “Hanım, pazarlık istemem…”

      “Peki…”

      “Sana son ve kısa bir sözüm var…”

      “Dinliyorum…”

      “Sizi oraya götürmek için elli lira alırım… Hem de peşin…”

      Bu kez Hüsniye düşünmeye vararak: “Öyle olsun. İnsanlık uğruna yapılan bu iş için ben payımdan vazgeçiyorum…”

      İleri doğru bakıp: “İşte kadınla çocuklar geliyorlar… Şimdi hepimizi buradan bindirerek konağa götüreceksin. Oradan hanımefendiyi alıp istenen yere gideceğiz…”

      “Otomobil

Скачать книгу