Billur Kalp. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Billur Kalp - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 16

Жанр:
Серия:
Издательство:
Billur Kalp - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

çıkmazlar…”

      “Hay büsbütün çıkmaz olsunlar…”

      “Giriş yerindeki karılar sızıldamaya başladılar… Söyletme beni… Fahişeler, yakışıklı delikanlıları gördüler. Para ile birlikte erkek kokusu da aldılar… Yerlerinde duramaz oldular… Kaynaşıyorlar… Onlar da içeri girmek için can atıyorlar… Dedim ya, dünya kötü oldu. Benden başka ırzından korkan yok hanım… Karıların bu sabırsızlık fingirtisi arasında kapı açıldı. Kâtibin çapkın yüzü yine göründü. Hepimize karşı ne dese beğenirsin hanımcığım?”

      “Ne dedi? Namussuz herif…”

      “İş oldu bitti…”

      “A a sus yere geçtim…”

      “Hanım, iki elim yanıma gelecek, bir kelime yalanım yok… ‘İş oldu bitti. Başka kâtibe lüzum kalmadı. Haydi dağılınız hanımlar.’ dedi…”

      “Alçak hayâsız… E, sonra?”

      “İçeri girip ‘oldu bitti’ oynamak isteğiyle kıvranan karılar ağızlarını açtılar… Her kafadan bir ses çıktı. Epey gürültü oldu. Fakat çare var mı? Sonra dağıldılar…”

      “İçerideki karılar ne oldu? Onları turşuya mı bastırdılar?”

      “Dinle hanım, dinle… Maceranın en sunturlu yerine geldim…”

      “Hafakana tutulmamak elde mi? Söyle hanımcığım, hem söyle diye yalvarıyorum, hem dinlemeye utanıyorum… El gün kepazeleri…”

      “Herkes çekildi. Şeytan bana dedi ki: ‘Sen gitme Hüsniye, burada biraz bekle, bak neler göreceksin?’ Bekledim. Biraz sonra han kapısının önüne homur homur geniş, parıl parıl şık bir otomobil yanaştı. Odadan senin saklambaç oyuncuları çıktılar. Üç kadın, dört erkek kucak kucağa arabaya doldular… Boru öttü. Motor hırladı; haydi babam kuş gibi uçtular…”

      “Ah zavallı hanımefendiciğim… Sen koca adını verdiğin o haydut için evde inle dur… Ay dizlerimin bağı çözüldü. Fena oldum. Nereye gittiler. Uğursuzlar nereye?”

      “Hanım, ben tahminimde pek az yanılırım… Beyoğlu tarafına sürdüler sanırım. Rabb’im vermesin. Öyle kepazeliği İstanbul’da hangi mahalle kabul eder?”

      “Aman Allah’ım talihsiz hanımefendi bu rezilliği duysa onları şimdi bulundukları yerde bastırmak için bütün servetini feda eder…”

      “Bütün servetini feda etmeye lüzum yok. Beş on lira otomobil parasıyla ben onları şimdi saklandıkları yerde kapana tutulmuş gibi bastırırım. Bana Şehreminili Avukat Hüsniye derler. Uçanla kaçan elimden kurtulmaz. Ben zaten başka bir otomobil ile arkalarından gidecektim ama bugün yanıma yeteri kadar para almamışım…”

      “Hanım, bu işi nasıl yaparsın bakayım söyle?”

      “Şoförün biçimi, kılığı bir fotoğraf plağı gibi zihnime çizildi: Esmer, sivri çeneli, kalın kaşlı bir delikanlı. Sonra arabanın numarasını aldım…”

      “E, ne çıkar bundan?”

      “İlahi Hanım, ne mi çıkar? Bir saate kadar ben o herifi bulamazsam bana da Hüsniye demesinler…”

      “Nasıl kuzum hanım?”

      “Şimdi şuradan Eminönü’ne gideriz… Orada otomobillerle bekleyen şoförlerden ikinci dairenin 628 numaralı arabasının şoförünü nerede bulabileceğimi sorarım. İçinde bir paket unuttuğumu söylerim…”

      “Hay ağzını öpeyim hanım. Hızır mısın mübarek kadın! Dar günde imdadımıza yetiştin. Şoförü bulursan hanımefendiye haber veririz. Hangi folluğa saklandılarsa gider kepazeleri oldukları yerde karı erkek bir arada bastırırız.”

      “Ya hanımefendiyi hasta diyordun?”

      “A! Kocasıyla ilgili böyle önemli bir işte benim hanımım mezarda olsa dirilir kalkar… O herifin bu azgınlığı bizim beceriksizliğimizden… Köpeksiz köyde çomaksız oynuyor… Kocasını böyle bir durumda yakalamak için ne dedim sana; kadınım varını yoğunu feda eder vallah…”

      Hüsniye, kazançlı bir işin yolunda bulunduğunu bir kez daha anladı. Becerikliliğini duyurduktan sonra biraz da kendini naza çekmek için: “Bugün başka önemli işlerim var ama hanımefendinin hatırı için her şeyi feda edeceğim. Haydi… Sağımıza solumuza dikkat ederek Eminönü’ne doğru yürüyelim… Hak, doğrunun yardımcısıdır. Ya şoförün kendisine ya bir arkadaşına rast geliriz. Onlar birbirlerini tanırlar…”

      9

      Hüsniye, daha serbest yürümek için çocuğun birini, oğlanı dadısının elinden aldı. Şimdi iki kadın ellerinde birer çocuk, caddeye çıktılar. Vakıf Han’ın önünden yürüdüler. İçleri eşya yığını gibi dolu ve sahanlıklarına insan salkımları asılmış tramvaylar aşağı yukarı çanlarını öttürerek akıyor, otomobiller kalabalığın arasından birer canavar homurtusuyla kıvrıla kıvrıla koşuyor… Bu dar caddeden taşan halk, kedi görmüş fareler gibi oraya buraya kaçışıyor; canını Allah’a emanet edip de karşıdan karşıya çırpınarak koşanlar görülüyor.

      Fırının köşesini döndüler. Orada ecza deposunun önünde durmuş bir otomobil gördüler. Boynunu kaplumbağa gibi iki omzunun arasına çekmiş sigarasını tüttüren şoförden Hüsniye sordu:

      “Kardeşim, ikinci dairenin 628 numaralı arabasını işleten meslektaşını tanıyor musun?”

      “Ne yapacaksın?”

      “Otomobilinde bir paket unuttum da…”

      “Tanımıyorum…”

      Bu olumsuz cevabı alarak yürüdüler.

      Hüsniye: “Hiçbir işte ilk başarısızlıklardan yılmamalıdır. Çarçabuk elde edilen şeylerin tadı olmaz. Asıl iş, uğraşılarak başarılanlardır…”

      Kâmile: “Aman Hanım, ben üzüntü kaldırmam. Hanımefendi hiç kaldıramaz. Ben Tezveren Dede’ye adağımı adadım zati… Tanrı işimizi bir ayak önce kolaylaştırsın… Bence en iyi işler en çabuk olanlardır.”

      Deponun önünden Mayer’in köşesine kadar çocukları kucaklarında geçirdiler… Eminönü’nde sıra sıra müşteri bekleyen otomobil birikintileri arasına daldılar.

      Hüsniye, şoförlerin beş altısına yine sorusunu tekrar etti. Bazıları lakırtıya bile tenezzül etmeyerek yalnız başlarıyla “Hayır…” işareti veriyorlardı. En sonunda bir tanesi köprüden kıvrılan bir otomobil göstererek “İşte aradığınız Şakir geliyor…” dedi.

      Hüsniye, başını çevirdi. İşaret edilen otoyu görür görmez sevincinden sarılır gibi Kâmile’nin omuzlarından tutarak: “Hah işte o… İşte o… Ta kendisi…”

      “Şimdi

Скачать книгу