Esrar-ı Cinayat. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Esrar-ı Cinayat - Ахмет Мидхат страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Esrar-ı Cinayat - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

bu noktasına gelince Osman Sabri’nin aklına gazeteci geldi. Kendi kendisine dedi ki:

      “Gazeteciler aleyhindeki düşüncem dahi doğru değilmiş. Öreke Taşı meselesi eğer basında hakkıyla neşredilecek olsa Mecdettin Paşa’nın Hediye Hanım’ı muhafazası ve beni tehdidine imkân ve ihtimal düşünülemez. Zira o hâlde tahkikatın neticesi benim tarafımdan resmen ortaya konulmayacak bile olsa, gayriresmi ilan edilerek, elbette birçok yetkili insanın dikkatlerini çeker, elbette işin nihayeti muhakemeye dönüşür… Gerçi bu işte basının yardımına müracaattan beni kimse menetmiyor ya? Dur öyleyse, ben bir aralık gideyim şu yazar efendiye iadeiziyaret ederek aramızda bir dostluk sözleşmesine çalışayım.”

      Osman Sabri Efendi bu düşünce ve hayali gereğince derince dalmıştı. O kadar ki bir aralık odanın kapısı açılarak içeriye bir kocakarı girdiği hâlde Osman Sabri asla haberdar olamamıştı.

      Kocakarı ta odanın ortasına gelerek “Bu ne dalgınlık yahu!” diye ses verdiği zaman, her ne kadar Osman Sabri gözlerini açtı ve odasına bir kimse girdiğinden haberdar olduysa da gelen kocakarının kim olduğunu pekâlâ bildiği halde henüz teşhis edemeyerek “Buyurunuz hanımefendi, ne istiyorsunuz?” diye büyük bir saygıyla karşılamaya çalışmıştı.

      Nihayet kocakarının bir kahkahası üzerine Osman Sabri aklını başına aldı. Kocakarıyı yanına oturtmak istedi. Kadın dedi ki:.

      “Hayır, bu hâlde oturacak vakit değildir. Dışarıda kalabalık çok. Durun ben çarçabuk elbisemi değiştireyim.”

      Gelen kocakarı uzunca boylu, zayıf endamlı, kaçık benizli bir şey olup, gençliğinden kalma ağzında yalnız dişleri sağlamca görünmektedir.

      “Elbisemi değiştireyim.” diye kalkıp da odanın bir tarafındaki dolabı açtığı zaman, içinden çıkardığı diğer elbise bir pantolon, bir yelek, bir ceket ile bir fes, potin vesaireden ibaret birtakım güzelce erkek elbisesi idi.

      Acayip, kocakarı kıyafet değiştiriyor ha!

      Daha doğrusunu isterseniz geldiği zaman kıyafeti değişmiş iken şimdi asıl kendi kıyafetine giriyor. Zira Osman Sabri “Aman Necmi! Elbiseni değiştirinceye kadar sabredemeyeceğim. Nasıl, bir iz bulabildin mi? Çabuk söyle de meraktan kurtulayım.” demiş olduğundan, bu gelen zatın Necmi isminde bir gizli polis olduğunu orada bulunup da Osman Sabri’nin sözünü işitmiş olsaydınız hâl ve ifade tarzından çarçabuk anlardınız.

      Kocakarı kıyafetini değiştirdiği zaman, kendisinde görülen değişiklik yalnız kadın kıyafetinin erkek kıyafetine intikalinden ibaret kalmadı. Bir kere “kocakarı” tabirinden anlaşılabilen ihtiyarlık bertaraf oldu. Zira, Hafiye Necmi ancak otuz beşlik bir adam olup, fakat bu yaştaki erkek yüzünde genç kadınlar kadar tazelik olamayacağından Necmi Bey kendisini kocakarı kıyafetine daha güzel yakıştırabiliyordu. İkincisi, kocakarı iken uzunca görünen boyu şimdi erkek olduğu zaman bir hayli kısalarak âdeta orta boylu bir adam oldu. Kadın elbisesinin insanı daha uzun göstereceği balolara devam edenlerce bilinir. Bazı erkekler balolarda kadın kıyafetine girip kendilerini kimsenin tanıyamamasını arzu ederlerse de en evvel boylarının hemen hiçbir kadında emsali görülemeyecek kadar nispetsiz, uzun olması kendilerini ele verir. Erkekte en kısa boy, kadında ortadan yüksek bir boy olmak üzere görülür.

      Necmi’nin getirmiş olacağı haberi bir an evvel arz hususunda bizim mahir Savcı Osman Sabri’nin pek aceleci olmasında elbette bir hikmet olacak ise de biz ondan daha evvel haber verelim ki bu Hafiye Necmi’nin her ne kadar kocakarı olmayıp erkek olduğunu söyledikse de bu söz de tamamıyla doğru değildir.

      “Erkek” denildiği zaman ne anlarsınız? Sakallı bıyıklı bir adam mı? Gerçi Necmi’nin sakallı bıyıklı olması kocakarı kıyafetine girmesine mâni olacağından, kendisinde öyle bir şey olmayacağı aşikâr ise de sakal ve bıyığın örnekleri mahirane yapılmış bir usturanın eseri değildi. Bizim Hafiye Necmi yaratılışça da bu mert nimetten mahrumdu.

      Köse miydi?

      Ondan pek ziyade bir şey. Sakal ve bıyığın hakikaten erkekliğin alameti olduğuna hiç şüphe etmemelidir. Zira doğuşları erkek olduğu hâlde gerek yaratılışça ve gerek hususi olarak bu özelliği yok olmuş bulunanlarda sakal ve bıyık dahi kalmayarak farklı bir görüntü ortaya çıkar.

      Yalnız sakal ve bıyık değil. Hz. Âdem’in Hz. Havva’dan farklı bir özelliği sayılan sesi de kalmaz ve incelir.

      İşte bizim Hafiye Necmi böyle bir ak ağadır ki kıyafet değişikliğinde dahi mahareti olmakla, kadın kıyafetine girdiği zaman hiçbir kimsenin tanıyamayacağı kadar mükemmel bir kocakarı olurdu.

      Hafiye Necmi erkek kıyafetini giyip de Savcı Osman Sabri Efendi’nin yanına oturduğu zaman bir de sigara yaktı. Sonra dedi ki:

      “Bir iz bulabilip bulamadığımı soruyorsun ha! Hey kuzum hey! Her tavşan adama iz mi gösterir? Bazı usta tavşanlar vardır ki sağa sola, öne arda, döne döne beş adım sıçrayarak iz kaybederler. Bunlara karşı gayet mahir bir avcı olmalıdır ki iz bulabilsin.”

      “Senin işte o mahir avcı olduğuna şüphe yoktur.”

      “Benim de yoktu. Ama bu işte biraz şüpheleneceğim geliyor.”

      “Ee, nasıl ettin bakalım?”

      “Bohçacı Ziynet Kadın bohçasını yakalayarak doğruca Hediye Hanım’ın konağına gitti. Cariyelere güzel mendiller ve Fil de Cos çoraplar filanlar göstermeye başladıysa da bu konak diğer bildiğimiz safderunların mahalli değilmiş. Bize güvenmediler. Bir acuze kâhya kadın var ki polis reisi seçseler layık olur. Hemen beni oraya kimin gönderdiğini sorar. Bir aralık bu suallerden maksat, acaba beni bir fuhuş vasıtası olarak mı kabul etmek istiyor, diye bir düşünce üzerine az kalmıştı ki zihnimden aslı yoktan bir muhabbet ve sevda hikâyesi tertip edeyim de o maksat üzerine geldiğimi söyleyeyim. Fakat kâhya kadının karşısında aşık atamayacağımı anladığımdan hiç de böyle güç bir işe girişemedim.”

      “İyi ettin, foyan ortaya çıksaydı konaktan pek fena bir hâlde çıkardın.”

      “Ben onu düşünmedim. Biraz avanak görünürsem belki güven kazanırım diye düşündüm. Öyle de hareket ettim. Beni hiçbir kimsenin göndermediğinden ve ben pek işgüzar bir kadın olduğumdan bahisle, büyük büyük hanımların cevahir tellallığında bile istihdam eylediklerini söyledim.”

      “Ee, yine haddinden dışarıya çıktın.”

      “Yok yok! Dur bak ne oldu, ‘cevahir tellalı’ dediğimde kâhya kadının dikkatli nazarları açıldıysa da inanmak istemedi. Üzerimde cevahir bulunup bulunmadığını sordu. Ben dedim ki ‘Şimdiki hâlde yoksa da gerektiği zaman getirebilirim.’ ”

      “Öyle ya! Emanetten, filandan birçok elmas vesaire bulabiliriz.”

      “Evet, nihayet kâhya kadın bize anlattı ki o konağın halayıkları, filanları öyle mendil, çorap, eldiven, boyun bağı gibi bohçacıların eşyalarını satın almazlar. Fakat cevahircilik gibi mühim bir ticaretim varsa hanımefendiye kadar takdim olunabilirmişim! Anlıyorsun ya, demek oluyor ki Hediye Hanımefendi hazretlerinin mahrem dairesine girmeye yol bulabileceğiz. Şu kadar var ki bugünlük

Скачать книгу