Gönüllü. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gönüllü - Ахмет Мидхат страница 11

Жанр:
Серия:
Издательство:
Gönüllü - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      “Ya! Birisini kendin beğendin öyle mi? Daha iyi ya!”

      “Ben Filomene’i alacağım. Sonkur Yankos’nun kızı yok mu? Onu alacağım.”

      “Yankos Çorbacı’nın kızı ha? İşte bu biraz acayip şey. Gerçi hem muteber hem güzel hem de terbiyeli, uslu, akıllı bir kız ama… Ne bileyim!”

      “Hristiyan olduğu için. Değil mi? Müslüman olup da bir Müslüman’a varan kızların birincisi Filomene olmayacağı gibi böyle bir kızı alan erkeklerin de birincisi ben olmayacağım.”

      Çelebi Molla, düşünmeye başladı. Hem düşünüyor hem de:

      “Evet! Doğru ya. Emsali çok!” diye lisanen oğluna hak veriyor idiyse de zihnen bir türlü bu işin ihtimaline yaklaşamıyordu. Sonkur Yankos Çorbacı denilen adam vefat eden kocasının çiftlik ortağı, zengin, Rumlar arasında gayet muteber bir adam olduğu gibi birkaç defa meclis-i idare azalığına da seçilmiş, hatta bir aralık emrine kapıcıbaşılık verildiği gibi bir aralık da dördüncü rütbe mecidiye nişana nail olmuştu. Gerçi Rumeli’de Rum’dan, Bulgar’dan birçok kızlar Müslüman olarak birer Müslüman kocaya varıyorlar ise de bunlar köyler veyahut kasabaların fakir ahalisinden olmakla beraber kimi kimsesi olmayan ve kendi kavmi arasında da zaten koca bulabileceğini ümit etmeyen kızlardı. Onları da bekçi, zaptiye veya esnaftan bazı kimseler alırlar. Fakat böyle Köse Osman Efendizade Recep Efendi gibi muteber bir zatın, bir dönme kız alması nadirattan olduğu gibi Sonkur Yankos Çorbacı’nın kızı Filomene gibi muteber bir kızın, din değiştirip bir Müslüman’a varması da nadirattan olmasıyla işte Çelebi Molla, buraları düşünerek karar veremiyor ve ne kadar düşünse de bu izdivaca zihninde bir imkân çaresi bulamıyordu. Recep validesinin zihninden geçen şeyleri tahminen:

      “Anacığım! Biz bu işi zaten tertip ettik. Senin için hiçbir yorgunluk yoktur. Senden rica ettiğimiz şey Filomene gelip benim zevcem ve senin gelinin sıfatıyla elini öptüğü zaman onu güzel karşılayıp kabulden ibarettir.”

      Demesiyle Çelebi Molla:

      “İş bundan ibaret kalır ise her şey olmuş, bitmiş deyiniz. Bir validenin oğlunun beğenip aldığı kadın bir tavşan dahi olsa ‘kızım’ diye ona kollarını açması insani bir borçtur. Sen, beni başka valideler gibi mi zannediyorsun? Oğluna onun beğendiği, onun istediği kızı almayıp kendi beğendiğini almak niyetinde bulunan ve kendi dediği olmaz ise oğlunun alacağı kadına tam kaynanalık ederek ikisinin de başına dünyayı zindan eden validelerden mi zannediyorsun?” diye Recep’in de zaten beklediği müsaadeyi asla esirgemedi ise de tavırlarını istila eden dalgınlıktan Recep pekâlâ anlıyordu ki validesi kendisinin bu suretle izdivacına kalben henüz razı olamıyor. Zahiren muhalefet etmemesi Recep için kâfi değildi. Recep istiyordu ki o zamana kadar rızasına göre hareket etmekten kıl kadar ayrılmamış olduğu validesinin bu izdivaç meselesinde de tam rızasını temin etsin.

      Şu ilk muhaverede ana ile oğul arasında tam bir fikir birliği olamadı ve Çelebi Hanım:

      “Bana biraz müsaade ver oğlum. Güzelce düşüneyim. Seni istediğin yemin ile temin ederim ki Yankos Çorbacı’nın kızı hani ya bir Hristiyan kızı diye istemezlik etmiyorum. O da pek muteber adamdır. Meclis azası, rütbeli, nişanlı ve zengin soydan bir adam. Fakat ben bu işin içinde Filomene ile senin için büyük büyük zorluk görüyorum da onun için biraz derince düşünmeye muhtacım!” diye oğlundan müsaade istemesiyle ve Recep de ona itaat göstermesiyle bu günlük muhavere ve müzakere bundan daha ileriye gidemedi.

      Recep ile Filomene arasındaki aşk münasebetini, ana ile oğul arasındaki muhaverenin şu derecesi de okuyucularımıza bazı şeyleri anlatıvermiştir. Bu konuda tarafımızdan verilecek izahlar pek az kalmıştır. Zira şu roman, koca Bernardin de Saint Pierre’in Paul et Virginie’si gibi iki çocukta sevda denilen şeyin ilk masum sureti nasıl oluştuğunu göstermek için kaleme alınmamıştır. Daha çocukluklarından beri Recep ile Filomene iki aile arasındaki bazı iş ve ortaklıktan dolayı sık sık buluşup birlikte oynamışlardır zamandan beri masumca oynayıp seviştikleri gibi Recep, Filomene’den üç dört yaş daha büyük olduğundan buluğ çağına ondan evvel girmiştir. Bu dönemlerde Filomene hakkında daha ne gibi hisler beslediğini bilmiyoruz. Recep, köylerde gezip delikanlılık dönemlerini yaşarken Filomene ile de görüşmelerini sürdürmüştür. Kız da artık evlenme çağına gelmişti. Bu dönemlerde Recep kendi kalbindeki tatlı hisleri kıza da nasıl yansıttığını ve Filomene’in de kalbinde zaten böyle birtakım hevesler uyumakta bulunmasıyla Recep’in daha ilk hisleri üzerine o heveslerin nasıl uyandığını ve sonra Köstem deresi kenarlarında, o latif bahçelerde ağaçlar aralarında birbirine sohbet yeri tayin ederek her ikisi de aynı saatte aynı noktada nasıl buluşup ne tatlı hasbihâllere giriştiklerini ve bu sırrı ikisi de herkesten saklamaya ve hatta analarını, babalarını bile kendilerine yabancı saymaya ve her hâlde birbirinden başka kimse ile evlenmemeye nasıl karar verip ne yolda yeminler ettiklerini uzun uzadıya tarif ve hikâyeye lüzum görmemekteyiz. Yalnız işin şu kısmını izah etmek isteriz ki Recep’in Filomene hakkındaki münasebet ve muamelesi başkalarını öyle tanışıp görüştüğü diğer kadınlar ve kızlar hakkındaki münasebet ve muamelesine kesinlikle benzemezdi. Filomene, o kadınlar ve kızlar gibi Recep’in bir eğlence aracı da değildi. İleride kendisine zevce edeceği kızın güzel hislerini rencide etmek istemiyordu ve dolayısıyla ne maddeten ne de manen ona bir zarar da vermemiştir.

      “Yenişehirli bir Recep Köso olduğu hâlde bile!” Bize bu kinayeli sözü yazdıran şey çok elemli olan bir histir. Zira maatteessüf işittiğimize, gördüğümüze göre delikanlılarımızdan bazıları “alacağımız kızları tanıyıp da öyle almalıyız” gayretini epeyce ileriye götürmüşlerdir. Aralarında öyle ileri derecede münasebetler yaşanmıştır ki dönüşü mümkün olmayan şeylerle karşılaşmışlardır. Her şey olup bittikten sonra, birbirlerine karşı olan sevgi ve aşkları artacağı yerde aksine tamamen ayrılığa düşmüşlerdir. Bu durumları yaşayıp da verem olan ve verem döşeklerinde vefat eden bir hayli kızlarımıza rastlıyoruz.

      Evet, Avrupa’da bir delikanlının alacağı kıza “kur” yani serbestçe görüşmelerine müsaade olunur ama bunun ne gibi kayıt ve şartları vardır. Evet! Evet! İngiltere’de ve Amerika’da bu kurlar ve serbestçe görüşmeler için hemen hemen hiçbir şart ve kayıt yoktur. Fakat orada yalnız kızların terbiyeleri kendilerini korumaya kâfi olmakla kalmayıp delikanlıların terbiyeleri de kızları hevaperest tehlikelerden muhafazaya kâfidir. Hele biraz itibarlı olan familyalar nezdinde bu konuda zerre kadar suistimalin müthiş muhakemelere, büyük zarar ve ziyanlara, mahkûmiyetlere kadar yol açacağından kimsenin şüphesi yoktur. Bunun dışında neticesi, düello sonucu ölüme kadar da gidebilir. Dolayısıyla bu hevese karşı koymak için kalbî iradesi kâfi olmayanlara bu neticeleri düşünmek de büyük bir mâni hükmünü alır.

      Bununla beraber Avrupa’nın her tarafında ve hatta İngiltere’de Amerika’da da hiç suistimal görülmüyor mu? Bunu kim iddia edebilir? Fakat bizim İslamiyetimize mahsus olan bu hasletlerimize binaen gönül isterdi ki bizde bu yolda hiç suistimal olmasın. Avrupa’nın inançları bu konularda daha tavizkâr olduğu hâlde bu konuda yazılan elem verici eserler nasıl ki insanın içini kanatıyorsa Müslüman ve Osmanlı’nın kalem ehlinin içini nasıl kanatacakları da düşünülmelidir.

      Şimdiye kadar bin romanımızda beyan edilmiş olduğu gibi bir delikanlı evlenme hususunda yalnız validesinin veyahut kendisini yönlendiren kadınların keyfine tabi olmamak ve alacağı

Скачать книгу