Gönüllü. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gönüllü - Ахмет Мидхат страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Gönüllü - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

“Karnaval” ismiyle bir vakit yazmış olduğumuz büyük bir romanda, buna dair gereken tarihî tafsilatı vermiştik. Okuyucularımızdan arzu edenler, muhtaç olanlar, zikredilen tafsilata müracaat edebilirler. Güya büyük açlığa girileceği zaman, iki aya yakın bir müddet zarfında her türlü eğlenceden nefislerini mahrum edeceklerinin peşin bir mükâfatı olmak üzere Hristiyanlar, bu âdete riayet ettikleri gibi zamanla ve din değiştirmenin de tesiriyle zikredilen âdetin bir parçası, Rumeli ahalisine de intikal etmiş olması gerektir.

      Hâlbuki halis ve muhlis Müslüman olanlar için Ramazan-ı Şerif’in yaklaşması münasebetiyle böyle oyunlara ve uygun olmayan eğlencelere bir kat daha revaç vermek değil, cehaletleri sonucu sene içinde işlemiş oldukları küçük ve büyük günahlardan tövbe ve istiğfar ile Ramazan-ı Şerif’e hazırlanırlar. Bu gibi hâllerin ve kötü âdetlerin bu kavimler arasında taklit edilip sürdürülmesi kendi cehaletleri sonucu olduğundan, bilinmelidir ki mevcut Osmanlı hükûmetinde eğitim öğretim geliştikçe halkın gözü de açılacaktır. Bu kavimler de üzerlerindeki cehaleti atacaklardır. İslami olan dinî bilgileri de tamamlandıkça böyle fena şeyleri kendi kendilerine terk edeceklerdir.

      3

      BİR KÂBUS

      Gece yarısı yaklaştığı zaman, bizim işret ehlinin neşeleri artık ekşiyip cıvımaya başlamıştı. Her işretin neticesi zaten bu değil midir? Misafirlerin her biri bir köşede bozulup sızmak istidatlarını göstermeye başladıkları zaman Kahramanoğlu Mehmet Bey, Çingene takımını köylüler ile beraber köye gönderip misafirlerden her birini evvelce tertip edilmiş bulunan yataklarına gönderdi. Bunlar arasında en uslu akıllısı Recep Köso sayılabilirdi. Evvelce de demiş olduğumuz gibi bu adam, nispeten tahsil ve terbiye görmüş olduğu gibi geçimi ve yaşantısı da epeyce akıllıca ve hikmetliceydi. Mesela işret ve eğlence için kendine bir had tayin etmiş olduğundan, en büyük eğlencelerde bulunduğu zaman da o haddi mümkün değil geçmezdi. Midesinden rahatsızlığı nedeniyle yemek hususunda da itidali elden bırakmazdı. Hem kendisi iyi bir adamdır. Akran ve emsaliyle beraber her türlü eğlencelerde bulunduğu hâlde iffetini asla ihmal etmezdi. Dindardır da. Nasıl bir hâl ve mahalde bulunur ise bulunsun namazını terk etmez. Gerçi böyle eğlence âlemlerinde Recep Köso gibi zevatın bu perhizkârlıkları genel olarak eğlence ehlinin pek de hoşlarına gitmez. Bu konuda onu kendilerine yabancı görürler ise de Recep Efendi’nin hâli böyle de değildir. Kendisindeki züht ve takva eserini kimseye göstermez ki kimsenin zevkine mâni olmaz ki hiçbir münasebetle hikmetsiz hareket etmeye kalkışmaz ki bu gibi işret meclisindeki varlığı başkasını rahatsız etsin de istenilmeyen bir adam olsun. Küçük ile küçük, büyük ile büyük, sarhoş ile sarhoş, ayık ile ayık bulunmak bu hoş tavırlı zatın asıl özellikleriydi. Dolayısıyla kendisini herkes severdi. Hem de Recep Efendi’yi herkes hürmet ve saygı ile sever. Bu adam şu yoldaki istidatlarıyla eğer İstanbul’a düşmüş ve medrese ve ilim meclislerinde muntazam bir talim ve mükemmel bir terbiye görmüş olsaydı kim bilir ne mükemmel bir adam olurdu. Rumeli kasabasında kendi kendisine demek olacak bir şekilde tahsil gördüğü hâlde böyle mükemmel bir zat olmayı da başarmıştır.

      İşte bu imtiyazına binaen Kahramanoğlu Mehmet Bey, kulenin en üst katındaki dünyaya değer odasını Recep Köso için hazırlatmıştı. Yani halis yapağıdan bir döşek, ev kadınlarının elinden maharetle işlenmiş pamuk bezli çarşaflar ile kaplı yorgan ve onun üzerine yünden bir örtüden müteşekkil yatak, yanı başına leğen, ibrik ve ipek işlemeli havlu ve seccade gibi abdest, namaz levazımı da hazırlanmıştı. Diğer işret erbabını birer birer yerlerine kadar götürüp yatırtmak ve zıbartmak gibi zor işlerde Recep Efendi de Mehmet Bey’e yardım ettikten sonra birbirine veda ettiler. Sonra da Recep Köso dünyaya değer odasına çekildi. Soyunup dökünerek ve abdest tazeleyip yatsı namazını kılarak yatağına girdi ki havanın fazla soğuk olmamasına nazaran örtüyü fazla bulmakla yorgan üzerindeki örtüyü kaldırıp bir tarafa yığmış ve aydınlıkta yatmak âdeti olduğu gibi pamuktan bükülüp sivriltilmiş ve bir tabak zeytin yağı içine konulmuş bulunan idare kandilini yakarak mumunu da söndürmüştü.

      Eğlencenin bitmesinden sonra yatağına girdiği zamana kadar Recep Köso’nun beyan etmiş olduğumuz şu hâl ve hareketinden de anlaşılmış olacağı gibi bu adam sarhoş değildi. Tamamıyla aklı başındaydı. Hatta biraz sonra düçar olacağı çirkin ahvale nazaran şu anda sarhoş bulunması temenni de edilebilirdi. Zira diğer sarhoşlar gibi o da sızarak horultularıyla kuleyi doldurmak derecesinde bir derin uykuya dalar, giderdi.

      Heyhat! Recep Köso uyuyamadı. “Yerini yadırgadığı için” diyemeyiz. Çünkü o yadırgamaktan dolayı uyuyamamak bizim gibi şehir ahalisine ve onlar arasında da daima kendi yatağında yatmaya alışkın olanlara mahsustur. Haftada beş kapı dolaşanlarda bu endişe olmadığı gibi Rumeli’de daima köylerde kırlarda gezip tozmaya alışkın olanlarda bu hâl hiç yoktur.

      Gerçi Ömer Neşo’nun tasvir etmiş olduğu savaş hâli Recep Köso’nun aklına gereği gibi tesir ettiğinden yatağına girdiği zaman zihni zikredilen savaş hâlleriyle gereği gibi meşgul idiyse de bu meşguliyet Ömer Neşo’nun kemik falını tamamıyla desteklediği tarzındaki bir meşguliyet de değildi. Recep Efendi’nin hâl ve şanını epeyce öğrendik ya? Bu yoldaki cahilce tefeüle kapılmamak için kendisi teselliye muhtaç olması şöyle dursun, başkalarını kendisi teselli ve tatmin ederdi. Bu adam vilayet gazetesinden başka, İstanbul gazetelerine de abone olarak dünyanın ahvalinden daima haberdar olur. Hatta Rum lisanını ana lisanı olmak suretiyle bildiği gibi bilahare biraz da okumuş yazmış bulunduğundan Atina’dan da bir gazeteye abone olarak oranın ahvaline de mütemadiyen vâkıf bulunur. Dolayısıyla Recep Köso Yunanlıların Girit’e tecavüz suretinde gösterdikleri küstahça cüreti bir kara savaşına kadar vardıracaklarını kesine yakın bir öngörüyle tahmin ediyordu. Hem bu tahmin güç bir şey de değildi. Her gün bir kahvede bir meyhanede bir meydan yahut bahçede binlerce sarhoş Yunanlının: “Zito polemos!” yani “Yaşasın Savaş!” naralarını ayyuklara çıkarmışlardı. Etniki Eterya denilen fesat cemiyet de bu yolda propagandalar yapıyordu. Onların gazeteleri de tüm bu faaliyetleri övgüyle yazıyorlardı. Bu şekilde Osmanlıları şevklerini kırabilirlerse muhakkak muharebeye girişeceklerini ve ilk darbeyi Manastır’a ve ikinciyi Selanik’e vurup üçüncüde ise Edirne’ye varacaklarını mecnunları bile güldürecek bir yaygara ile neşredip duruyorlardı. Bu velvelelerin önü alınmaz ve halk da buna inandırılacak olursa bu işin mutlaka bir muharebeye kadar vardırılacağını tahmin etmekte Recep Köso için zorluk mu görülür? Bu muharebenin neticesi, gereği gibi zihnini yoruyordu. Zira daha buracıkta haber verelim ki kendisi aslen Yenişehir ahalisindendi. Bir kere göç hicret sıkıntılarını çekmiş bulunduğundan dolayı onun tekrarından ne kadar korksa mazur görülebilirdi. Fakat Yunan içinde görülen galeyana karşılık mevcut Osmanlı hükûmetinin de büyük bir dikkat ve tedbirle hududa doğru akın akın asker sevk etmesini de büyük bir gelişme olarak görüyordu.

      Taşra ahalisinden bulunması ile beraber fikrini ve nazarını bu derecelerde aydınlatmaya muvaffak olmuş bulunan Recep Efendi, özellikle her işinde hikmetle hareket eden Cenâb-ı Abdülhamit Han Gazi’nin elinde bulunan memleketleri muhafaza için gösterdiği gayretleri biliyordu. Onun bu konudaki muvaffakiyetlerini bildiğinden de ümitvardı. Dolayısıyla siyasi hâlleri ve onun savaşla ilgili tedbirlerinden haberdar olduğu hâlde yine de uyuyamıyordu. Uykusu gelmiyordu. Niçin? Onu kendisi de bilemiyordu.

      Aşağıda değirmende ve ahırlarda yanaşmaların son hizmetini görmek için vukusu tabii olan gürültüler, patırtılar da yarım saat zarfında sükûta erdiler. Yalnız değirmenin üç taşı birden çalışmakta bulunması sebebiyle, olukların

Скачать книгу