İnsanlar Maymun muydu?. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İnsanlar Maymun muydu? - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
İnsanlar Maymun muydu? - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

vaziyeti alınamaz.”

      “Ya maymunu bana baba, domuzu amca yaparsa?”

      “Bu bir teoridir. Hayvan, insan hepimiz iman ettiğiniz o vahdaniyetin eseriyiz. Cenabı Halik, menfur bir şey yaratmaz. Bu, kendi kısa düşüncemizce sapıttığımız büyük bir yanlışlıktır. Kendimizi bütün mahluklardan üstün görmek yanlışı…”

      “Aramızda büyük yanlışlık var, ama bu hatanın asıl hangi tarafa ait olduğunu Allah bilir. Feylesofun semtini biliyorsanız lütfediniz.”

      “Bilmiyorum…”

      “Bahse karışanların kim olduklarını kayıt buyurduğunuz hâlde, asıl elebaşının semtini bilmemek, açık bir bilmez görünmek olmaz mı?”

      “Feylesof oldukça tanınan bir kişidir. Ne zaman olsa semti, kim olduğu kolayca anlaşılabileceği için bu ciheti ihmal ettik.”

      “Onun ilmiyle amel etmediğim için, bu bahis açılıncaya kadar şöhreti bizce belli değildi. Neyse bu Allahsız’ın ne idiği belirsizi arar öğreniriz.”

      Enis Buharî çekildikten sonra, yazı müdürü arkadaşlarına dönerek: “Dikkat ettiniz mi, meseleden bahsederken herifin gözleri sansar gibi parlıyor. Feylesofun semtini öğrenip de ne yapacak? Herhâlde hayra yorulacak bir niyette olmamalı. Mualla Efendi’yi görüp de haber versek… Kendini sakınsın.”

      7

      Enis Buharî Efendi matbaadan çıkınca Balıkpazarı, Keresteciler, doğru Unkapanı yolunu tutturdu. Tıpkı hazmolunamaz ağır şeyler yiyip de kusmak isteyen bozuk mideliler gibi işittiklerini hemen dışarı dökmek telaşındaydı.

      Unkapanı’na geldi. Sokakta bir iki kişiye sordu. Ruşen Zamir ismini tanıyan olmadı. Nihayet birisi, “Ha, anladım. Siz Hayrullah Efendi’yi arıyorsunuz.” dedi.

      Enis Buharî biraz şaşırarak: “Ruşen Zamir ile Hayrullah Efendi arasında çok fark var.”

      “Öyledir, fakat onun asıl adı Hayrullah’tır. Gazetelere yazdığı makalelerde Ruşen Zamir takma adını kullanır… Hayrullah Efendi, insanın maymundan azman olduğu meselesinden dolayı şimdi çok sinirli bir hâldedir. Eğer siz de bu fikrin taraftarlarından iseniz peşin söyleyeyim, yersiniz dayağı… Güçlü kuvvetli bir adamdır.”

      Enis Buharî Efendi, Hakk’a müracaat eder gibi kollarını havaya kaldırarak bağırdı: “Haşa haşa… Ben de bu dertle sinirlenmişlerdenim. Şiddetli cevap yazan Enis Buharî, işte o benim…”

      “Öyle ise âlâ… Gidiniz Hayrullah Efendi’yle kucaklaşınız, dertleşiniz.”

      “Bu zat-ı ali-kadri12 nerede bulabilirim?”

      “Pek kolay yerde, şuracıkta, Cafer’in kahvesinde…”

      Enis Buharî kendisine işaret olunan Unkapanı Köprüsü’nün sağ cihetindeki kahveye doğru yürüdü.

      Kahvenin önüne atılmış iskemlelerde oturan müşterilerden kimi gazete okuyor, kimi nargile çekiyor, birkaçı da iki tavla oyuncusunun başına birikerek, vururdu vurmazdı diye gürültü ediyorlardı.

      Enis Buharî, elindeki maşayı şak şak yaparak ortada gezinen çıraktan sordu:

      “Bu müşterilerin içinde Hayrullah Efendi hangisi?”

      Çırak gösterdi: “Nah işte. Kenarda gazete okuyan şu efendi…”

      Enis Buharî, büyük bir huzura çıkanların aldıkları saygı tavrını andırır bir göğüs kavuşturuşuyla Hayrullah Efendi’ye doğru ilerleyerek: “Efendim, zatı kemalat semirinize kendimi takdime geldim.”

      Hayrullah Efendi biraz şaşaladı. Bu hürmetkâr adamın yüzüne bakarak ne diyeceğini bekledi.

      “Enis Buharî bendeniz…”

      Beriki, sevinç telaşı ile elindeki gazeteyi attı. Ayağa kalktı. Küçük bir helecanla: “Vay fezail-mendim,13 sizi gökte ararken yerde buldum.”

      Enis Buharî hararetle başladı:

      “Efendim, mesele malum. Bir futbol topuna yanlış bir tekme atılsa gazetelerde, her ağızda kıyamet kopuyor da, herif-i naşerif14 bütün mübeccel15 insaniyeti maymun zürriyetinden getiriyor, dudağını kıpırdatan olmuyor. İnsani şerefimizi bu dereceye kadar kaybettik mi? Sizin makalenizi gazetede görmemiş olsaydım, artık her şeyden ümit kesecektim. Eliminnetülillah dedim, Hak yolunda söyleyenler de daha varmış.”

      “O, İnsan Maymundu kitabını, o menfur eseri okuduğum zaman bütün irademi kaybettim. Şiddetle, nefretle ona karşı söylendikçe etrafımdakiler sözlerimi ciddiye almayarak gülüşüyorlar, meseleyi âdeta bir eğlence mevzuu yapmak istiyorlardı.”

      Misafirine bir iskemle uzatarak “Hele şöyle buyurunuz.” dedikten sonra, çırağa seslendi: “Gel Cemal, sor bakalım, efendi hazretleri ne emir buyuruyorlar? Kahve mi, çay mı?”

      Karşısına dikilen Cemal’e Enis Buharî: “Şekeri karar bir kahve…”

      Arkasından Hayrullah Efendi ilave etti: “Kestane suyu olmasın.”

      Bu tembihi içeriden işiten kahveci, bir taş sayarak, “Kestane suyu Sarıyer’dedir. Burada ne gezer?” dedi.

      Bu iki fikir dostu birbirine kavuşmak sevincinin coşkunluğuyla kahvecinin bu cevabını duymadılar. Karşı karşıya iskemlelere oturdular. Şimdi, birbirinin ağzına bakıyorlardı.

      Yazdıkları makalelerin şiddetlerinde birbirinin gururunu kabartmak için söz ararlarken, Hayrullah Efendi sordu: “Mir-i muhterem,16 ona karşı evvelkinden şiddetli birkaç makale daha yazmak fikrinde misiniz?”

      “Sade yazmak fayda vermez.”

      “Daha ne yapılabilir?”

      “Çok şey…”

      “Ne gibi mesela?”

      “Nazariyattan fiiliyata geçmek…”

      Hayrullah Efendi tuhaf bir sırıtışla: “Herifi pataklamak mı?”

      “Sözlerini geri aldırtarak, başka türlü onu susturmak kabil olmaz. Dikkat matbaasında konuşurken, en son yediği haltı bilseniz o mervan için dayağı bile az görürsünüz.”

      “Bütün o hezeyanların üzerine daha ne herze karıştırdı?”

      “Herzeden çok öteye bir şey… Âdeta necaset karıştırdı.”

      “Vay imansız habis…”

      “Hazreti Âdem’i çamurdan yoğrulma kaba bir heykel diye tarifi ile reddettikten sonra maymunun ebülbeşer

Скачать книгу


<p>12</p>

Zat-ı ali-kadr: Kıymetli, yüce şahsiyet. (e.n.)

<p>13</p>

Fezail-mendim: Faziletli dostum. (e.n.)

<p>14</p>

Herif-i naşerif: Şerefsiz herif. (e.n.)

<p>15</p>

Mübeccel: Muhterem. Yüce. (e.n.)

<p>16</p>

Mir-i muhterem: Muhterem beyefendi. (e.n.)