Kehanet Gecesi. Пол Бенджамин Остер

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kehanet Gecesi - Пол Бенджамин Остер страница 12

Kehanet Gecesi - Пол Бенджамин Остер

Скачать книгу

rasgele sona erdirebilirdi. O da çekip giderek hayatını rasgele değiştirecekti.’

      Bowen’ın yaptıklarını yazabilmem için onları onaylamam gerekmiyordu. Bowen, Flitcraft’tı, Hammett’in romanında Flitcraft kendi karısına aynı şeyi yapmıştı. Hikâyenin temeli buydu, ben de hikâyenin temeline bağlı kalacağım yolunda kendimle yaptığım pazarlıktan vazgeçecek değildim. Aynı zamanda bu hikâyede Bowen’dan ve uçağa bindikten sonra başına gelenlerden çok daha fazlası olduğunu anlamıştım. Eva’yı unutmamam gerekiyordu, Nick’in Kansas City’deki serüvenlerini izlemeye kendimi ne kadar kaptırırsam kaptırayım, New York’a dönüp Eva’ya neler olduğunu araştırmadan hikâyenin hakkını vermiş olamazdım. Eva’nın kaderi benim için kocasınınki kadar önemliydi. Bowen umursamazlığın peşindeydi, her şeyi olduğu gibi itirazsız kabullenecekti, Eva’ysa bunlarla savaş halindeydi, koşulların kurbanıydı, Nick’in ufak bir iş halletmek için gittiği köşebaşından dönmediği andan başlayarak Eva’nın zihni çelişkili duyguların savaş alanına döner; panik ve korku, ıstırap ve öfke, çaresizlik. Bu ıstırabın içine girme olasılığından hoşlanmıştım, bu tutkuları Eva’yla birlikte yaşayabileceğim ve gelecek günlerde onlar hakkında yazabileceğim olasılığından da.

      Uçak LaGuardia’dan havalandıktan yarım saat sonra Nick evrak çantasını açar, içinden Sylvia Maxwell’in romanının müsveddesini çıkarır ve okumaya başlar. Kafamda şekillenen hikâyenin üçüncü öğesiydi bu ve bunu olabildiğince erken eklemeye karar vermiştim; hatta uçak Kansas City’ye inmeden önce. Önce Nick’in hikâyesi, sonra Eva’nın hikâyesi ve sonunda bu hikâyeler gelişirken Nick’in okuduğu ve okumaya devam ettiği kitap; hikâye içinde hikâye. Ne de olsa edebiyatla ilgilenen biridir Nick, bu yüzden de kitapların etkisi altında kalır. Yavaş yavaş, Sylvia Maxwell’in kullandığı sözcüklere dikkat ettikçe kendisiyle romandaki öykü arasında bir bağ görmeye başlar, sanki kitap dolaylı, oldukça metaforik bir biçimde Nick’e o an içinde bulunduğu koşullardan içtenlikle söz etmektedir.

      O noktada, Kehanet Gecesi’nin nasıl olmasını istediğim hakkında pek az fikrim vardı, roman taslağının çalakalem ilk çizgilerinden öte gitmiyordu düşüncelerim. Kurguyla ilgili hiçbir şeyi işlememiştim, ama kitabın, geleceği görme üzerine kısa, felsefi bir roman, zamanla ilgili bir fabl olacağını biliyordum. Romanın kahramanı Lemuel Flagg’di, Birinci Dünya Savaşı’nın siperlerinde korkunç bir patlama sonucu gözlerini kaybeden bir yüzbaşı. Yaralarından kan akarak, yönünü yitirerek ve acıyla inleyerek savaş alanından uzaklaşır ve taburuyla bağlantısını koparır. Nerede olduğunu bilmeden, tökezleyerek, sendeleyerek Ardennes Ormanları’na girer ve yere çöker. Aynı gün daha geç saatlerde, baygın adamı iki Fransız çocuk bulur, on bir yaşında bir oğlan ve on dört yaşında bir kız, François ile Geneviève. Ormanın ortasındaki terk edilmiş bir kulübede kendi başlarına yaşayan iki savaş yetimidir bunlar, bir peri masalı ortamında iki masal kahramanı. Flagg’i evlerine taşıyıp ona bakarlar, birkaç ay sonra savaş sona erince de Flagg çocukları da yanına alıp İngiltere’ye döner. 1927’nin üstünlük sağlayan alanında durup geriye, üvey babasının tuhaf kariyerine ve sonraki intiharına bakarak öyküyü anlatan Geneviève’dir. Flagg körlüğü sayesinde kehanet gücüne kavuşmuştur. Transa girer gibi ansızın gelen nöbetlerde yere düşer ve epilepsi hastası gibi çırpınmaya başlar. Bu nöbetler sekiz-on dakika sürer, kriz boyunca Flagg’in zihni geleceğe ilişkin imgelerle dolar. Bu nöbetler uyarmaksızın gelirler, onları durdurmak ya da denetim altına almak onun elinde değildir. Flagg’in yeteneği hem bir lanet hem de lütuftur. Ona servet ve nüfuz sağlar ama aynı zamanda bu nöbetler büyük acılara neden olurlar, ruhsal acılar da cabası, çünkü Flagg’in gördüğü hayallerin pek çoğu bilmek istemediği şeyler hakkında bilgilerle donatır onu. Örneğin annesinin ölüm günü ya da Hindistan’da tam iki yüz kişinin öleceği bir tren kazasının yeri. Çocuklarıyla herkesten uzak bir yaşam sürmek istemektedir, ama kehanetlerinin (hava tahmininden parlamento seçimlerinin sonucuna, kriket maçlarının sonuçlarına kadar değişen bir yelpazede) şaşırtıcı derecede isabetli olması onu savaş sonrası İngiltere’sinde en tanınmış kişilerden biri yapar. Tam ününün doruğundayken aşk hayatı bozulur ve yeteneği onu mahveden bir şeye dönüşür. Bettina Knott adında bir kadına tutulmuştur, iki yıl boyunca kadın onun aşkına karşılık verir, hatta evlenme teklifini bile kabul eder. Ne var ki evlenmelerinden bir gece önce Flagg yine bir epilepsi nöbeti geçirir, o arada Bettina’nın daha bir yıl geçmeden kendisine ihanet edeceğini görür. Flagg’in kehanetleri hiç yanlış çıkmamıştır, bu nedenle evliliğinin kötü biteceğini bilir. Asıl felaket, Bettina’nın masum olmasıdır, tamamıyla suçsuzdur, çünkü kocasını aldatacağı adamla henüz karşılaşmamıştır. Kaderin kendisine hazırladığı ıstıraba katlanamayacağını anlayan Flagg, kalbine bir bıçak saplayıp intihar eder.

      Uçak alana iner. Bowen yarısına kadar okuduğu müsveddeyi çantasına koyar, terminal binasından çıkıp bir taksi bulur. Kansas City’yi tanımamaktadır. O kente daha önce hiç gitmemiştir, oraya iki yüz kilometre uzaklıkta oturan birini bile tanımamaktadır, haritada yerini göster deseler zorlanacaktır. Taksinin sürücüsüne kendisini şehrin en iyi oteline götürmesini söyler, Ed Victory gibi son derece tuhaf bir adı olan iriyarı siyah sürücü bir kahkaha patlatır. Umarım kör inançlarınız yoktur, der sonra.

      Kör inanç mı, der Nick. Ne ilgisi var?

      En iyi oteli soruyorsunuz. En iyisi Hyatt Regency’dir. Gazete okur musunuz bilmem ama bir yıl kadar önce Hyatt’ta büyük bir felaket olmuştu. Asma koridorlar tavandan kopmuştu. Lobiye düşmüşler ve yüzden fazla insanın ölümüne yol açmışlardı.

      Evet, hatırlıyorum. Times’ın kapağında bir fotoğraf vardı.

      Otel yine açıldı, ama kimileri orada kalmaktan ürküyorlar. Ürkmezseniz ve kör inançlarınız yoksa benim size önereceğim otel orasıdır.

      Pekâlâ, der Nick, Hyatt olsun. Bugün beni yıldırım bir kez çarptı. Bir kez daha çarpmak isterse beni nerede bulacağını bilir.[7]

      Nick’in yanıtı Ed’i güldürür, şehre doğru giderlerken iki adam konuşmaya devam ederler. Ed’in taksicilikten emekli olmak üzere olduğu gelir gündeme. Tam otuz dört yıldır bu işi yapmaktadır ve bu gece onun işteki son gecesidir. Son vardiyası, havaalanına son gidişidir, Bowen’dan son ücretini alacaktır, Bowen’dan sonra müşteri binmeyecektir taksisine. Nick ona bundan böyle kendisini neyle meşgul etmeyi planladığını sorar, Edward M. Victory de (adamın tam adı budur), elini gömlek cebine atıp bir kartvizit çıkarır ve onu Nick’e verir. Kartta, Tarihsel Koruma Bürosu yazmaktadır, Ed’in adı, adresi ve telefon numarası da kartın alt tarafında yazılıdır. Nick bu adın ne anlama geldiğini sormak ister ama ağzını açamadan taksi otelin önünde durur, Ed de alacağı son ücreti tahsil etmek üzere elini uzatır. Bowen ücretin yanına yirmi dolar bahşiş ekler, artık emekli olan sürücüye iyi şanslar diler, döner kapıdan geçerek talihsiz otelin lobisine girer.

      Yanında pek az nakit para vardır, kredi kartıyla ödeme yapmak zorunda olduğundan otele kaydolurken kendi adını kullanır. Yeniden düzenlenen lobi yepyeni durmaktadır, elinde olmadan kendisiyle otelin aynı durumda olduğunu düşünür Nick: Her ikisi de geçmişlerini unutmaya, her ikisi de yeni bir hayata başlamaya çalışmaktadırlar. Cam asansörleri, devasa avizeleri ve cilalı metal duvarlarıyla ışıltılı saray bir yanda, sırtındaki elbiseden, cüzdanındaki iki kredi kartı ve deri çantasında yarısı okunmuş bir romandan başka bir şeyi olmayan Nick öte yanda.

Скачать книгу


<p>7</p>

Bowen’ın Kansas City’ye gitmesini gelişigüzel kararlaştırmıştım. Aklıma ilk gelen yer orasıydı. Büyük olasılıkla New York’tan çok uzakta olmasıydı nedeni, ülkenin ortasına gömülü bir kent; bütün muhteşem tuhaflığıyla Oz. Nick’i Kansas City yoluna düşürdükten sonra aklıma Hyatt Regency’deki felaket geldi, gerçek bir olaydı bu, on dört ay önce olmuştu (Temmuz 1981’de). O sırada lobide iki bine yakın insan toplanmıştı, lobi yaklaşık altı yüz metre kare büyüklüğünde müthiş geniş bir açık hava atriumuydu. Herkes başını yukarı kaldırmış, üst kattaki koridorlardan birinde yer alan bir dans yarışmasını izliyordu (bu geçitlere asma koridor da deniyordu ya da havayolu); yapıyı destekleyen kenarlardaki enli kirişler palamarlarından koptular, büyük bir çatırtıyla dört kat aşağıdaki lobiye düştüler. Aradan yirmi bir yıl geçti ama bu olay Amerikan tarihinin en korkunç otel facialarından biri olarak anılır.