Bir Yolculuktur Aşk. Betül Ak Örnek

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Yolculuktur Aşk - Betül Ak Örnek страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Bir Yolculuktur Aşk - Betül Ak Örnek

Скачать книгу

ki kalem, kâğıt, bir de pencere kenarları var. En güzel pencere kenarında dökülür dertler kâğıda…

      Yine bir pencere kenarında başlayan hikâyem onun gidişiyle penceresiz kalsa da şimdi bir otobüsün buğulu camında yazmaya devam ediyorum. Hep bir camın arkasından seslenmek nasibim olmuştu ona. Canımı yaksa da, hayırlısı buymuş demek. Yana yana, “Hayırlısı böyleymiş,” diyorum. Onun gidişi benim yolculuğumun vesilesi olduğu için hayırlıydı, böylece gidişi bile güzelleşti.

      Küçükken her yaz köye gider, büyükannemin evinde kalırdık. Tüm senemin en güzel günlerini orada geçirirdim. Bahçedeki ağaçların altındaki sedire oturur sohbet ederdik. Diğer çocuklar oynayıp zıplar, yaramazlık yapardı. Bense sedirde büyükannemle hikâyeler uydurur, onun anlattıklarını dinlerdim. Anlamasam da kulaklarımı dört açar, kalbimi doğrulturdum.

      Kucağına uzandığım bir akşamüstü, saçlarımı okşarken büyükannem bir hikâye anlatmaya başlamıştı:

      Zamanın birinde gücü ve kudreti dillere destan bir padişah yaşarmış. Padişah avlanmayı çok sever, sık sık avlanırmış. Padişahın aklıselim, “Her şeyin hayırlısı, her şeyde bir hayır vardır,” cümlesini dilinden düşürmeyen bir de veziri varmış. Padişahın başına bir şey gelse vezir hep, “Padişahım üzülmeyin, her şeyde bir hayır vardır,” dermiş. Padişah da vezire bu yüzden bazı zamanlar hiddetlenirmiş.

      Bir gün padişah vezirine, “Bugün ava nereye gidelim?” diye sormuş, vezir bir yer tarif etmiş. Oraya gitmişler fakat avlanırken padişah elinden yaralanmış, vezirleri ve askerleri kanayan elini sarmışlar lakin padişah acısının da etkisiyle vezirine, “Senin yüzünden oldu!” diyerek hiddetlenmiş. Vezir yine aynı cevabı vermiş: “Her işte bir hayır vardır padişahım, üzülmeyin.” Bunun üzerine padişah vezire çok kızıp, “Ben elimi yaralıyorum, sen bana ‘Her işte bir hayır vardır,’ diyorsun” deyip onu zindana attırmış. Vezir zindana giderken yine, “Her işte bir hayır vardır,” deyip gitmiş. Padişah yine öfkelenmiş, “Zindana attırıyorum, adam yine aynı şeyi söylüyor!” diyerek kendi kendine söylenmiş.

      Padişah yanındaki askerlerle avlanmak için başka bir yer aramaya koyulmuş. İnsan ayağı değmemiş bir yer bulmuşlar, avlanırken oranın yerlileri padişah ve askerlerini kuşatıp esir etmişler. Yerliler her gün bir esiri kendi inançları gereği kurban ediyorlarmış, sıra padişaha gelmiş ama onu serbest bırakmışlar. Yerlilerin inancına göre sakat veya yaralı adamdan kurban olmazmış.

      Yaşadıkları kötü tecrübe sonunda zar zor ülkesine varan padişah, vezirine hak vermiş. Hemen sarayına gidip vezirini serbest bıraktırmış, onu huzuruna çağırıp sormuş: “Haydi benim elimin kesilmesini anladık, peki senin zindana girmendeki ‘hayır’ nedir?” Vezir, “Zindana girmeyip sizinle gelseydim, yerliler şimdi diğerleri gibi beni de kurban etmiş olacaklardı,” diye cevaplamış.

      Padişahın hâline çokça gülesim gelmişti, büyükannem ve ben birbirimize bakarak gülümsüyorduk. Sıcacık dudaklarıyla başımı öpüp hikâyesini kendi cümleleri ile bitirmişti büyükannem:

      “Canın yanıyorsa, yakana bakma!

      Mutluysan neden arama!

      Üzgünsen sebep sorgulama!

      Her şeye bir hayırlısı çek!

      O ne güzel sözdür. Tüm olup biteni kendi iradenden daha güçlü olanın ellerine teslim ettiğinin kanıtıdır.

      Kişiler ve olanlar sadece vesiledir. Seni üzenleri boşuna takma kafana. Her yaşadığının sana bir kazandırdığı vardır.

      Tüm kötü anılara kocaman bir ‘hayırlısı böyleymiş’ çek ve kurtul yüreğindeki yüklerden.

      Avuç içi kadar kalbini boyundan büyük yüklerin altında bırakma. Rabbin sana taşıyamayacağın yük yüklemedi.

      Dün geçti, yarını bilemem yavrucuğum, lakin bugün her şeyin hayırlısı…”

      Mektup

      Merhaba şeker dağıtan adam,

      Kim bilir hangi sokaktaki çocukları sevindiriyorsun şimdi, hangi hikâyelerle şaşırtıyor, hangi fıkrayla güldürüyorsun…

      Sakallarını kestin mi yoksa? İnşallah kesmemişsindir, çünkü sakallarının arasında saklanan gülüşü bulmayı severdim ben.

      Hikâyelerinde anlattıklarını tahmin edip kendime bir rol edinmeyi, gamzende yatacak döşek bulmayı, koca gözlerinin yosunlu dalgalarında saklı anlamı keşfetmeyi severdim. Sen bana hiç gelmeden, ben seni bulmak için pencere kenarında sabahlamayı severdim. Fark ettin mi, bu hikâyede hep arayan olmak düştü payıma, sonra da yollara düştüm işte… Giderken emanet ettiğin Leyla ile Mecnun gibi beni de düşürdün yollara.

      Seni o kaldırımda bana bakarken hayal ettim. Gülümserken kıpırdayan dudaklarının resmini çizdim, hangi kelime anlatabilirdi ki dudak çizginin gülümserken zarifçe yükselen hâlindeki güzelliğini.

      Küçücük bir masaldı bizim hikâyemiz. Sonu yaşanmamış bir şeyi anlatabilir mi insan? Dua ettim Allah’a, kalemime güç ver diye de… Şiirler yazmak istedim bizi anlatan, lakin bizden başka bir adım ilerleyemedim. Seni anlatmaya cümleler yetmezken bizi anlatmak için bulamıyordum tek kelime.

      Kazımalıyım kalın kafama biz diye bir şey olmadığını değil mi şeker dağıtan adam? Tüm yaşanmayanlar, bizi yazmayan kalemim, arkana bakmadan gidişin işaretti biz diye bir şey olmadığına. Adını bile bilmezken biz olabilir miydik hiç?

      Sahi senin adın ne? İsminle avunmak da mı helal değildi? Bir harfi de mi çok gördün be adam? Adının sonuna bir aitlik eki koyamadan gittin.

      Sana haykırışlarım öyle çok ki, çıkmıyor sesim. Bizi bıraktın desem değil, umut verdin desem değil, küstün desem değil… Tüm haykırışlarım bir helallik istemeden gidişine.

      Ne hakkın var ki deme sakın; gözlerimin hakkı var kirpiklerini görmeye çalışan, ellerimin hakkı var seni yazmaya çalışan, yüreğimin hakkı var her gelişinde umutlanıp gidişinle yıkılan ve alacağım bir emanet var sende, benden bir parça… Sende benim elifim var.

      Peki senin ne hakkın var, tüm sokaklarım gidişine çıkarken bu hikâyeyi bitirmek için çıktığım yolda yazdığım mektubun sahibi olmaya?

      Peki sen gitmeyi kimden öğrendin? Öyle ağır, sakin, emin adımlar atmayı nereden öğrendin? Zarifçe eğilip aldığın elifi avuçlarıma değen yerinden öpüp sonra arkana bakmadan kaybolmayı nereden öğrendin?

      Sana böyle zarif gitmeyi kim öğretti be adam?

      4. Durak

Senden gitmeyi göze alan adamı sessizce uğurlaVe hayatından çıktığı için şükretAllah bizi korumak için hayatımızdan gereksiz insanları temizlerAncak bu şekilde gerçek sevgiye yer açılır

      Şeftali Ağacı

      Gün

Скачать книгу