Hint Efsaneleri. W.D. Monro

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hint Efsaneleri - W.D. Monro страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hint Efsaneleri - W.D. Monro

Скачать книгу

yaktığı o büyük alanlardaki dehşeti anlatmaya kim cesaret edebilir? Bu korkunç sahnenin dehşetini en iyi tasvir eden kaynak yine Hindu efsanelerinin ta kendisidir. Bu ölü yakma yerlerindeki korkunç şeylerin yani bütün o berbat görüntüler ile kötü kokular, ölülerin yakınlarının yürek burkan feryatları, üstü başı pislik içindeki hizmetçiler ile tiksindirici arayışlarına çıkmış köpekler, çakallar ve akbabaların yanı sıra cenaze alanına akın eden ve kendi usullerine göre iğrenç cümbüşlerini yapan her türden iğrenç ve kana susamış canavar ve ifriti yine bu efsanelerde okuruz.

      Düşmüş kral işte insanın yüreğini acıyla dolduran bu yere geldi. Düştüğü yüksek mevkii kederle hatırlayarak ölülerin sarıldığı örtüleri toplamak şeklindeki mide bulandırıcı işi yapmaya koyuldu. Oradan oraya koşturarak iğrenç ganimetini doğru şekilde bölüştürebilmek için dikkatle sayıyordu. Bu yerin ve yaptığı işin üzerinde öyle büyük bir tesiri vardı ki zavallı kral oracıkta âdeta yeniden doğdu ve gerçekten de göründüğü şey haline geldi. Böylece kasvetli bir yaşam sürerken çalışmaktan bitkin düştüğü bir gün uykuya daldı. Tuhaf ve ürkütücü bir rüya gördü. Rüyasında bir kederli yaşamdan diğerine geçiyordu. Hatta içinde bulunduğu durumdan da kötüsünü yaşayarak korkunç eziyetler çekiyordu. Bir kez daha kendi mevkiinde yani bir kral olarak gördü kendini, fakat bir kumar yüzünden krallığını kaybederek karısı ve çocuğunu korkunç bir sefalete sürüklüyordu. Sonra Viswamitra’nın korkunç lanetine dair ihtarları bir kez daha yankılandı kulaklarında. İşte o zaman kral uyandı. “Gerçekten o kadar zaman geçti mi?” ve “Gerçekten bu korkunç şeyleri yaşadım mı?” diye sordu kendi kendine dehşet içinde. Sonra onu kurtarmaları için tanrılara dua ederek bir kez daha sefil işine koyuldu.

      Sonra ölüleri yakma alanına bir kadın geldi. Bu kadın onun kraliçesinden başkası değildi. Yılan sokması nedeniyle ölen oğlunun cesedini getirmişti. İkisi de birbirini tanımamıştı zira kral şimdi ölü yakma yerindeki sefil hizmetçilerden biri olmuştu. Kraliçe ise kocasından uzun zamandır ayrı olmanın getirdiği üzüntüden bitap haldeydi. Ayrıca açlıktan ve sürekli yürümekten dolayı güzelliği yitip gitmişti. Sonra kraliçe, acı acı ağlayıp feryat ederek cenaze ateşine yaklaştı. Çocuğun asil yüzünü fark eden Harischandra, kendi oğluna bu kadar çok benzeyen bir çocuğu böyle küçük bir yaşta ölüme mahkûm eden zalim kaderi düşündü üzüntüyle.

      Sonra bütün kaderine hayıflanan kraliçe şu sözlerle tanrılara isyan etti: “Krallığı elinden alındı, karısı ile çocuğu köle olarak satıldı. Kral Harischandra’nın tanrıların elinden çekmediği daha ne kaldı?”

      Kral bu sözleri işitince karısını tanıdı ve haykırdı: “Bunlar gerçekten de benim karım ve oğlumdur!”

      Sonra oracıkta yere yığıldı. O kadar değişmiş olmasına rağmen kraliçe de kocasını tanımış ve kendini kaybederek bayılmıştı. Çok geçmeden ikisi de kendine gelip yaşadıkları garip ve zor yazgıya dövünüp ağlamaya başladılar. Kendi gözleriyle gördüğü halde kocasının bu sefil dönüşümüne ve yaptığı rezil işe inanamayan kraliçe sordu: “Söyle bana, ey kral! Hakikaten uyanık mıyız yoksa bir kâbus mu bu? Gerçekten de şu göründüğün halde misin? Eğer bu doğruysa, dünyada dürüstlük ve erdem hiçbir işe yaramıyor ve tanrılara tapınmanın da hiçbir faydası yok demektir.”

      Ardından kral iç çekerek ve titrek bir sesle başına gelenleri anlattı. Kraliçe de gözyaşlarıyla oğullarının ölümünü anlattı. Sonra ikisi çaresizliklerini göz önüne alarak birlikte hayatlarına son vermeye karar verdi. Kral, oğlunu ateş için hazırlanmış odun yığınının üzerine yatırdıktan sonra karısının elini tuttu ve derin bir şekilde Tanrı’yı düşünüp cayır cayır yanan ateşe atlamaya hazırlandı.

      İşte o bunları düşündüğü sırada İndra ile Dharma’nın rehberlik ettiği diğer tüm tanrılar yaklaşarak Harischandra’ya seslendiler: “Ey, kral hazretleri! Biz tanrılar, yarı tanrılar, azizler ile ermişler, Nagalar ile Gandharvalarız! İşte düşmanlığını üç dünyanın birden hissettiği Viswamitra da yanımızda. Ama bilmelisin ki artık sana iyilik diliyor.”

      Bunun üzerine kral bu saygıdeğer grupla tanışmaya gitti. İndra, Dharma ve Viswamitra ile konuştu. “Asil Harischandra, karınız ve çocuğunuzla birlikte göğe çıkınız. Hakikaten, buraya erişmesi güçtür ama erdemleriniz sayesinde siz bunu hak ettiniz,” dedi İndra.

      O zaman göklerden bal özü ile muhteşem çiçekler yağdı ve ilahiler işitildi. Kralın oğlu da sağlığını tamamen kazanmış olarak ayağa kalktı. Babası hemen onu kucakladı. Kraliçe de eski sıhhatine kavuşmuştu. Sonra İndra onlardan göğe çıkmaları istedi. Fakat bu en alçaltıcı işleri yapmak dahi olsa vazifesine daima sadık olan Kral Harischandra durdu.

      “Tanrıların kralı, efendime hissesini vermeden gidemem,” dedi.

      O zaman Dharma şöyle dedi: “Bilmelisin ki Chandala bendim. Istırabını görünce seni sınamak için sefil bir serseri kılığına büründüm.”

      Ardından İndra bir kez daha onlara seslenerek göğe çıkmalarını istedi. Ama ölçüsüz bir kederden kurtulmanın neşesini yaşarken dahi eski vazifesini ve onu sevmiş halkını unutmayan Harischandra şöyle cevap verdi: “Ey tanrıların kralı, lütfen sadık tebaam için size ricada bulunmama müsaade edin. Onları öylece bırakamam. Zira bir hükümdar için tebaasını terk etmek en büyük günahlardan biridir diye yazılmıştır. Benimle birlikte Swarga’ya gelmelerine izin verirseniz, memnuniyetle giderim. Ama bu mümkün değilse, onların yanında olmak için cehenneme gitmeyi yeğlerim!”

      “Onların günahlarını göz önünde bulundur, zira pek çok günahları vardır,” dedi İndra.

      “Yine de bir kralın ülkesini mutlu bir şekilde yönetmesi, kendi yeteneği kadar halkının da erdemi sayesindedir. Bu yüzden hükümdarlığım konusunda sahip olduğum faziletler, vatandaşlarıma ve bana ait sayılmalıdır. Ben göğe taşınacaksam, halkım da aynı şekilde göğe taşınsın.”

      “Öyle olsun,” dedi İndra, Dharma ve Viswamitra. Böylece cennetin sakinleri, kralın tebaasına haber yollayarak onların da kralla birlikte göğe çıkabileceğini söylediler. İnsanlar da muzaffer bir şekilde göksel arabaları doldurarak yükseldiler. Tanrılar coşkulu bir sevinç içindeydi. Harischandra herkes tarafından övülüyordu. Sabrı sayesinde bilgenin gazabıyla maruz kaldığı çetin imtihana dayandığı gibi dostlarını sadakatle hatırlayarak onları da kendi ödülüne ortak etmişti.

      Ne var ki kralın verdiği sınavın böyle mutlu bir sonla bitmesinden memnun olmayan birisi vardı. Bu kişi büyük ermiş Vasishtha’dan başkası değildi. Rahip olarak Harischandra hanedanıyla bağlantılıydı. Bu erdemli kralın kendi ülkesinden kovulduğunu ve Gadhi’nin oğlunun küstah kibrinin ona musallat olduğunu işitince öfkeden küplere binmişti.

      “O erdemli, sorumluluk sahibi ve hayırsever kral tahtından indirilip şu sonradan görme tarafından tamamen düşkün hale getirilmiş demek! Viswamitra benim yüz oğlumu katlettiğinde bile bu denli öfkelenmemiştim. İşte şimdi Viswamitra, kalpsizliğinin cezasını ödeyecek ve lanetimle çarpılarak bir balıkçıla dönüşecek!” diye haykırdı Vasishtha.

      Ermişlerin laneti reddedilemez. Gelgelelim, Viswamitra yüzyıllar boyu çile çekerek Brahmarshi ile eşit mevkiye boş yere yükselmemişti. Tam bir misillemeyle

Скачать книгу