Balkondaki Adam. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Balkondaki Adam - Пер Валё страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Balkondaki Adam - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

miyim? Ben birinci bölgeden görevli memur, Dedektif Komiser Larsson.

      “Sizin adınız…?”

      Gunvald Larsson göğüs cebinden bir tükenmez kalem çıkarıp adı rehbere yazdı. Sonra kalemi tutan eli havada oturdu.

      “Sizin için ne yapabilirim?

      “Pardon, anlamadım.

      “Hı? Bir ne?

      “Kedi mi?

      “Balkonda bir kedi mi var?

      “Ah, bir adam.

      “Balkonunuzda bir adam mı var?”

      Gunvald Larsson rehberi kenara itip bir not defterini önüne çekti. Kalemi kâğıdın üstüne koydu. Bir şeyler yazdı. “Evet, anladım. Dış görünüşü nasıl demiştiniz?

      “Evet, dinliyorum. Seyrek saçlı, saçlarını arkaya taramış. Büyük burunlu. Hı hı. Beyaz gömlek. Orta boyda. Hımmm. Kahverengi pantolon. Düğmesi iliklenmemiş. Ne? Aaa, gömleğin düğmeleri ilikli değil. Grimsi mavi gözleri var.

      “Bir saniye hanımefendi. Şunu netleştirelim. Adam kendi balkonunda mı duruyor?”

      Gunvald Larsson bir Melander’e, bir Martin Beck’e baktı ve sonra omuz silkti. Dinlemeye devam etti, kalemin ucunu kulağına soktu.

      “Affedersiniz, hanımefendi. Siz bu adamın kendi balkonunda durduğunu mu söylüyorsunuz? Sizi taciz mi etti?

      “Hı, etmedi. Ne? Sokağın karşı tarafında? Kendi balkonunda?

      “Peki o zaman göz renginin grimsi mavi olduğunu nereden anladınız? Çok dar bir sokak olmalı.

      “Ne? Siz ne yapıyorsunuz?

      “Şimdi, bir dakika, hanımefendi. Bu adamın tek yaptığı şey balkonda durmak. Başka ne yapıyor?

      “Sokağa mı bakıyor? Sokakta ne oluyor peki?

      “Hiçbir şey mi? Ne dediniz? Arabalar? Çocuklar oyun mu oynuyor?

      “Geceleri de mi? Çocuklar geceleri de mi sokakta oynuyor?

      “Ah, oynamıyorlar. Ama adam geceleri de orada dikiliyor? Bizden ne istiyorsunuz? Köpek arabası mı yollayalım?

      “Doğrusu, insanların balkonlarında durmalarını yasaklayan bir kanun hükmü yok, hanımefendi.

      “Tutanak mı tutalım dediniz? Tanrı aşkına, herkes bizi arayıp tutanak tuttursaydı, burada her vatandaşa üç polis memuru düşerdi.

      “Teşekkür mü? Bunun için teşekkür mü etmeliyiz?

      “Kaba? Kaba mı konuştum? Şimdi, iyi dinleyin, hanımefendi…” Gunvald Larsson birden susup ahizeyi kulağından otuz santim uzaklaştırdı.

      “Kapattı,” dedi hayretler içinde.

      Üç saniye sonra ahizeyi çat diye yerine koyup şöyle dedi:

      “Cehennemin dibine kadar yolun var, yaşlı kaltak.”

      Yazdığı kâğıdı defterden yırtıp kalemin ucunda kalmış kulak kirini dikkatlice kâğıda sildi.

      “Millet kafayı yemiş,” dedi. “Bu yüzden bir arpa boyu ilerleyemiyoruz ya. Santral da bunları engellemiyor ya. Tımarhaneye direkt hat çektirelim o zaman.”

      “Alışmalısın,” dedi Melander, sakince rehberi alıp kapattı ve yandaki odaya gitti.

      Tükenmez kalemini temizlemeyi bitiren Gunvald Larsson kâğıdı buruşturup çöpe fırlattı. Kapının yanındaki bavula ekşi ekşi bakıp, “Sen nereye?” diye sordu.

      “İki günlüğüne Motala’ya gidiyorum,” diye cevap verdi Martin Beck. “Orada bir şeye bakmam lazım.”

      “Bir hafta içerisinde dönmüş ol. Ama Kollberg bugün evde olacak. Yarından itibaren burada nöbette. O yüzden endişe etmene gerek yok.”

      “Endişe etmiyorum.”

      “Bu arada, şu gasp işi…”

      “Evet?”

      “Neyse, önemli değil.”

      “İki kere daha yaparsa onu yakalayacağız,” dedi Melander bitişikteki odadan.

      “Aynen,” dedi Martin Beck. “Hoşça kal.”

      “Hoşça kal,” diye cevap verdi Gunvald Larsson.

      3

      Martin Beck trenin kalkış saatinden on dokuz dakika önce Merkez İstasyon’a vardı ve iki telefon görüşmesi yaparak aradaki zamanı doldurmaya karar verdi.

      Önce ev.

      “Sen yola çıkmadın mı hâlâ?” diye sordu karısı.

      Martin Beck cevabı belli bu soruyu duymazdan gelip yalnızca şöyle dedi:

      “Palace adlı bir otelde kalıyor olacağım. Bilmen iyi olur diye düşündüm.”

      “Ne kadar yoksun?”

      “Bir hafta.”

      “Bu kadar net nereden biliyorsun?”

      İyi bir soruydu. Kesinlikle aptal değil, diye düşündü Martin Beck.

      “Çocuklara sevgilerimi ilet,” dedi, bir saniye sonra da, “sen de kendine iyi bak,” diye ekledi.

      “Teşekkürler,” dedi karısı soğuk bir ifadeyle.

      Martin Beck telefonu kapattı, pantolonunun cebinden bir bozukluk daha çıkardı. Telefon kulübelerinin önünde kuyruk vardı ve en yakınındaki insanların ters bakışları arasında bozuk parayı deliğe sokup güney polis merkezini aradı. Kollberg’in hatta bağlanması yaklaşık bir dakika sürdü.

      “Ben Beck. Döndün mü diye merak ettim.”

      “Ne düşüncelisin,” dedi Kollberg. “Sen hâlâ burada mısın?”

      “Gun nasıl?”

      “İyi. Balina gibi oldu.”

      Gun, Kollberg’in karısıydı; ağustos sonunda doğum yapacaktı.

      “Bir hafta sonra döneceğim.”

      “Ben de öyle düşündüm. Ben o zamana dek burada görevde olmayacağım.” Bir sessizlik oldu, ardından Kollberg, “Hayırdır, Motala’ya ne için gidiyorsun?” diye sordu.

      “Şu arkadaş…”

      “Hangi arkadaş?”

      “İki gece önce yanarak ölen şu eskici. Sen duymadın

Скачать книгу