Polis Katili. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Polis Katili - Пер Валё страница 13

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Polis Katili - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

Beck birden sustu. Bayağı aptalca bir soruydu.

      “Ve onu ben öldürseydim, cesedini ne yapardım? Bunu ben de düşündüm. Ama çok fazla ihtimal var. Bir sürü bataklık çukuru ve yıkık dökük ev. Barınaklar ve harabeler. Upuzun Baltık Denizi kıyısı, boş yazlık evler. Orman, çalılık, hendek, bir sürü yer olabilir.”

      “Orman mı?”

      “Evet, Börringe Gölü’nün orada. Polis eskiden doğu kıyısının oradaki bir açık alanda nişan yarışı düzenlerdi. 68’deki fırtınadan bu yana öyle bir karman çorman oldu ki tankla bile giremezsin içine. O yığıntıdan kurtulmak yüz yıl alır. Ayrıca… Bu arada torpidoda bir harita var.”

      Martin Beck haritayı çıkarıp açtı.

      “Şu anda Alstad’dayız, Route 101’den Malmö istikametinde ilerliyoruz. Oradan yönünü bulabilirsin.”

      “Bütün yol boyunca bu kadar yavaş sürmeyi mi planlıyorsun?”

      “Hayır. Tanrım! Tamamen dalmışım. Arkamızdaki sıkı herifleri kaybetmeyelim dedim.”

      Nöjd sağa doğru saptı. Yeşil araba takip etti.

      “Artık Anderslöv polis bölgesinden çıktık,” dedi. “Ama kısa süre sonra tekrar gireceğiz.”

      “Bir dakika önce ne diyecektin? Ayrıca… ne?”

      “Ah evet. Ayrıca, Sigbrit Mård’ın birisi tarafından arabayla alınmış olması genel kanı diyebilirim. Hatta böyle diyen bir tanık da var. Haritaya bakarsan, bu bölge içinden geçen üç ana yol göreceksin. Eski Ana Cadde, az önce ayrıldığımız; Route 10, Trelleborg’dan Ystad’a kadar deniz kıyısını takip ederek sonra ta Simrishamn’a kadar giden; ve son olarak da yeni Avrupa Route 14 otoyolu, Polonya’dan Ystad’a gelen feribotlara bağlanıp Malmö içinden geçerek Tanrı bilir nereye kadar uzuyor. Bunun da üstünde, ülkenin başka hiçbir yerinde dengi bulunmayan örümcek ağı gibi karışık arka yollarımız var.”

      “Anladım,” dedi Martin Beck.

      Doğruya doğru, araba tutmaya başlamıştı.

      Yine de bu onu içinden geçtikleri araziyi incelemekten alıkoymamıştı. Daha önce ülkenin bu kısımlarında hiç bulunmamıştı ve eski Edvard Persson filmlerinden hatırladıklarından öte bir bilgisi yoktu. Skåne düzlüklerinin kendine has tatlı bir güzelliği vardı. Burası nüfusu yoğun, kırsal bir cennet değildi, tek bir arazi parçasıydı ve kendi içinde bir uyum taşıyordu.

      Martin Beck birdenbire, kırsal kesimdeki koşullara dair genel şikâyetlerden bağımsız bir cümleyi hatırladı. “İsveç çürümüş bir ülke, ama çok güzel çürümüş bir ülke.” Birisi böyle demiş ya da yazmıştı ama Martin Beck kim olduğunu hatırlayamadı.

      Nöjd konuşmayı sürdürdü.

      “Anderslöv bölgesi biraz sıra dışıdır. Bürokrasiye gömülmediğimiz zamanlarda genelde trafikle uğraşırız. Mesela, devriye arabası yılda 75 bin kilometre yapar. Kasabada yaklaşık bin kişi, tüm bölgede ise belki on bin kişi yaşar. Ama yirmi iki kilometrelik plajımız var ve yazın nüfus otuz binleri geçer. Dolayısıyla yılın bu zamanı neden bu kadar çok binanın bomboş durduğunu anlayabilirsin. Şimdiye değin hep tanıdığımız insanları anlatıyorum, onları nerede bulacağımızı biliriz. Ama her dakika kontrol edemediğimiz bir beş bin, altı bin kişinin daha olduğunu tahmin ediyorum, eski evlerde ya da karavanlarda yaşayan, sonra taşınıp yerlerine gelen başka insanlar.”

      Martin Beck sıra dışı derecede güzel, bembeyaz kireç boyalı bir kiliseye baktı. Nöjd bakışını takip etti.

      “Dalköpinge,” dedi. “Kartpostal güzelliğinde kiliselere ilgi duyuyorsan, sana en az otuz tane bulurum. Bütün bölge çapında tabii.”

      Sahil yoluna geldiler ve doğuya doğru döndüler. Deniz sakin ve grimsi maviydi. Ufukta yük gemileri duruyordu.

      “Demek istediğim, eğer Sigbrit ölmüşse, olabileceği bir sürü farklı nokta var. Eğer birisi onu arabayla gezdirdiyse, Folke ya da bir başkası, o zaman bu bölgede bile olmama ihtimali çok yüksek. Bu durumda da binlerce olasılık daha eklenir.”

      Sahil manzarasına doğru bakış attı. “Muhteşem, değil mi?”

      Memleketiyle gurur duyduğu belliydi.

      Haksız sayılmaz, diye içinden geçirdi Martin Beck.

      Smygehuk’u geçtiler.

      Yeşil Fiat ise sadık bir şekilde hâlâ peşlerindeydi.

      “Smygehamn,” dedi Nöjd. “Benim zamanımda buraya Doğu Torp denirdi.”

      Köyler birbirine yakın kurulmuştu. Beddingestradn. Skateholm. Kısmen sahil evlerine dönüştürülmüş, balıkçı köyleriydi buralar ama hâlâ güzellerdi. Yüksek binalar ya da pahalı oteller yoktu.

      “Skateholm,” dedi Nöjd. “Benim mıntıkam burada sona eriyor. Artık Ystad Bölgesi’ne giriyoruz. Seni Abbekås’a götüreyim. Burası Dybeck. Bataklık ve sefalet. Tüm sahilin en kötü kısmı. Belki de kadın orada çamurların arasında bir yerde. Tamam, burası Abbekås.”

      Nöjd köyün içinden arabayla yavaş yavaş geçti.

      “Evet, burada yaşıyordu işte,” dedi. “Kadınlardan vazgeçmeme sebep olan kadın. Limana bakmak ister misin?”

      Martin Beck cevap verme zahmetine girmedi.

      Oturup balıkçılık anılarını anlatmak için bankları ve denizci keplerini takmış, birkaç yaşlı adamı olan küçük bir limandı. Üç balıkçı teknesi. Balık sandıkları istiflenmişti ve birkaç balıkçı ağı kurumaya asılmıştı.

      Arabadan inip iki ayrı iskele babasına oturdular. Suyun kırıldığı noktanın üstünde martılar çığlık atıyordu.

      Yeşil Fiat yirmi metre ötede durdu. İki adam ön koltuktan kalkmadılar.

      “Onları tanıyor musun?” dedi Martin Beck.

      “Hayır,” dedi Nöjd. “Gazeteciler sanırım. Bir şey istiyorlarsa, buraya gelip konuşabilirler. Orada öylece oturup izlemek çok sıkıcı olur.”

      Martin Beck hiçbir şey demedi. O gittikçe yaşlanıyor, muhabirler de gittikçe gençleşiyordu. İlişkileri her yıl kötüye gidiyordu. Ayrıca polisler artık eskisi kadar popüler değildi, eskiden popüler olduklarını varsayarsak yani. Şahsen Martin Beck mesleğinden utanç duyma gereği hissetmiyordu ama birçok adamın utandığını biliyordu ve utanması gereken daha pek çok da adam tanıyordu.

      “Ben ve kadınlar hakkındaki çıkarımın neydi?” diye sordu Nöjd.

      “Sigbrit Mård hakkında çok az şey bildiğimizi düşündüm. Dış görünüşünü ve nerede çalıştığını biliyoruz, hiç kimseye yük olmadığını biliyoruz. Boşanmış olduğunu, çocuğu olmadığını biliyoruz. Hepsi bu kadarcık. Kadının tam da birçok kadının, özellikle çocuğu

Скачать книгу