Polis Katili. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Polis Katili - Пер Валё страница 15

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Polis Katili - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

ukala. Ben gayet rahatımdır ama orada resmen tepem attı. Bunun için çok uğraşılması gerek.”

      “Geçimini nereden kazanıyor?”

      “Limhamn’da bir birahanesi var. Hep aynı hikâye. Ekvador’da mı, Venezuela’da mı ne, karaciğeri iflas edene kadar içmiş. Orada bir süre hastanede yatmış. Sonra şirketi onu eve postalamış. Temiz sağlık belgesi vermemişler, böylece bir daha gemide çalışamamış. Anderslöv’de karısının yanına taşınmış ama geçinememişler. Şişenin dibini görüp kadını dövmüş. Kadın yaka silkmiş, ondan kurtulmak istemiş. Ama adam istememiş. Yine de kadın boşanmayı başarmış.”

      “Nöjd, onun ayın 17’si için iyi bir mazereti olduğunu söyledi.”

      “Evet, sayılır. Alem yapmak için feribotla Kopenhag’a gitmiş. Ama çürük bir mazeret bu. Bence. Ön salonda oturduğunu iddia ediyor. Feribot bugünlerde on ikiye çeyrek kala kalkıyor, eskiden tam on ikide kalkardı. Adam salonda yalnız olduğunu ve garsonun akşamdan kalma olduğunu söyledi. Ekipten bir kişi içeride bozuk para atılan makineyle oynuyormuş sadece. Ben de genelde o vapura binerim. Garson, ki adı Sture, her zaman akşamdan kalmadır, göz altları torba torba. Ve aynı çalışan, genellikle orada dikilip makineye bir kronluk bozukluk atar.”

      Månsson içkisinden höpürdeterek bir yudum içti. Hep aynı şeyi içerdi, cin ve üzüm suyu aromalı soda karışımı. Bu bir Finlandiya-İsveç spesiyaliydi, Gripenberger adını pek tanınmayan bir memur ve asilzadeden almış.

      Malmö’de hava güzeldi. Şehir pek yaşanabilir bir yer değildi.

      “Bence Bertil Mård ile şahsen konuşmalısın,” dedi Månsson.

      Martin Beck başıyla onayladı.

      “Feribottaki tanık onun kimliğini teyit etti,” dedi Månsson. “Hafızana kazınıyor dış görünüşü. Tek sıkıntı, bu tür olaylar her gün yaşanıyor. Feribot buradan aynı saatte, genelde aynı yolcularla yola çıkıyor. Çalışanların, iki hafta sonra birisini hatırlamasına bel bağlayamazsın, doğru günü mü hatırlıyorlar, emin olamazsın. Sen adamla kendin bir konuş, bakalım sen ne düşüneceksin.”

      “Ama sen onu çoktan sorguya çektin, değil mi?”

      “Evet ve pek ikna olmadım.”

      “Arabası var mı?”

      “Evet. Batı Yakası’nda oturuyor, kolun uzunsa buradan bir taş atımı uzaklıkta. Mäster Johans Caddesi no 23. Anderslöv’e arabayla gitmesi yarım saatini alır. Aşağı yukarı.”

      “Bunu nereden çıkardın?”

      “Ara sıra gidip gelmiş sanki.”

      Martin Beck soruyu üstelemedi.

      Günlerden 3 Kasım Cumartesi’ydi ve yaz havası vardı. Aynı zamanda tatildi, Azizler Günü’ydü, ama Martin Beck, buna rağmen Kaptan Mård’ın huzurunu bozmayı planlıyordu. Adamın dindar olma ihtimali oldukça düşüktü.

      Kollberg’den hiç ses çıkmamıştı. Belki de Växjö’yü beğeneceği tutmuştu da bir gün orada takılmaya karar vermişti. İyi ama neresini beğenecekti ki? Belki de birisi yasa dışı kerevitlerle onu baştan çıkarmıştı. Elbette dondurulmuş kerevit artık bulunuyordu ama Kollberg kolay kolay kanmazdı. Hele hele kerevit konusunda.

      Rhea o sabah telefon edip neşesini yerine getirmişti. Her zamanki gibi. Bir yıl içinde Martin Beck’in hayatını değiştirmiş ve onu bir zamanlar sevdiği, ona iki çocuk ve çokça güzel anlar veren bir kadınla sürdürdüğü yirmi yıllık evlilikten daha fazla tatmin etmişti. Rahatlıkla sayabilirdi. Bu yüzden ‘vermek’ kötü bir kelimeydi. Bu işte birliktelerdi, değil mi? Evet, belki öyleydi ama Martin Beck hiçbir zaman karısıyla bu hissi yaşamamıştı.

      Rhea Nielsen ile her şey bambaşkaydı. Özgür ve açık bir ilişki yaşıyorlardı. Belki de fazla özgür ve fazla açıktı, arada bir Martin Beck böyle hissediyordu. Ama öncelikle ve hepsinden önemlisi, bu garip biçimde kusursuz kadına karşı olan sevgisini aşan bir birliktelik bilinci yaşıyordu. Onunla birlikte, daha önce hiç mümkün olmayan bir biçimde insanlarla sıkı fıkı olmaya başlamıştı. Rhea’nın Stockholm’deki binası diğer apartmanlardan oldukça farklıydı. Buraya komün de diyebilirdiniz, ancak bu hafife alınmış terimin garantilediği ama çoğunlukla hayali olan, negatif imaları barındırmıyordu. Komün hayatı yaşayan insanlar esrar içer, tavşan gibi sevişirdi. Günün geri kalanında bir sürü saçmalık geveler ve makrobiyotik gıdalar yerlerdi, kimse çalışmaz, günlük yaşarlardı. Komün üyeleri genelde kendilerini hain bir toplum sisteminin kurbanları gibi görürdü. Genellikle LSD alır, uçabildiklerini sanır ya da uçlara erişebilmek için arkadaşlarının karnına sivri topuklarını batırır ya da intihar ederlerdi.

      Martin Beck yakın zamana kadar komünler hakkında bunları düşünüyordu, en azından zaman zaman ve kısmen. Bu düşüncenin altında kesinlikle bir doğruluk payı vardı.

      Martin Beck konumu sayesinde özel raporları okuma fırsatını yakalayabiliyordu. Raporların çoğu siyasiydi ve onları doğrudan gizli belgeler için açtığı gönderilecekler sepetine atıyordu, belgeler de orada temizlenmek üzere bir sonraki bürokrata aktarılmayı bekliyorlardı. Ama genelde kendi mesleğiyle bağlantılı gibi gözükenleri okuyordu. Mesela intihar, gittikçe ilgisini çeken bir konu başlığı olmaya başlamıştı ve bu konuda gizli yazılar artan bir sıklıkla ortaya çıkıyordu. Vaziyet hep aynıydı: İsveç, rapordan rapora artan bir farkla dünyaya öncülük ediyordu. (Emniyet Genel Müdürü’nün diğer bütün talimatlarında talep edildiği gibi bu bilgi de dışarı sızdırılmamalıydı.) Buna mukabil açıklama değişiyordu. Diğer ülkeler istatistik hilesi yapıyordu. Uzun süredir revaçta olan tutum Katolik ülkeleri hedef tahtasına koymaktı ama başpiskopos ve polis teşkilatının yüksek katlarındaki dini bütün polis müdürleri bu duruma itiraz etmişti. İstihbarat teşkilatı da itiraz ediyordu. Gerekçeleri papazları uzun süre casus olarak kullanamamalarıydı. İstihbaratın esrarengiz havaları, saklamaya çalıştıkları bilginin kesinlikle dışarı çıkacağı anlamına geldiğinden Emniyet Genel Müdürlüğü’nde rahat bir nefes alındı. Dedikodulara göre Emniyet Genel Müdürü’nün kendisi İsveçli papazlara karşı kuşkularını dile getirmişti. Bunlardan bir kısmı Kızıllar tarafından örgütlenmişti. Papazların İsveçli komünistleri ispiyonlaması ya da Sovyetlere karşı kararlı bir tutum alması düşünülemezdi.

      Ancak bu her zamanki gibi öylesine bir söylenti. Dışarı çıt çıkmasın der insan bazen şakayla. Ancak sadık ezberciler kalıbı değiştirmezdi. Dışarı çıt çıkmayacak, o kadar.

      Hepsi buydu.

      En sonuncu intihar manifestosunun dikkat çekici noktaları şunlardı: Kendini vuran ya da Väster Köprüsü’nden atlayan çoğu kişi aslında bir güzel kafaları çekip sarhoş olduğundan, üstüne de bir şişe uyku hapı içtiğinden ölüyordu ve bunlar kazara zehirlenme olarak adlandırılıyor ya da tamamen istatistiklerden çıkarılıyordu, bu da çok hayırlı oluyordu.

      Martin Beck bu konuları çok düşünüyordu.

      Månsson, Gripenberger’ine biraz üzüm suyu döktü. Bir süredir konuşmamıştı ve kılık kıyafetinden anlaşıldığı kadarıyla da bir yere gitmeyi

Скачать книгу