Riga'nın Köpekleri. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Riga'nın Köpekleri - Хеннинг Манкелль страница 5
“İkisi de vurularak öldürülmüş,” dedi. “Yakın mesafeden, kalbe ateş edilmiş. Ölüm nedenlerinin bu olduğunu düşünüyorum.”
“En kısa zamanda raporunu okumak istiyorum,” dedi Wallander. “Ölüm zamanına ilişkin bir şey söyleyebilir misin?”
Mörth başını iki yana salladı.
“Hayır,” dedi. “Ama bu da sorunun yanıtı olabilir.”
“Anlayamadım?”
“Uzunca bir süre önce öldürülmüş olabilirler. Bu yüzden de ne zaman öldürüldüklerini tam olarak saptamamız zorlaşıyor.”
“İki gün önce mi? Üç gün? Bir hafta?”
“Bunu yanıtlayamam,” diye karşılık verdi Mörth. “Ayrıca bir tahminde de bulunmak istemiyorum.”
Patolog laboratuvara geçti. Wallander ceketini çıkarıp bir çift plastik eldiveni eline geçirdi. Ardından da eski model bir mutfak eviyesine benzeyen bir şeyin üstünde duran cesetlere ait giysileri incelemeye başladı.
Takım elbiselerden biri İngiliz, diğeriyse Belçika malıydı. Ayakkabılar İtalyan malıydı. Wallander bunların çok pahalı olduklarını düşündü. Gömlekler, kravatlar, iç çamaşırları da oldukça pahalı ve kaliteliydi.
Wallander giysileri ikinci kez inceledikten sonra daha farklı bir şey bulamayacağını fark etmişti. Bu iki adam büyük olasılıkla varlıklı kişilerdi. Peki, ama cüzdanları neredeydi? Alyansları? Saatleri? İşin en ilginç yanı da adamlar vurulduğunda üstlerinde ceketleri yokmuş. Cekette ne bir delik ne de barut izi vardı.
Wallander olay ânını zihninde canlandırmaya çalıştı. Biri bu iki adamı kalbinden vurmuştu. Vurduktan sonra da cesetleri kurtarma botuna koymadan önce ceketlerini giydirmişti. Peki ama neden?
Bir kez daha giysileri inceledi. Gözümden kaçırdığım bir şey olmalı, diye geçirdi içinden. Rydberg, bana yardım et. Ne var ki Rydberg’in söyleyecek bir şeyi yoktu.
Wallander emniyete geri döndü. Otopsinin zaman alacağını ve ertesi günden önce de raporu alamayacağını biliyordu. Odasına geri döndüğünde masasının üstünde Björk’ün, Interpol’e haber vermek için bir iki gün daha beklemelerini söylediği notunu gördü. Birden öfkelendiğini fark etti, Björk’ün bu tedbirli yaklaşımlarına artık sinirlenmeye başlamıştı.
Altıda yapılan toplantı kısa sürmüştü. Martinson kurtarma botundaki adamlara ilişkin herhangi bir kayıp ihbarı bulamamıştı. Svedberg, Ystad Emniyet Müdürlüğü’nden yasal bir talep geldiği anda yardım etmeye söz veren Norrköping’deki meteorolojiden biriyle uzun süre görüşmüştü.
Wallander onlara zaten bildikleri bir şeyi söyledi; patolog, iki adamın da öldürüldüğünü onaylamıştı. Svedberg’le Martinson’dan katilin adamları öldürdükten sonra neden onlara ceketlerini giydirdiğini düşünmelerini istedi.
“Birkaç saat daha devam edelim,” dedi Wallander. “Elinizde başka bir dava varsa bir kenara koyun ya da başka birine verin. Bu zor bir dava. Yarın ilk iş daha fazla adama ihtiyacımız olduğunu söyleyeceğim.”
Wallander odasında yalnız kaldığında haritayı bir kez daha masasının üstüne serdi. İşaret parmağıyla Mossby Strand’a dek uzanan kıyı şeridini izledi. Bot uzaklardan gelmiş olmalı, diye geçirdi içinden. Ya da çok yakınlardan. Akıntı yüzünden ileriye ve geriye sürüklenmiş de olabilir.
Telefon çaldı. Bir an için telefona yanıt vermemeyi düşündü, saat geç olmuştu, eve gidip olanları sakin bir şekilde yeniden gözden geçirmek istiyordu. Ama yine de ahizeyi kaldırdı. Arayan Mörth’dü.
“Bitti mi?” diye sordu Wallander hayretle.
“Hayır,” diye karşılık verdi Mörth. “Ama önemli olduğunu düşündüğüm bir şey var. Sana şimdi söyleyeceğim.”
Wallander nefesini tuttu.
“Adamlar İsveçli değil,” dedi Mörth. “Ya da en azından İsveç’te doğmamışlar.”
“Bunu nasıl anladın?”
“Dişlerine baktım,” dedi Mörth. “Dişlerindeki dolguların İsveçli dişçilerin işi olmadığını saptadım. Rus dişçileri olabilir.”
“Rus mu?”
“Evet. Rus dişçileri. Ya da Doğu Bloku’ndaki ülkelerden birinin dişçileri… Onlar bizlerden farklı yöntemler kullanıyorlar.”
“Bundan emin misin?”
“Olmasaydım seni aramazdım,” dedi Mörth. Wallander onun kızdığını fark etti.
“Sana inanıyorum,” diye ekledi telaşla.
“Başka bir şey daha var,” diye sürdürdü konuşmasını Mörth. “En az bunun kadar önemli olabilecek bir şey. Belki saçma olduğunu düşüneceksin, ama bu adamların vurulduklarına sevinmiş olabileceklerini düşünüyorum. Çünkü ölmeden önce onlara işkence yapılmış. Bedenlerinde yanıklar var. Derileri soyulmuş, tırnakları sökülmüş.”
Wallander’in ağzı bir karış açık kaldı.
“Orada mısın?” diye sordu Mörth.
“Evet,” dedi Wallander. “Buradayım. Söylediklerini algılamaya çalışıyorum.”
“İşkence edildiğine eminim.”
“Emin olduğunun farkındayım. Ama bu alışılmışın dışında bir şey!”
“İşte ben de zaten seni bu yüzden aradım.”
“En doğrusunu yaptın,” dedi Wallander.
“Ayrıntılı raporu yarın sana göndereceğim,” dedi Mörth. “Laboratuvar sonuçları biraz zaman alabilir.”
Telefonu kapattı. Wallander kantine gitti. İçerisi boştu. Kahve makinesindeki son kahveyi fincanına doldurdu ve masalardan birine geçip oturdu.
Ruslar? İşkence edilmiş iki adam? Doğu Bloku’ndan? Rydberg bile bunun zor ve uzun zaman alabilecek bir soruşturma olduğunu düşünürdü. Arabasına binip evine doğru yola koyulduğunda saat 19.30 olmuştu. Rüzgâr durmuş ve hava iyice soğumuştu.
3
Gece 02.00 civarında Wallander göğsünde yoğun bir ağrıyla uyandı. Ölmek üzere olduğunu hissetti. Polisliğin getirdiği yoğun stres sonunda etkisini göstermişti. Mesleğinin bedelini ödüyordu. Utanç ve çaresizlik içinde kıpırdamadan karanlıkta yattı. Yaşamını