Riga'nın Köpekleri. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Riga'nın Köpekleri - Хеннинг Манкелль страница 7
“Başka bir şey var mı?”
“Evet. Adamlardan birinin kolunda bir dövme var. Süvari kılıcına benziyor. Bir tür Türk palası gibi bir şey.”
“Anlayamadım. Ne gibi bir şey dedin?”
“Kılıç. Benim gibi bir patoloğun artık tarihe karışmış bir silah konusunda uzman olmasını bekleyemezsin.”
“Dövmede yazı var mı?”
“Anlayamadım?”
“Dövmelerde genellikle bir şeyler yazılır. Bir kadın ya da yer adı gibi.”
“Hayır, yazı yoktu.”
“Başka?”
“Şimdilik bu kadar.”
“Tamam, teşekkür ederim.”
“Rica ederim.”
Wallander telefonu kapattıktan sonra kahvesini alarak Björk’ü görmeye gitti. Martinson’la Svedberg’in odalarının kapıları açıktı ama ikisi de içeride değildi. Telefonda konuşan Björk’ün konuşmasını bitirmesini beklerken oturup kahvesini içti. Björk sinirli bir ses tonuyla bir şeyler söyledikten sonra ahizeyi sert bir şekilde yerine koyunca Wallander boş bulunup sıçradı.
“Bu duyduğum en saçma şey,” dedi Björk. “Hâlâ direnmenin ne anlamı var?”
“Güzel bir soru,” dedi Wallander. “Ama neden söz ettiğini anlamadım.”
Björk öfkeden titriyordu. Wallander onu daha önce hiç böyle sinirli görmemişti.
“Ne oldu?” diye sordu.
Björk başını çevirip ona baktı. “Bu konuda bir şey söylememem gerektiğini biliyorum ama söylemek zorundayım. Lenarp’taki yaşlı çifti öldüren o piç kurularından biri olan Lucia, geçen gün izinli olarak hapisten çıkmış. Geri dönmediğini söylememe gerek yok sanırım. Büyük olasılıkla çoktan buradan kaçıp gitmiştir. Onu bir daha asla yakalayamayacağız.”
Wallander duyduklarına inanamıyordu.
“İzin mi vermişler? İçeri gireli daha bir yıl bile olmamıştı. Bu ülkede tanık olduğumuz en vahşi ve acımasız cinayetlerden biriydi. Nasıl olur da ona izin verirler?”
“Annesinin cenazesine gidecekmiş.”
Wallander’in ağzı bir karış açık kalmıştı.
“Ama annesi on yıl önce ölmüştü! Çek polisinin bize yolladığı raporda okumuştum.”
“Kız kardeşi olduğunu söyleyen bir kadın hapishaneye gitmiş ve kardeşinin cenazeye katılması için görevlilere yalvarmış. Anlaşılan kimse belgeleri kontrol etme zahmetine girmemiş. Kadının elinde bir kâğıt varmış ve kâğıtta da cenaze töreninin Ängelholm’daki bir kilisede yapılacağı yazıyormuş. Bu kâğıdın sahte olduğu ortada! Bu ülkede hâlâ sahte cenaze töreni için sahte bir davetiye hazırlanabileceğini düşünemeyen bazı safların olduğu anlaşılıyor. Yanına bir gardiyan vererek törene gitmesine izin vermişler. Bu olay iki gün önce oluyor. Cenaze töreni olmadığı gibi, kız kardeşinin de olmadığı anlaşılmış daha sonra. Gardiyanı etkisiz hâle getirmişler, ellerini ve ayaklarını bağlayarak Jönköping yakınlarında bir ormana bırakmışlar. Daha da ileri giderek hapishane aracına binip Limhamn yolundan Kastrup Havaalanı’na gitmişler. Araba hâlâ havaalanında ama onlar ortada yok.”
“Akıl alır gibi değil,” dedi Wallander. “Onun gibi bir caniye kim izin verebilir?”
“Reklam panolarında yazdığı gibi: İsveç fantastik bir yerdir,” dedi Björk. “Bu iş midemi bulandırıyor.”
“Bunun sorumlusu kim? Ona izin veren kişinin içeri kapatılması gerekir. Böylesi bir şey nasıl olabilir?”
“Bu konuyla ilgileneceğim,” dedi Björk. “Ama oldu işte. Kuş kafesten uçtu.”
Wallander, Lenarp’ta vahşice katledilen yaşlı çifti düşündü. Hayal kırıklığı içinde Björk’e baktı.
“Ne yararı olacak?” diye sordu. “Madem hapishane yetkilileri tutuklulara izin veriyor, o zaman neden onları yakalamak için canımızı dişimize takıyoruz?”
Björk bu soruyu yanıtlamadı. Wallander ayağa kalkarak pencerenin önüne gitti.
“Daha ne kadar devam edebiliriz?” diye sordu.
“Etmek zorundayız,” diye karşılık verdi Björk. “Kurtarma botundaki o iki adam hakkında bildiklerini bana anlatacak mısın?”
Wallander ona tüm bildiklerini aktardı. Kendini son derece yorgun, bitkin ve üzgün hissediyordu. O konuşurken Björk de bazı notlar alıyordu.
“Ruslar,” dedi Wallander sözlerini tamamladığında. “Ya da Doğu Bloku’na ait ülkelerden birinden. Mörth bu konuda çok emin konuştu.”
“Dışişleri’yle bağlantı kursam iyi olacak,” dedi Björk. “Rus polisiyle ilişki kurmak onların işi. Ya da Polonya polisiyle. Veya Doğu Bloku’ndan diğer polislerle!”
“Onlar İsveç’te yaşayan Ruslar da olabilir,” dedi Wallander. “Ya da Almanya’da veya Danimarka’da!”
“Öyle olsa bile Rusların büyük bir bölümü hâlâ Sovyetler Birliği’nde,” dedi Björk. “Hiç zaman kaybetmeden Dışişleri’yle bağlantı kuracağım. Böylesi durumlarda ne yapılması gerektiğini onlar çok daha iyi bilir.”
“Cesetleri kurtarma botuna geri koyup sahil güvenlikten botu uluslararası sulara çıkarmasını isteyebiliriz,” dedi Wallander. “Sonra da rahat bir şekilde nefes alıp arkamıza yaslanabiliriz.”
Björk bu sözleri duymamış gibiydi.
“Kimliklerini saptamak için dışardan yardım almalıyız,” dedi. “Fotoğraflar, parmak izleri, giysiler.”
“Ve de dövme. Pala dövmesi.”
“Pala mı?”
“Evet, pala.”
Björk başını iki yana sallayarak telefona uzandı.
“Dur bir dakika,” dedi Wallander. Björk elini ahizeden çekti.
“Telefon eden adamı düşünüyorum da,” dedi Wallander. “Martinson’a göre adamın yerel bir aksanı varmış. Onu bulmalıyız.”
“Elimizde ipucu var mı?”
“Yok. Zaten ben de bu yüzden onu aradığımızı belirten yasal bir şey yapmak istiyorum. Bu, bir çağrı olabilir. Kırmızı kurtarma botunu görenlerin polisi aramalarını belirten bir ilan gibi.”
Björk onaylarcasına