Beyaz Aslan. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Beyaz Aslan - Хеннинг Манкелль страница 27
Katil o değil, diye geçirdi içinden Wallander. Louise Åkerblom’u öldürdüğü konusunda ısrar edecek olursam bir yere varamayız.
Ayağa kalktı.
“Burada bekle,” dedikten sonra odadan çıktı.
Toplantı odasında bir araya gelip Wallander’in anlattıklarını dinlediler.
“Anlattıklarını kontrol edelim,” dedi Wallander. “Ama dürüst olmam gerekirse, onun aradığımız adam olmadığını düşünüyorum. Şu anda tam olarak çıkmazdayız.”
“Bence çabuk karar veriyorsun,” dedi Björk. “Kadının cuma günü öldüğünden bile henüz emin değiliz. Stig Gustafson iskambil oynadığı arkadaşının yanından ayrıldıktan sonra Lomma’dan Krageholm’a gitmiş olabilir.”
“Sanmıyorum,” diye karşılık verdi Wallander. “Peki, Louise Åkerblom o saate kadar ne yaptı dersin? Telesekretere saat beşte evde olacağının notunu bırakmıştı, hatırlarsan. Buna inanmak zorundayız. Ne olduysa beşten önce olmuş olmalı.”
Kimse konuşmadı. Wallander çevresine bakındı.
“Savcıyla konuşmalıyım,” dedi. “Eğer kimsenin söyleyecek bir şeyi yoksa Stig Gustafson’u serbest bırakacağım.”
Kimse karşı çıkmadı. Wallander savcı odalarının bulunduğu, emniyetin diğer tarafına doğru gitti. Per Åkeson’un odasına girerek sorgulama raporunu sundu. Wallander bu odaya her girişinde odanın nasıl bu kadar dağınık olduğuna şaşardı. Kâğıtlar masanın ve sandalyelerin üstüne atılmış, çöp kutusu tepesine kadar dolu olurdu. Ama işin ilginç yanı, Per Åkeson bu dağınıklık ve karmaşa içerisinde hiçbir evrakı kaybetmezdi.
“Onu tutuklayamayız,” dedi savcı, Wallander sözünü bitirdiğinde. “Bana kalırsa sen ondan biraz çabuk kuşkulanmışsın.”
“Evet,” dedi Wallander. “Doğruyu söylemek gerekirse bu cinayeti onun işlediğini sanmıyorum.”
“Başka bir şey mi var?”
“Bilmiyorum,” dedi Wallander. “Kadını öldürmesi için bir kiralık katil tutup tutmadığını merak ediyoruz. Daha ileriye gitmeden önce bugün öğleden sonra geniş kapsamlı bir araştırma yapacağız. Ama peşine düşeceğimiz başka kimse yok. Şimdilik geniş kapsamlı araştırmayı sürdürmekle yetineceğiz. Gelişmelerden haberdar ederim.”
Per Åkeson başını evet dercesine sallayıp kaşlarını çatarak Wallander’e baktı.
“İyi uyuyamıyor musun?” diye sordu. “Ya da hiç mi uyumuyorsun? Bugünlerde aynada kendine baktın mı? Korkunç görünüyorsun!”
“Duygularımla kıyaslandığında görüntümün hiç önemi yok, inan bana,” dedi Wallander ayağa kalkarken.
Koridora çıktı, sorgu odasının kapısını açarak içeri girdi.
“Seni Lomma’ya geri götürecek bir araba ayarlayacağız,” dedi. “Ama yakında yine görüşeceğiz.”
“Özgür müyüm?” diye sordu Gustafson.
“Zaten özgürdün,” diye karşılık verdi Wallander. “Sorguya çekilmekle suçlanmak bir değildir.”
“Onu ben öldürmedim,” dedi Gustafson. “İnsan nasıl böyle bir şey yapar, doğrusu aklım almıyor.”
“Ciddi misin?” dedi Wallander. “Onu sürekli rahatsız eden bir kişi olarak böyle mi düşünüyorsun?”
Wallander, Gustafson’un yüzünde oluşan belli belirsiz tedirginlik ifadesini gördü. Bildiğimizi anladı, diye geçirdi içinden Wallander. Birlikte danışmaya gittiler, Wallander, Gustafson’u evine götürecek arabaya bindirdi. Onu bir daha görmeyeceğim, diye geçirdi içinden. Onu artık defterden silebiliriz.
Bir saatlik öğle yemeği arasından sonra yeniden toplantı odasında buluştular. Wallander yemeğe eve gitmişti.
“O sıradan hırsızlar nerede artık?” diye sordu Martinson iç çekerek. “Bu dava sanki bir öykü kitabından fırlamış gibi… Elimizde yalnızca kuyuya atılmış dindar bir kadının cesediyle bir de kesik parmak var…”
“Haklısın,” dedi Wallander. “Ne kadar istesek de o parmağı görmezden gelemiyoruz.”
“Kontrolden çıkmış, yarım kalan birçok konu var,” dedi Svedberg tedirginlikle kel kafasını kaşıyarak. “Elimizdekileri bir araya getirmek zorundayız. Ve bunu hemen şimdi yapmalıyız. Aksi hâlde yolumuz iyice tıkanacak.”
Wallander, Svedberg’in sözlerinde soruşturmayı yürütme tarzına yönelik örtük bir eleştiri sezdi. Bunun, şu aşamada bile, bütünüyle haksız olduğunu söyleyemezdi. Bir ize çok çabuk saplanıp kalmak riski her zaman vardı. Svedberg’in çizdiği tablo hissettiği şaşkınlığı çok iyi yansıtıyordu.
“Haklısın,” dedi Wallander. “Elimizdekilere bir bakalım. Louise Åkerblom öldürüldü. Tam olarak nerede olduğunu ve kimin yaptığını bilmiyoruz. Ama ne zaman öldürüldüğünü tahmin edebiliyoruz. Cesedi bulduğumuz yerden pek de uzak olmayan bir yerde bir ev havaya uçtu. Nyberg küllerin arasında bir telsiz alıcısının parçalarıyla kömür hâline gelmiş tabanca kabzası buldu. Tabanca Güney Afrika malı. Buna ek olarak evin dışındaki avluda kesik bir parmak bulduk. Daha sonra da Louise Åkerblom’un göle atılmış arabasını ortaya çıkardık. Bunları bu denli çabuk bulmamız bir rastlantıydı. Aynı rastlantı ceset için de geçerli. Kadının alnından vurulduğunu biliyoruz, tüm bunlar bir infazın söz konusu olduğu izlenimini veriyor. Bu toplantıya başlamadan önce hastaneyi aradım. Tecavüz yok. Yalnızca vurulmuş, o kadar.”
“Bu bilmeceyi çözmeliyiz,” dedi Martinson. “Daha fazla kanıta gerek var. Parmak, telsiz ve tabancayla ilgili bir şeyler bulmalıyız. Evle ilgilenen Varnämo’daki avukatla hemen bağlantı kurmalıyız. Evde birinin olduğu açıkça ortada.”
“Toplantıyı bitirmeden önce kimin ne yaptığını çözmeliyiz,” dedi Wallander. “Üzerinden geçmek istediğim iki mesele var.”
“Dinliyoruz,” dedi Björk.
“Louise Åkerblom’u kim vurmak istemiş olabilir?” dedi Wallander. “Kadının ırzına geçmek isteyen biri olabilir. Ne var ki adli tıbbın raporlarına göre tecavüz edilmemiş. Dövüldüğüne ilişkin bir kanıt da yok elimizde. Kadının tek bir düşmanı bile yok. Tüm bu verilerden yola çıktığımda bu cinayetin yanlışlıkla işlendiğini düşünüyorum. Louise Åkerblom başka birinin yerine öldürüldü. Bir diğer olasılık ise görmemesi ya da duymaması gereken bir şeylere tanık olduğu için bu cinayete kurban gitti.”
“Bu senaryoya şu ev uyuyor,” dedi Martinson. “Louise Åkerblom’un görmeye gittiği evin çok uzağında değildi. O evde kesinlikle bir şeyler oluyordu. Dediğin