Beyaz Aslan. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Beyaz Aslan - Хеннинг Манкелль страница 23

Beyaz Aslan - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

yapmalıyız, başkasına vermemeliyiz. Bizler başkalarına oranla görülmemesi gereken hemen her şeyi gördüğümüzden büyük olasılıkla bu görevi başkalarından daha iyi yerine getirebiliriz.”

      Kasabaya yaklaşırken bir şeylerin doğru olmadığı, anlaşılmaz bir boyuta yöneldiği duygusuna kapıldı; içinden bir ses tüm araştırmanın yanlış yolda olduğunu ve er ya da geç bunun bir açıklamasının ortaya çıkacağını söylüyordu. Martinson’la Svedberg’e de bu şekilde hissedip hissetmediklerini soracaktı. Kesik parmakla Louise Åkerblom’un kayboluşu ve sonra da öldürülüşü arasında bir bağlantı var mıydı? Yoksa bunlar rastlantı mıydı sadece?

      Birden bir başka olasılık yani birinin bu karışıklığı kasıtlı olarak yaratabileceği aklına geldi.

      Ama neden bu cinayet işlendi, diye sordu kendi kendine. Şu âna dek elimizdeki somut tek sebep karşılıksız aşk. Tamam ama, bu, cinayet nedeni olabilir miydi? Katilin soğukkanlılıkla arabayı gölün altına ve kadının cesedini de kuyunun dibine atmasına neden olabilir miydi aşk?

      Kim bilir, belki de; daha tek bir delil bile bulamadık, diye düşündü. Ya Stig Gustafson izlenmeye değer biri değilse, o zaman ne yapacağız?

      Birden aklına kelepçeler geldi. Louise Åkerblom’un sürekli gülümsemesini hatırladı. Bu mutlu aile artık paramparça olmuştu. Paramparça olan sadece imajları mıydı? Yoksa gerçekten mi paramparça olmuştu bu mutlu aile? Papaz Tureson arabaya bindi. Gözleri yaşlıydı. Wallander birden boğazına bir yumru tıkandığını hissetti.

      “Louise Åkerblom öldü,” dedi Wallander. “Cesedini Ystad’ın dışındaki boş bir evde bulduk. Bu konuda şimdilik daha fazla bir şey söyleyemem.”

      “Nasıl ölmüş?”

      Wallander yanıt vermeden bir süre düşündü.

      “Vurulmuş,” dedi.

      “Bu cinayeti kimin işlediğini öğrenmek istemem dışında bir sorum daha var,” dedi Papaz Tureson. “Ölmeden önce çok acı çekmiş mi?”

      “Bunu henüz bilmiyorum,” diye cevap verdi Wallander. “Ama acı çektiğini bilsem bile kocasına hiçbir şey hissetmeden, hemen öldüğünü söyleyeceğim.”

      Evin önünde durdular. Metodist kilisesinin önünde papazla buluşmaya giderken Wallander merkeze uğrayıp kendi arabasını almıştı. Åkerblom’ların evine polis aracıyla gitmek istememişti.

      Robert Åkerblom kapıyı hemen açtı. Bizi görmüş olmalı, diye geçirdi içinden Wallander. Gerçekten de sokakta duran her arabayı görmek için hemen en yakındaki pencereye koşuyordu son zamanlarda Robert Åkerblom.

      Konuklarını oturma odasına aldı. Wallander çocukların evde olup olmadıklarını anlamak istercesine kulak kabarttı. Ama evde olmadıkları anlaşılıyordu.

      “Karınızın öldüğünü söylemek zorundayım,” diye söze başladı Wallander. “Kasabanın dışında terk edilmiş bir evde bulduk onu. Öldürülmüş.”

      Robert Åkerblom ifadesiz bir yüzle ona baktı. Başka şeyler söylemesini bekler gibiydi.

      “Çok üzgünüm,” diye devam etti Wallander. “Ama bunu size söylemek zorundaydım. Cesedi teşhis etmeniz gerekecek. Bugün yapılması şart değil. Papaz Tureson da bunu yapabilir.”

      Åkerblom ifadesizce bakmaya devam etti.

      Wallander dikkatli bir sesle, “Kızlarınız evde mi?” diye sordu. “Bu durum onlar için çok zor olacak.”

      Yardım etmesini beklercesine Papaz Tureson’a döndü.

      “Elimizden geleni yapacağız,” dedi Tureson.

      Robert Åkerblom birden, “Haber verdiğiniz için teşekkür ederim,” dedi. “Tüm bu belirsizliklere dayanmak çok güçtü.”

      “Olayların bu şekilde gelişmesine çok üzüldüm,” dedi Wallander. “Hepimiz karınızın kaybolmasının basit bir açıklaması olmasını ümit ediyorduk.”

      “Kim öldürdü?” diye sordu Åkerblom.

      “Bilmiyoruz,” diye yanıtladı Wallander. “Ama inanın, öğrenmeden asla peşini bırakmayacağız.”

      “Öğrenemeyeceksiniz,” dedi Robert Åkerblom.

      Wallander şaşkınlıkla baktı.

      “Neden böyle düşünüyorsunuz?”

      “Kimse Louise’i öldürmek istememiştir de ondan,” dedi Åkerblom. “Onun için de suçluyu bulmanız olanaksız!”

      Wallander ne diyeceğini kestiremedi. Robert Åkerblom en büyük soruna parmak basmıştı.

      Birkaç dakika sonra ayağa kalktı. Papaz Tureson da onunla birlikte hole gitti.

      “Birkaç saat içinde tüm yakın akrabalarıyla bağlantı kurmanızı istiyorum,” dedi Wallander. “Onları bulamazsanız bana haber verin. Bu sırrı sonsuza dek saklayamayız.”

      “Anlıyorum,” diyerek başını salladı Tureson.

      Sonra da sesini alçalttı. “Stig Gustafson’u buldunuz mu?”

      “Hayır, arıyoruz,” dedi Wallander. “Yine de katilin o olduğundan emin değiliz.”

      “Başkası olabilir mi?”

      “Olabilir,” diye cevap verdi Wallander. “Ama ne yazık ki bu sorunuzu yanıtlayamam.”

      “Teknik nedenlerden ötürü mü?”

      “Evet.”

      Wallander, Tureson’un bir soru daha sormak istediğini görüyordu. “Evet,” dedi. “Sorun.”

      Papaz Tureson, Wallander’in bile güçlükle duyabileceği kadar alçalttı sesini. “Tecavüze uğramış mı?”

      “Henüz bunu da bilmiyoruz,” dedi Wallander. “Ama elbette bu da olanak dışı bir şey değil.”

      Wallander, Åkerblom’ların evinden ayrıldığında içinde açlık ve tedirginlik karışımı garip bir eziklik hissetti. Österleden karayolunun üstündeki hamburgercide durarak bir şeyler yemek için kendini zorladı. En son ne zaman yemek yediğini hatırlamıyordu bile. Sonra da hiç zaman kaybetmeden merkeze geri döndü. Kapıda kendisini karşılayan Svedberg, Björk’ün basın toplantısı yapmak zorunda kaldığını haber verdi. Wallander ’in Louise Åkerblom’un kocasına acı haberi verdiğini bildiğinden ve onu rahatsız etmek istemediğinden Martinson’dan kendisine yardım etmesini istemişti.

      “Haberi kimin sızdırdığını tahmin edebilir misin?” diye sordu.

      “Evet,” diye yanıtladı Wallander. “Peter Hansson?”

      “Hayır! Bir kez daha dene.”

      “Bizden biri mi?”

Скачать книгу