Beyaz Aslan. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Beyaz Aslan - Хеннинг Манкелль страница 5
“Cuma günü öğleden sonra aldığımız tek mesaj buydu,” dedi Robert Åkerblom.
İlk izlenimler, diye geçirdi içinden Wallander. Şimdi şu mesajı can kulağıyla dinle.
Selam! Krageholm’deki eve bakmaya gidiyorum. Sonra da eve geleceğim. Saat şimdi üçü çeyrek geçiyor. Beşte evde olurum.
Neşe dolu, diye düşündü Wallander. Kadının sesi mutlu ve canlı geliyor. Ne korkmuş ne de tedirgin olmuş bir hâli var.
“Bir kez daha dinlemek istiyorum,” dedi Wallander. “Ama önce sizin mesajınızı dinlemek istiyorum. Tabii silmediyseniz?”
Robert Åkerblom başını salladı, bantı başa sararak, düğmeye bastı.
Åkerblom Emlak Şirketi’ne hoş geldiniz. Şu anda size yanıt veremiyoruz. Ama pazartesi sabahı yine her zamanki gibi saat sekizde burada olacağız. Eğer mesaj bırakmak ya da faks göndermek istiyorsanız lütfen sinyal sesini bekleyiniz. Bizi aradığınız için teşekkür ederiz.
Wallander, Robert Åkerblom’un pek de rahat konuşmadığını sezinlemişti. Adamın sesi biraz gergindi.
Dikkatini yeniden Louise Åkerblom’a çevirdi ve genç kadının kocasına bandı yeniden başa sarmasını söyledi.
Wallander mesajı defalarca dinledi, sözcüklerin arkasından bir anlam çıkarmaya çalıştı. Bunların ne olabileceğine ilişkin bir fikri yoktu ama yine de denemekten yanaydı.
Aynı mesajı yaklaşık on kez dinledikten sonra artık yeter dercesine başını salladı.
“Bu kaseti yanıma alacağım,” dedi. “Merkezde sesi daha da netleştirip arka planda neler olduğunu anlamaya çalışacağız.”
Robert Åkerblom cihazın içinden küçük kaseti çıkararak Wallander’e uzattı.
“Eşinizin masasının çekmecelerine bakarken benim için bir şey yapmanızı rica edeceğim,” dedi Wallander. “Geçen cuma günü eşinizin yaptığı ya da yapmayı planladığı her şeyi yazmanızı istiyorum. Kiminle, nerede buluşacaktı? Sizce o göreceği eve hangi yoldan gitmişti? Buluşma saatini de yazın. Ayrıca Krageholm civarındaki eve ilişkin tüm ayrıntıları da yazmanızı istiyorum.”
“Bunları bilmiyorum ki,” dedi Robert Åkerblom.
Wallander ona şaşkınlıkla baktı.
“Evini satmak isteyen o kadınla Louise konuşmuştu,” diye açıkladı Robert Åkerblom. “Kadının verdiği açıklamaya göre bir harita çizdi ve onu da yanına alarak yola koyuldu. Ayrıntıları bugün dosyalayacaktı. Evi biz satmaya karar verirsek ya ben ya da o gidip evin fotoğraflarını çekecekti.
Wallander bir an bu söylenenleri kafasında tarttı.
“Bir başka deyişle, evin nerede olduğunu yalnızca Louise’in bildiğini söylüyorsunuz, öyle mi?”
Robert Åkerblom başını evet dercesine salladı.
“Evin sahibesi sizi ne zaman arayıp kararınızı öğrenecek dersiniz?” diye sürdürdü konuşmasını Wallander.
“Bugün arar diye düşünüyorum,” dedi Robert Åkerblom. “Zaten bu yüzden Louise evi cuma günü görmek istemişti. Ayrıntıları hafta sonu konuşacaktık.”
“O kadın aradığında mutlaka burada olmalısınız,” dedi Wallander.
“Eşinizin eve baktığını ama ne yazık ki bugün hasta olduğunu söyleyin ona. Sonra da adresini ve telefon numarasını alın. Hemen ardından da beni arayın.”
Robert Åkerblom anladığını belirten bir şekilde başını salladı. Sonra da oturarak Wallander’in istediği ayrıntıları yazmaya koyuldu.
Wallander masanın çekmecelerini açmaya başladı. Önemli olabilecek bir şey bulamadı. Çekmecelerin neredeyse hepsi bomboştu. Yeşil kaplı not defterini çıkararak sayfalarını karıştırdı. Bir dergiden kesilmiş hamburger tarifini gördü. Sonra da bir süre iki küçük kızın fotoğrafını inceledi.
Yerinden kalkarak mutfağa gitti. Mutfak duvarlarından birinde bir takvim, diğerinde de İncil’den bir alıntı asılıydı. Raflardan birinde açılmamış bir kahve kavanozu duruyordu. Diğerinde ise çeşitli çay poşetleri vardı. Buzdolabını açtı. Bir litre sütle biraz margarin vardı.
Kadının ses tonunu ve bıraktığı mesajı düşündü. Telefon ettiğinde arabanın durduğundan emindi. Kadının sesi dingindi. Ses tonundan, bir yandan da arabayı kullanmadığı anlaşılıyordu, aksi hâlde sesi titreyebilir ya da dalgın bir ifade söz konusu olabilirdi. Merkezde sesi netleştirdiklerinde haklı olduğu ortaya çıkacaktı. Ayrıca Louise Åkerblom kurallara uyan, dikkatli bir vatandaşa benziyordu, araba kullanırken telefonla konuşarak, ne kendisinin ne de başkalarının yaşamını tehlikeye atabilecek birine hiç benzemiyordu.
Bıraktığı nottaki saat doğruysa, diye geçirdi içinden Wallander, o zaman Skurup’ta olmalıydı. Bankadaki işini tamamlayıp Krageholm’e doğru yola çıkmak üzereydi. Ama yola çıkmadan önce kocasını aramak istemişti. Bankada her şeyin yolunda gitmesinden çok memnundu. Dahası o gün cumaydı ve işi bitmişti. Hava da çok güzeldi. Kendini mutlu hissetmemesi için bir nedeni yoktu.
Wallander bir kez daha genç kadının masasına gidip oturdu, masanın üstündeki ajandanın sayfalarını çevirmeye başladı. Robert Åkerblom, az önce kendisinden istenilen ayrıntıları yazıp bitirmişti, Wallander’e uzattı.
“Bir soru daha sormak istiyorum,” dedi Wallander. “Aslında bu bir soru değil ama çok önemli. Louise nasıl biridir?”
Sanki hiçbir şey olmamış gibi geçmiş zaman kullanmamaya özen gösteriyordu. Ama yine de Louise Åkerblom’un artık hayatta olmadığını düşünüyordu.
“Onu herkes sever,” dedi içtenlikle Robert Åkerblom. “Neşeli, esprili, insanlarla kolay iletişim kurabilen biridir. İş dünyasından pek hoşlanmaz. Para ya da karmaşık anlaşmalar söz konusu olduğunda hemen bir kenara çekilir ve bunlarla benim ilgilenmemi ister. Çok hassastır ve kolay üzülür. İnsanların acı çekmesine dayanamaz.”
“Dikkat çeken bir özelliği var mı?”
“Dikkat çeken mi?”
“Hepimizin dikkat çeken bir tarafı vardır,” dedi Wallander.
Robert Åkerblom bir an için düşündü.
“Aklıma gelmiyor,” diye cevap verdi.
Wallander başını sallayarak ayağa kalktı. On ikiye çeyrek vardı. Amiri Björk öğle yemeği için evine gitmeden önce onunla konuşmak istiyordu.
“Sizi bugün öğleden sonra ararım,” dedi. “Endişelenmemeye çalışın. Unutmuş olabileceğiniz bir şey, bilmem gerektiğini düşündüğünüz herhangi bir şey aklınıza