Beyaz Aslan. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Beyaz Aslan - Хеннинг Манкелль страница 7
“Geçen cuma günü öğleden sonra olanları öğrenmek istiyorum,” diye yanıtladı Wallander. “Tüm ayrıntılarıyla. Saat kaçta, ne dedi, ne yaptı? Ayrıca evi satan ve alan kişilerin de adlarını istiyorum, onlarla da görüşmem gerekebilir. Louise Åkerblom’u daha önceden tanır mıydınız?”
“Onunla defalarca karşılaştım,” diye cevapladı Moberg. “Dört alım satım işlemini birlikte yaptık.”
“Bana geçen cuma gününden söz edin.”
Müdür yardımcısı ceketinin iç cebinden not defterini çıkardı.
“Randevumuz ikiyi çeyrek geçeydi,” dedi. “Louise Åkerblom toplantı saatinden birkaç dakika önce geldi. Havanın güzelliğinden söz ettik.”
“Gergin ya da endişeli bir hâli var mıydı?” diye sordu Wallander.
Moberg cevap vermeden kısa bir süre düşündü. “Hayır,” dedi. “Aksine çok mutlu görünüyordu. Daha önce onun genellikle sinirli biri olduğunu düşünürdüm ama cuma günü kesinlikle öyle değildi.”
Wallander başını sallayarak anlatmayı sürdürmesini belirtti.
“Daha sonra da müşteriler geldi. Nilson adında genç bir çift. Sövde’de ölen mal sahibinin temsilcisi… Bu toplantı odasında oturduk ve tüm işlemi gözden geçirdik. Alışılmışın dışında bir şey yoktu. Tüm evrak ve belgeler yasalara uygundu. Tapu, ipotek senedi, borç formları… İşlemler fazla sürmedi. Ayrılırken herhâlde birbirimize iyi hafta sonları dilemişizdir ama bunu tam olarak hatırlayamıyorum.”
“Louise Åkerblom telaşlı mıydı?” diye sordu Wallander.
Müdür yardımcısı bir an için düşündü.
“Olabilir,” dedi. “Evet, galiba. Emin değilim. Ama emin olduğum başka bir şey var.”
“Ne?”
“Doğruca arabasına gitmedi.”
Moberg küçük park alanına bakan pencereyi işaret etti.
“Bu park alanı banka müşterilerine ayrılmıştır,” diye sürdürdü konuşmasını müdür yardımcısı. “Geldiğinde arabasını oraya park ettiğini görmüştüm. Bankadan ayrıldığında ben hâlâ bu odada telefonla konuşuyordum. Buradan her şeyi görebiliyorum. Arabasına bindiğinde eğer yanlış hatırlamıyorsam elinde bir torba vardı. Evrak çantasının dışında, demek istiyorum.”
“Torba mı?” diye sordu Wallander. “Neye benziyordu?”
Moberg omuz silkti.
“Torba neye benzer ki?” dedi müdür yardımcısı. “Plastik değildi, kâğıttı galiba.”
“Sonra da arabasına binip gitti, öyle mi?”
“Gitmeden önce arabasından telefon etti.”
Kocasına, diye geçirdi içinden Wallander. Şimdiye değin her şey birbirine uyuyordu.
“O sırada saat üçü biraz geçiyordu,” dedi Moberg. “Üç buçukta başka bir toplantım daha vardı ve hazırlanmam gerekiyordu. Telefon konuşmam biraz uzun sürmüştü.”
“Ne zaman gittiğini görebildiniz mi?”
“Hayır, kendi odama dönmüştüm.”
“Demek onu son gördüğünüzde araba telefonundan konuşuyordu?”
Moberg evet dercesine başını salladı.
“Arabası ne markaydı?”
“Araba konusunda iyi olduğum söylenemez,” dedi müdür yardımcısı. “Ama koyu renkti. Galiba lacivertti.”
Wallander not defterini kapattı.
“Eğer aklınıza bir şey gelirse beni hemen arayın,” dedi. “Küçük bir ayrıntı bile çok önemli olabilir.”
Wallander alıcı ve satıcının adlarını ve telefon numaralarını yazdıktan sonra bankadan ayrıldı. Ön kapıdan dışarı çıktıktan sonra meydanda bir an durdu.
Kese kâğıdı, dedi kendi kendine. Fırıncılar kese kâğıdı kullanırlar.
Tren yoluna paralel yolda bir fırın olduğunu hatırladı. Karşıya geçerek sola döndü.
Tezgâhtaki genç kız cuma günü de orada çalışıyordu ama Wallander’in gösterdiği Louise Åkerblom’un resmine baktığında onu hatırlamadığını söyledi.
“Diğer fırına gitmiş olmalı,” dedi satıcı kız.
“O nerede?”
Genç kız yeri tarif edince Wallander bu fırının bankaya çok yakın olduğunu gördü. Fırından içeri girer girmez yaşlıca bir kadın ona ne almak istediğini sordu. Wallander kadına kimliğini göstererek Louise Åkerblom’un fotoğrafını uzattı.
“Acaba bu fotoğraftaki kadını tanıyor musunuz?” diye sordu. “Geçen cuma günü büyük bir olasılıkla saat üç civarında sizden alışveriş yaptı.”
Yaşlı kadın resmi daha iyi görebilmek için gözlüklerini taktı.
“Bir şey mi oldu?” diye sordu merakla. “Kim bu kadın?”
Wallander kibar bir sesle, “Lütfen bana onu daha önce görüp görmediğinizi söyleyin,” dedi.
Kadın başını evet dercesine salladı.
“Onu hatırlıyorum,” dedi. “Galiba pasta almıştı. Evet, şimdi daha iyi hatırladım. Napolyon pastayla ekmek almıştı.”
Wallander bir an için düşündü.
“Kaç tane pasta aldı?” diye sordu.
“Dört. Pastaları kutuya koyacaktım ama buna gerek olmadığını, kese kâğıdının yeterli olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Acelesi var gibiydi.”
Wallander başını salladı.
“Dükkândan çıktıktan sonra nereye gittiğini gördünüz mü?”
“Hayır. O sırada başka müşteriler vardı.”
“Teşekkür ederim,” dedi Wallander. “Çok yardımcı oldunuz.”
“Ne oldu?” diye sordu kadın.
“Hiçbir şey,” diye cevap verdi Wallander. “Her zamanki sıradan sorular.”
Fırından çıkarak, Louise Åkerblom’un arabasını park ettiği, bankanın arkasındaki otoparka doğru gitti.
Fazla