Beşinci Kadın. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Beşinci Kadın - Хеннинг Манкелль страница 27
“Pazartesi basın toplantısı yapacağız. Bu toplantıya kadar da size söyleyecek bir şeyimiz yok.”
“Ama ceset uçları sivriltilmiş çelik borulara sokulu bulunmuş, değil mi?”
Wallander hayretle baktı.
“Sana bunu kim söyledi?”
“İş arkadaşlarından biri.”
“Bir yanlış anlama söz konusu olmalı. Çelik boru falan yoktu.”
“Ama kazığa sokularak öldürüldü, değil mi?”
“Evet.”
“Skåne’de işkence hendekleri kazılıyor, anlaşılan.”
“Bunlar senin kendi sözlerin, kesinlikle benim değil.”
“Senin sözlerin ne o zaman?”
“Pazartesi basın toplantısı yapacağız.”
Gazeteci başını salladı.
“Bana bir şeyler söylemek zorundasın.”
“Bu soruşturmanın hâlâ çok başındayız. Bir cinayet işlendiğini onaylıyoruz ama elimizde hiçbir ipucu yok.”
“Hiç mi yok?”
“Başka yorum yok.”
Gazeteci sonunda pes etti. Wallander onun kendisini doğru yorumlayacağını biliyordu. Yalan yanlış şeyler yazmayan ender gazetecilerden biriydi.
Olay yeri hâlâ polis kordonu altındaydı. Kulenin yanında bir polis vardı. Bu, büyük olasılıkla cinayet yerinde nöbet tutan polislerden biriydi. Wallander polise doğru gitmeye hazırlanırken evin kapısı açıldı ve Nyberg ayaklarında galoşlarla dışarı çıktı.
“Seni pencereden gördüm,” dedi.
Nyberg’in o sabah keyfi yerindeydi. Bu da herkes için iyi haberdi.
“İncelemeni istediğim bir şey var,” dedi Wallander içeri girerken. “Şuna bir bak.”
“Bunun Eriksson’la bir ilgisi var mı?”
“Hayır yok ama Runfeldt’le, çiçekçiyle ilgisi var.”
Wallander kutuyu masaya koydu. Nyberg masanın üstündeki şiiri bir kenara iterek kutuya yer açtı. O da Martinson gibi aynı şeyleri söylemişti. Bu kesinlikle gizli bir dinleme cihazıydı ve en gelişmişlerinden biriydi. Nyberg imalatçının yerini bulmak için gözlüğünü taktı.
“Singapur yazıyor ama büyük olasılıkla başka bir yerde imal edilmiştir.”
“Nerede?”
“Amerika ya da İsrail olabilir.”
“O zaman neden üstünde Singapur yazsın?”
“Bu tür imalatçıların bazıları mümkün oldukça kimliklerini gizlemek ister. Bir şekilde uluslararası silah ticaretine adları karışmıştır ve çok gerekmedikçe de birbirlerini asla ele vermezler. Cihazın parçaları farklı farklı ülkelerde imal edilmiş olabilir. Parçaların bir araya getirilmesi de farklı bir yerde gerçekleştirilir ve yine farklı bir ülke de malın imal edildiği ülke olarak kendi mührünü basabilir.”
“Bununla ne yapılır?” diye sordu Wallander.
“Bir evi ya da bir arabayı dinleyebilirsin.”
Wallander başını iki yana salladı.
“Runfeldt bir çiçekçi. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duysun?”
“Bulduğunda bu soruyu ona sorarsın,” dedi Nyberg.
Sonra da cihazı masadaki kutusuna yerleştirdi. Burnunu çekti. Kötü üşütmüştü.
“Kendini bu kadar yorma,” dedi Wallander. “Evine git ve biraz dinlen.”
“Yağmurun altında çalışmaktan hastalandım. Skåne’nin hava koşullarına göre açık yerlerde çalışabilmemiz için neden doğru dürüst bir çadırımız yok, anlayamıyorum.”
“Svensk Polis dergisine bu meseleyle ilgili bir yazı yaz,” dedi Wallander.
“Yazı yazacak zamanı nereden bulacağım?”
Bu sorusu yanıtsız kalmıştı. Birlikte evi dolaşmaya başladılar.
“Henüz olağan dışı bir şey bulamadım,” dedi Nyberg. “En azından şimdilik ama evde birçok kuytu yer var.”
“Bir süre burada olacağım,” dedi Wallander. “Düşünmek istiyorum.” Nyberg adli tıp teknisyenlerinin yanına gitti. Wallander pencere kenarına oturdu.
Büyük odaya dikkatle baktı. Ne tür bir insan ağaçkakanlarla ilgili şiirler yazardı? Holger Eriksson’un yazdığı şiiri bir kez daha okudu. Bazı mısraları gerçekten de çok güzeldi. Wallander öğrencilik yıllarında kız arkadaşlarının anı defterlerine şiirler yazardı ama şiir kitabı okumaktan da hiç hoşlanmazdı. Linda çocukluğunda evlerinde çok az kitap olmasından sürekli şikâyet ederdi, Wallander de kızına hak verirdi. Gözlerini duvarlarda gezdirdi. Seksen yaşında, oldukça varlıklı bir galerici şiir yazıyor ve kuşlara büyük ilgi duyuyor. O denli yoğun bir ilgi duyuyor ki gece yarıları ya da şafakla birlikte evden çıkıp göçmen kuşları izleyebiliyor. Güneşin sıcaklığını elinde hissederek çevresine bir kez daha bakındı. Raporda hırsızlık olayına ilişkin bir şey gelmişti aklına. Eriksson’a göre ön kapı levye ya da benzeri bir aletle zorlanarak açılmıştı ama hiçbir şey çalınmamıştı. Başka bir şey olmalıydı. Belleğini zorladı. Sonra anımsadı. Evet, kasaya dokunulmamıştı. Yerinden kalkıp Nyberg’i bulmaya gitti. Onu yatak odalarından birinde buldu.
“Kasayı buldun mu?”
“Hayır.”
“Bulmalıyız,” dedi Wallander. “Hadi aramaya başlayalım.”
Nyberg yatağın kenarında çömelmişti.
“Emin misin?” diye sordu Nyberg.
“Evet eminim. Bu evin bir yerinde mutlaka bir kasa var.”
Sistemli bir şekilde evi aradılar. Kasayı bulmaları yarım saat sürmüştü. Nyberg’in yardımcılarından biri mutfağın servis bölümünde bir fırın kapağının arkasında buldu. Kapak yana doğru açılıyordu. Kasa duvarın içindeydi ve kilidi şifreliydi.
“Şifrenin nerede olduğunu galiba biliyorum,” dedi Nyberg. “Eriksson artık yaşlandığından, belleğinin kendisini yarı yolda bırakabileceğinden korkmuş olmalı.”
Wallander çalışma masasına doğru giden Nyberg’i izledi. Çekmecelerden