Güvenlik Duvarı. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль страница 14

Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      “Bir şey mi oldu?” dedi.

      “Bilmiyorum,” dedi Irene. “Seni arıyorlar ve her zamanki gibi cep telefonun yanında değil.”

      “Kim beni arıyor?”

      “Herkes.”

      Wallander’in sabrı taştı. “Ne demek herkes? Hangi herkes?”

      “Martinson. Ve Lisa.”

      Wallander, doğrudan Martinson’un odasına gitti. Hansson da oradaydı.

      “Ne oldu?”

      Martinson dedi ki: “Hökberg kaçtı.”

      Wallander kulaklarına inanamayarak bakakaldı. “Kaçtı mı?”

      “Gitmiş. Bir saat önce. Elimizdeki bütün personeli onu aramakla görevlendirdik ama kız puf, kayboldu gitti.”

      Wallander arkadaşlarına baktı. Arkasından paltosunu çıkarıp oturdu.

      6

      Wallander’in neler olduğunu anlaması uzun sürmedi. Birisi, temel güvenlik önlemlerini önemsemeyen birisi dikkatsiz davranmıştı. Ancak hepsinden öte o birisi, Sonja Hökberg’in göründüğü gibi masum bir genç kız olmadığını, daha birkaç gün önce feci bir cinayet işlediğini unutmuştu.

      Yaşananları en başa sarıp sıralamak kolaydı. Hökberg bir hücreden diğerine alınacaktı. Avukatıyla buluşmuştu ve nezarete geri götürülecekti. Götürülmeyi beklerken tuvalete gitmek için izin istemişti. Tuvaletten çıktığında nöbetçi memurun sırtı dönük, odalardaki birisiyle sohbet ettiğini görmüştü. Böylece doğrudan ters yöne yürümüştü. Kimse onu durdurmaya çalışmamıştı. Ön kapıdan elini kolunu sallaya sallaya çıkıp gitmişti. Kimse onu görmemişti. Ne Irene ne de başka biri. Yaklaşık beş dakika sonra, nöbetçi polis tuvalete girmiş ve kızın orada olmadığını görmüştü. Kızın avukatıyla konuştuğu odaya bakmıştı, orada da olmadığını fark edince hemen güvenliğe haber vermişti. Bu esnada Hökberg’in sırra kadem basmak için tam on dakikası vardı.

      Wallander inledi, baş ağrısının daha da beter bir hâl aldığını hissetti.

      “Elimizdeki bütün personeli ayağa kaldırdım,” dedi Martinson. “Kızın babasını da aradım. Sen de oradan yeni çıkmıştın. Bize nereye gidiyor olabileceğini gösteren herhangi bir şey gördün mü?”

      “Annesi, Höör’de kız kardeşiyle kalıyor.” Martinson’a numarayı verdi.

      “Oraya yayan gitmeyi planlıyor olamaz,” dedi Hansson.

      “Ehliyeti var,” dedi Martinson, ahizeyi kulağına bastırıp. “Otostop çekebilir, araba çalabilir.”

      “Persson’la konuşmamız lazım,” dedi Wallander. “Derhâl. Çocuk olması hiç önemli değil, bildiği her şeyi bize anlatacak.”

      Hansson çıkmak için ayaklandı, ortadan kaybolan kızı yeni öğrenen Holgersson’la neredeyse burun buruna geldi. Martinson, telefonda Hökberg’in annesiyle konuşurken Wallander de Holgersson’a kızın nasıl kaçtığını anlattı.

      “Bu kesinlikle kabul edilemez,” dedi Holgersson. Burnundan soluyordu.

      Wallander kadının bu yönünü seviyordu. Eski müdürleri Björk böyle zamanlarda hep kendi namına leke sürülmesinden endişelenirdi.

      “Böyle olayların yaşanmaması lazım,” dedi Wallander. “Ama oluyor. Esas önemli olan kızın izini sürmemiz. Sonra güvenlik önlemlerimizin üstünden geçip bu olaydaki hata kime ait göreceğiz.”

      “Sence daha fazla suç işleme tehlikesi var mı?”

      Wallander bir an düşündü. Hökberg’in odası gözünde canlandı, rafta yan yana sıralanmış ayıcıklar vardı.

      “Bu noktada onun hakkında fazla bir şey bilmiyoruz,” dedi Wallander. “Ancak bu ihtimali elememeliyiz.”

      Martinson telefonu kapattı.

      “Annesiyle konuştum,” dedi. “Höör’deki polis arkadaşlarla da görüştüm. Ne yapmaları gerektiğini biliyorlar.”

      “Gerçekten biliyor muyuz, emin değilim,” dedi Wallander. “Ama o kızın bir an önce yakalanmasını istiyorum.”

      “Kaçış planlı mıymış?” dedi Holgersson.

      “Görevli memura göre hayır,” dedi Martinson. “Bence kız durumdan istifade etti.”

      “Ah, planlıydı,” dedi Wallander. “Sadece en doğru ânı kolluyordu. Buradan kaçıp kurtulmak istiyordu. Avukatıyla konuşan var mı? Ondan yardım umabilir miyiz?”

      “Kimsenin aklına geldiğini sanmam,” dedi Martinson. “Kızla konuşması biter bitmez emniyetten ayrılmış.”

      Wallander ayağa kalktı. “Ben onunla konuşurum.”

      “Basın toplantısı ne olacak?” diye sordu Holgersson. “O işi ne yapsak?”

      Wallander kol saatine baktı. Saat on bir yirmiydi.

      “Planladığımız üzere toplantıyı yapacağız, olan biteni anlatacağız, istesek de istemesek de.”

      “Sanırım ben de orada olmalıyım,” dedi Holgersson.

      Wallander cevap vermedi. Odasına döndü, başı zonkluyordu. Her yutkunduğunda boğazı acıyordu.

      Şu anda yatakta olmalıyım, diye geçirdi içinden. Oysa ben bir taksiciyi öldüren ergen kızların peşindeyim.

      Masasının çekmecelerinden birinde kâğıt mendil buldu, elinden geldiğince yüzünü gözünü sildi. Ateşi çıkmıştı, deli gibi terliyordu. Hökberg’in avukatına telefon etti.

      “Beklenmedik bir olay,” dedi Lötberg, Wallander anlatmayı bitirince.

      “Buna olsa olsa problem denir,” dedi Wallander. “İşimize yarayacak bir bilgi verebilir misin?”

      “Sanmıyorum. Kızla iletişim kurmak zordu. Dışarıdan bakıldığında çok sakin görünüyordu ama aslında neler olup bittiği hakkında hiçbir fikrim yok.”

      “Erkek arkadaşından bahsetti mi? Görmek istediği birisi?”

      “Hayır.”

      “Hiç kimse mi?”

      “Persson ne yapıyor diye sordu.”

      Wallander durdu. “Anne babasını sormadı mı?”

      “Aslına bakarsan, hayır.”

      Wallander bunu çok garip buldu, odasının verdiği izlenim gibi tıpkı. Şu Sonja Hökberg hakkında hissettiği uyumsuzluk gittikçe derinleşiyordu.

Скачать книгу