Güvenlik Duvarı. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль страница 20

Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

bu varsayımı desteklemiyordu. Bir kere çelik kapı anahtarla açılmıştı. Wallander bu düşüncenin nereye gittiğini biliyordu. Cinayet. Kurban hiçbir delil kalmaması için kabloların arasında ortada bırakılmıştı.

      Wallander tekrar projektörlere doğru yürüdü. Fotoğrafçı fotoğraf ve video çekmeyi yeni bitiriyordu. Nyberg cesedin yanına çömelmişti. Wallander ışığın önünden geçerken gölge yapınca sinirli bir şekilde mırıldandı.

      “Ne diyorsun?”

      “Patoloğun buradan çıkması uzun sürecek. Arkasında ne olduğunu görmek için cesedi hareket ettirmek istiyorum.”

      “Neler olmuş olabileceğini kastediyorum.”

      Nyberg bir süre düşündü. “İntihar etmek için çok ürkütücü bir yol. Eğer cinayetse son derece vahşice. Kurbanı elektrikli sandalyeye oturtmakla aynı şey.”

      Doğru, diye düşündü Wallander. Bu da bizi intikam ihtimaline götürür. Çok özel bir elektrikli sandalyeyle öldürerek intikam almak.

      Nyberg işine devam etti. Teknisyenlerinden biri binayla demir kapıların arasında kalan alanda iz sürmeye başlamıştı. Doktor geldi, Wallander’in daha önce tanışmadığı bir kadındı. Adı Susann Bexell’di ve az konuşan biriydi. Derhâl işe koyuldu. Nyberg çantasından termos bardağını çıkarıp bir fincan kahve içti. Wallander’e de ikram etti. Wallander kabul etti. O gece onlara uyku yoktu zaten. Martinson da yanlarında bitti, sırılsıklam ve gergindi. Wallander kahvesini ona uzattı.

      “Elektriği onarmaya başladılar,” dedi Martinson. “Ystad’ın bazı bölgelerine elektrik geldi. Nasıl becerdiler, hiç fikrim yok.”

      “Andersson, Moberg adlı arkadaşıyla anahtar konusunu konuşabilmiş mi?”

      Martinson öğrenmek için yanlarından ayrıldı. Wallander, Hansson’un direksiyon başında kaskatı oturduğunu gördü. Oraya doğru yürüyüp Hansson’a emniyete dönmesini söyledi. Ystad’ın büyük kısmı hâlâ karanlıktı sonuçta ve orada daha çok işe yarayacaktı. Hansson şükredercesine başını salladı ve gitti. Wallander patoloğun yanına gitti.

      “Adam hakkında bir şey öğrenebildin mi?”

      Susann Bexell kafasını kaldırıp baktı.

      “Kadın olduğunu anlayacak kadarını.”

      “Emin misin?”

      “Evet ama şimdi başka soru cevaplamayacağım.”

      “Sadece bir soru daha. Buraya vardığında ölü müymüş, yoksa elektrik çarpınca mı ölmüş?”

      “Onu henüz bilmiyorum.”

      Wallander düşüncelere daldı ve arkasını döndü. Kurbanın erkek olduğunu düşünmüştü.

      Tam o anda demir kapıların arasını araştıran teknisyen elinde bir nesneyle Nyberg’e doğru geldi. Wallander yanlarına gitti. Bu bir kadın çantasıydı. Wallander çantaya uzun uzun baktı. Önce yanıldığını sandı. Ardından daha önce bir yerde gördüğünü hatırladı. Tam net olmak gerekirse, dün görmüştü.

      “Çitin kuzey tarafında gördüm,” dedi adı Ek olan teknisyen.

      “İçerideki ceset kadın mıymış?” diye sordu Nyberg şaşkınlıkla.

      “Sırf o da değil,” dedi Wallander. “Artık kim olduğunu biliyoruz.”

      Bu çantayı sorgu odasında bir masanın üstünde görmüştü. Meşe yaprağına benzeyen bir tokası vardı. Karıştırmak mümkün değildi.

      “Bu çanta Sonja Hökberg’e ait,” dedi. “İçerideki kişi o.”

      Saat gece ikiyi on geçiyordu, yağmur hızını arttırmıştı.

      8

      Gece üç sularında Ystad’daki elektrik kesintisi sorunu çözüldü. Bu sırada Wallander hâlâ teknisyen ekibiyle birlikte trafoda çalışıyordu. Hansson emniyetten onları arayıp müjdeli haberi verdi. Wallander uzaktan, bir ahırın dış ışıklarının yandığını görebiliyordu.

      Patoloji uzmanı işini bitirmiş, ceset oradan kaldırılmıştı. Nyberg sonunda adli incelemesini yapabildi. Andersson’dan, trafo binasının içindeki karmaşık ağ ve düğme ağını açıklamasını istemişti. Dışarıdaysa teknisyenler geride iz kalmış mı diye araştırmayı sürdürüyordu. Yağmur, çalışma koşullarını zorlaştırıyordu. Martinson çamurda kayıp dirseğini burktu. Wallander hâlâ soğuktan titriyordu, lastik çizmelerine ihtiyacı vardı.

      Ystad’a elektrik verilebildikten kısa süre sonra Wallander, Martinson’u polis arabalarından birine götürdü. Arabada o âna değin topladıkları bilgilerin özetini çıkardılar. Hökberg yaklaşık on üç saat önce emniyetten kaçmıştı. Yürüyüp trafoya ulaşmış olabilirdi ama ne Wallander ne de Martinson bunun mantıklı olduğunu düşünüyordu. Sonuçta burası Ystad’a sekiz kilometre mesafedeydi.

      “Onu gören olurdu,” dedi Martinson. “Devriye arabaları onu arıyordu.”

      “Bu taraflara doğru gelen devriye arabası var mıymış, gene de sor, öğren bakalım.”

      “Diğer seçenek ne?”

      “Birisi onu buraya bırakıp gitmiş olabilir.”

      İkisi de bunun ne demek olduğunu anlamıştı. Hökberg’in nasıl öldüğü sorusu hâlâ en acil soruydu. İntihar mı etmişti, öldürülmüş müydü?

      “Anahtarlar,” dedi Wallander. “Demir kapı zorlanmış ama çelik kapı zorlanmamış. Neden?”

      Mantıklı bir açıklama aradılar.

      “Anahtarlara erişimi olabilecek herkesin listesi lazım,” dedi Wallander. “Buranın anahtarına sahip herkesin şüpheli sayılmasını ve dün gece ne yaptıklarının öğrenilmesini istiyorum.”

      “Parçaları birleştirmekte güçlük çekiyorum,” dedi Martinson. “Hökberg cinayet işliyor. Sonra kendisi cinayete kurban gidiyor? İntihar seçeneği daha mantıklı sanki.”

      Wallander cevap vermedi. Birçok şey düşünüyordu ama düşüncelerini birbirlerine bağlayamıyordu. Hökberg’le yaptığı ilk ve tek konuşmayı kafasında evirip çevirip başa sardı.

      “Onunla ilk sen konuştun,” dedi Wallander. “Nasıl bir izlenim edinmiştin?”

      “Seninkiyle aynı. Hiç pişmanlık duymuyordu, ha bir taksiciyi öldürmüş ha bir böcek öldürmüş, aynı duygular içindeydi.”

      “Bu bana intihar gibi gelmiyor. Hiç pişmanlık duymadıysa neden intihar etsin ki?”

      Martinson silecekleri kapattı. Andersson’un arabasında beklediğini ve daha ileride Nyberg’in bir projektörün taşınmasına yardım ettiğini görebiliyorlardı. Hareketleri hızlıydı. Wallander

Скачать книгу