Güvenlik Duvarı. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль страница 23

Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      “Aramalı mıyım?”

      “Şart değil ama sen çok titizsindir, bilirim.”

      “İstersen şimdi yapabilirim.”

      “İlk önceliğimiz olmayabilir. Patologlardan bir ses çıkmadı mı?”

      “Bence en erken yarından önce bize bir bilgi veremezler.”

      “O zaman isimleri kurcala bakalım. Vaktin varsa.”

      Wallander’in aksine Martinson bilgisayarını severdi. Emniyette bu konuda sorun yaşayan birisi olduğunda hep ondan yardım isterdi.

      Wallander, Lundberg cinayet dosyasına döndü. Saat üçte kahve içmeye gitti. Kendini daha iyi hissediyordu, boğazı da normale dönmüş sayılırdı. Hansson ona, Höglund’un o sırada Persson’la konuştuğunu söyledi. Her şey su gibi akıyor, diye düşündü. İlk kez yapmamız gereken her şeye ayıracak zamanımız var.

      Tam evrakları önüne çekip oturmuştu ki Holgersson kapıda göründü. Elinde akşam gazetelerinden birini tutuyordu. Wallander kötü bir şey olduğunu kadının suratından anladı.

      “Şunu gördün mü?” diye sorarak ona gazeteyi uzattı.

      Wallander fotoğrafa uzun uzun baktı. Eva Persson’un sorgu odasında yerde yatan bir resmiydi bu. Düşmüşe benziyordu.

      Wallander boğazı düğümlenerek manşeti okudu: Ünlü polis genç kıza saldırdı. İşte resmi.

      “Kim çekti bu fotoğrafı?” dedi Wallander gözlerine inanamayarak. “Orada gazeteci yoktu, değil mi?”

      “Varmış demek ki.”

      Wallander koridora çıkan kapının hafif açık olduğunu ve sanki birisinin gölgesinin geçtiğini hayal meyal hatırladı.

      “Basın toplantısından önceydi,” dedi Holgersson. “Belki muhabirlerden biri erken gelmiş, koridorda takılıyordu.”

      Wallander kalakalmıştı. Otuz yıllık kariyeri boyunca itip kakıştığı ya da yumruklaştığı olmuştu ama hep zorlu gözaltılar esnasında olurdu bu. Ne kadar sinirlenirse sinirlensin daha önce sorgu ortasında karşısındakine saldırdığı olmamıştı.

      Hayatında ilk kez böyle bir şey yaşamıştı ve onda da fotoğrafçı oradaydı.

      “Bu mevzu sorun olacak,” dedi Holgersson. “Neden kimseye bir şey demedin?”

      “Kız annesine saldırıyordu. Annesine daha fazla vurmasın diye ona bir tokat attım.”

      “Ama bu resim böyle demiyor.”

      “Olay bu ama.”

      “Neden bana söylemedin?”

      Wallander’in verecek cevabı yoktu.

      “Umarım bununla ilgili bir soruşturma yapmak zorunda olduğumu anlayışla karşılarsın.”

      Wallander kadının sesindeki hayal kırıklığını duydu. Buna öfkelenmişti. Bana inanmıyor, diye düşündü.

      “Görevden alındım mı?”

      “Hayır ama tam olarak ne olduğunu duymak istiyorum.”

      “Anlattım işte.”

      “Persson, Ann-Britt’e farklı bir versiyonunu anlatmış. Senin durup dururken ona saldırdığını söylemiş.”

      “O zaman yalan söylüyor. Annesine sorun.”

      Holgersson cevap vermeden önce duraksadı. “Sorduk,” dedi. “Kızının ona hiç vurmadığını söylüyor.”

      Wallander sessiz kaldı. İstifa edeceğim, diye düşündü. İstifamı verip teşkilattan ayrılacağım. Bir daha da dönmem. Holgersson bir cevap bekliyordu ama Wallander hiçbir şey demedi. Sonunda kadın odadan çıktı.

      9

      Wallander hemen emniyetten ayrıldı. Kaçıyor muydu yoksa hava almaya mı çıkmıştı, emin değildi. Olanları doğru hatırladığını biliyordu ama Holgersson ona inanmıyordu ve bu canını sıkmıştı. Ancak dışarı çıkınca arabası olmadığını anımsadı. Küfretti. Kafası atmışken sakinleşene kadar araba kullanıp boş boş dolaşmayı severdi.

      İçki dükkânına gidip bir şişe viski aldı. Doğruca eve gitti, telefonun fişini çekti ve mutfaktaki masaya oturdu. Şişeyi açıp iki fırt içti. Tadı berbattı. Ama Wallander buna ihtiyacı olduğunu hissetti. Onu şu dünyada çaresiz hissettiren bir şey varsa o da yapmadığı bir şeyden dolayı suçlanmaktı. Holgersson kelimelere dökmemişti ama Wallander şüphelerinde yanılmıyordu. Belki de Hansson başından beri haklıydı, diye düşündü sinirli sinirli. Asla kadından müdür olmaz. Bir fırt daha içti. Kendini daha iyi hissetmeye başladı ve hatta, doğruca eve gelmiş olduğundan pişmanlık duymaya bile başladı. Bu da suçlu olduğu şeklinde yorumlanabilirdi. Telefonu fişe taktı. Hiç kimsenin onu aramaması karşısında çocuksu bir sabırsızlığa kapıldı. Emniyeti aradığında telefonu Irene açtı.

      “Bugünlük eve geldiğimi söylemek istedim,” dedi. “Soğuk algınlığım devam ediyor.”

      “Hansson seni soruyordu, Nyberg de. Ayrıca bir sürü gazeteden insanlar.”

      “Ne istiyorlar?”

      “Gazeteler mi?”

      “Hayır, Hansson ve Nyberg.”

      “Söylemediler.”

      Herhâlde gazete şu anda önündedir, diye düşündü Wallander. O ve diğer herkes. Muhtemelen başka konu da kalmamıştır. Hatta kimileri o lanet Wallander sonunda hak ettiğini buldu diye seviniyordur.

      Irene’den onu Hansson’un odasına bağlamasını istedi. Hansson’un cevap vermesi uzun sürdü. Wallander, Hansson’un büyük ödül kazanacağım diye karmaşık at yarışı programlarını önüne serdiğini ancak küçük bir ikramiyenin ötesine geçmeyecek kuponlar yaptığını düşündü.

      “Atlar ne yapıyormuş?” diye sordu Wallander, Hansson telefonu açınca.

      Akşam gazetesindeki haberin onu etkilemediğini göstermek için söylemişti bunu.

      “Ne atı?”

      “Bu aralar at yarışı oynamıyor musun?”

      “Hayır, şu sıralar değil. Neden sordun?”

      “Sadece bir şakaydı. Sen bana ne sormak istemiştin?”

      “Odanda mısın?”

      “Evdeyim, üşütmüşüm.”

      “Arabalarımızın hangi saatlerde o yoldan geçip döndüğünü bulduğumu söylemek için aramıştım. Sürücülerle konuştum, kimse Hökberg’i

Скачать книгу