Güvenlik Duvarı. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль страница 19
Aynı zamanda bir şey içini kemiriyordu. Fenerden çıkan ışık hüzmesinin, kararmış kalıntıların üstüne düşmesini izledi. Bu duyguya neyin sebep olduğunu bilmiyordu fakat sanki bir şeylerin artık orada olmadığını ama daha önce orada olduğunu hissediyordu.
Wallander binadan çıktı ve güçlendirilmiş çelik kapıyı inceledi. Zorla girildiğine dair bir iz bulamadı. İki tane çok esaslı kilit vardı. Wallander geldiği yerden dönmek üzere yürümeye başladı. Adımlarını izlemeye çalıştı ki orada olabilecek başka ayak izlerini bozmasın. Demir kapıların önünde kilidi inceledi. Bu kilit zorlanarak açılmıştı. Bu ne anlama geliyordu? Demir kapılar zorlanarak açılmıştı ama nasıl oluyor da güçlendirilmiş çelik kapı hiç sorun teşkil etmemişti?
Martinson, Andersson’un arabasındaydı. Hansson kendi arabasından telefonları hallediyordu. Wallander paltosuna düşen yağmuru silkelemeye çalıştı, Martinson’un arabasına bindi. Motor çalışıyordu, silecekler hâlâ en son ayardaydı. Wallander kaloriferi sonuna kadar açtı. Boğazı acıyordu. En son haberleri almak için radyoyu açtı. Ancak radyoyu dinlediğinde olayın muazzamlığı kafasına dank etmeye başladı.
Skåne’nin dörtte birinde elektrik yoktu. Trelleborg’dan Kristianstad’a kadar her yer karanlıktaydı. Hastaneler acil durum jeneratörlerini kullanıyordu ama onun haricinde elektrik kesintisi vardı. Sydkraft yöneticilerinden birine ulaşılmıştı ve adam sorunun tespit edildiğini açıklamıştı. Yarım saat içinde bütün bölgelerdeki kesintinin düzelmesini ümit ediyorlardı.
Yarım saate kadar buradan herhangi bir elektrik gelmeyecek, orası kesin, diye düşündü Wallander. Yönetici, gerçekten ne olduğunu biliyor mu acaba diye merak etti.
Lisa Holgersson’a bunu haber vermeliyim, diye düşündü. Martinson’un cep telefonuna uzanıp kadının numarasını çevirdi. Telefonun açılması biraz uzun sürdü.
“Ben Wallander. Elektrik kesintisini fark ettin mi?”
“Elektrik kesintisini mi? Uyuyordum.”
Wallander durumu açıkladı. Holgersson alarma geçmişti.
“Oraya gelmemi ister misin?”
“Bence Sydkraft’la temasa geçip bu elektrik kesintisinin artık bir polis soruşturmasına karıştığını haber vermelisin.”
“Sence ne olmuş? İntihar mı?”
“Söyleyemem. Bilmiyorum.”
“Sabotaj olabilir mi? Bir terör eylemi?”
“Bence henüz bu soruya da cevap veremeyiz. İşin aslı, bu ihtimallerin hiçbirini eleyemeyiz.”
“Ben Sydkraft’ı ararım. Gelişmeleri bana bildirirsin.”
Wallander telefonu kapattı. Hansson yağmurun altında koşup arabaya geldi. Wallander kapıyı açtı.
“Nyberg yolda. İçeride durum nasıldı?”
“Bayağı kötü. Geriye hiçbir şey kalmamış, bir surat bile.”
Hansson cevap vermedi. Yağmurun altında tekrar arabasına koştu.
Yirmi dakika sonra, Wallander, Nyberg’in arabasının ışıklarını dikiz aynasında gördü. Wallander arabadan inip onu selamladı. Nyberg çok yorgun görünüyordu.
“Tam olarak ne olmuş? Hansson’dan doğru düzgün bir cümle duyamadım.”
“İçeride bir ceset var. Yanıp kavrulmuş. Geriye bir şey kalmamış.”
Nyberg etrafına bakındı. “Yüksek voltajlı transformatörler varsa genelde böyle olur. Bu yüzden mi elektrikler kesik?”
“Öyle görünüyor.”
“Yani bu durumda Skåne’nin yarısı benim işimi bitirmemi mi bekleyecek?”
“Bu konuyu düşünmeyeceğiz şimdi. Bence zaten elektriği tekrar vermenin bir yolunu arıyorlar, bu trafo çevresinde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.”
“Çok hassas bir toplumda yaşıyoruz,” dedi Nyberg ve ânında teknisyen ekibine talimatlar yağdırmaya başladı.
Erik Hökberg de aynısını söyledi, diye düşündü Wallander. Hassas bir toplumda yaşıyoruz. Bu sebeple bilgisayarları kapanmıştır, geceleri karşısında oturup para kazanmaya çalışıyorsa tabii.
Nyberg çok hızlı ve etkin çalıştı. Kısa süre sonra bütün spot ışıkları yanmış, gürültülü bir jeneratöre bağlanmıştı. Martinson ve Wallander tekrar arabaya gitti. Martinson notlarını karıştırdı.
“Andersson, merkezden Ågren adında bir çalışandan telefon alıyor. Elektrik kesintisinin bu trafodan kaynaklandığını tespit ediyorlar. Andersson, Svarte’de yaşıyor. Buraya gelmesi yirmi dakika sürüyor. İlk geldiğinde dış kapıların kurcalandığını ve içerideki çelik kapının kilitli olmadığını görüyor. İçeriye bakınca da ne olduğunu anlıyor.”
“Başka bir şey görmüş mü?”
“O geldiğinde ortada başka kimse yokmuş ve etrafta yürüyen birilerini de görmemiş.”
Wallander bir an düşündü. “Şu anahtar meselesinin içyüzünü öğrenmeliyiz,” dedi.
Wallander arabasına bindiğinde Andersson telsizden Ågren’le konuşuyordu. Adam hemen konuşmayı bitirdi.
“Olay anladığım kadarıyla seni çok sarsmış,” dedi Wallander.
“Hayatımda hiç bu kadar berbat bir şey görmedim. Tam olarak ne olmuş?”
“Henüz bilmiyoruz. Şimdi, sen geldiğinde demir kapılar zorlanarak açılmış ancak çelik kapıda hiç zorlanma izi yok. Bunu nasıl açıklıyorsun?”
“Açıklayamıyorum.”
“Bu anahtarların bir kopyası başka kimde var?”
“Sadece Moberg adında bir başka tamircide. Ystad’da oturuyor. Bir de merkez ofiste tabii. Orada da güvenlik çok sıkıdır.”
“Ama birisi çelik kapının kilidini açmış?”
“Öyle gözüküyor.”
“Bu anahtarların kopyalanamayacağını tahmin ediyorum.”
“Kilitler Amerika’da üretildi. Zorla açılması imkânsız diyorlar.”
“Moberg’in ön adı ne?”
“Lars.”
“Birisinin bu kapıyı kilitlemeyi unutmuş olması mümkün mü?”
Andersson