Piramit ve Diğer Wallander Maceraları. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Piramit ve Diğer Wallander Maceraları - Хеннинг Манкелль страница 13

Piramit ve Diğer Wallander Maceraları - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

gün pazardı. Wallander o günü pek bir şey yapmadan geçirdi.

* * *

      9 Haziran Pazartesi günü daha önce yapmadığı bir şey yaptı. Midesini üşüttüğünü söyleyerek hastalık izni aldı. Mona da bir hafta önce hastalanmıştı. Şaşırtıcı bir şekilde hiç suçluluk hissetmiyordu.

      Hava kapalıydı ama sabah dokuzu biraz geçe evden çıktığında yağış yoktu. Hava rüzgârlıydı ve daha da soğumuştu. Yaz hâlâ tam olarak gelmemişti.

      Yakınlarda bahis oynanabilen küçük iki gazete bayisi vardı. Biri çok yakında, bir yan sokaktaydı. Wallander kapıdan içeri girerken aklına yanında Hålén’in bir fotoğrafını getirmesi gerektiği geldi. Tezgâhın arkasındaki adam Macar’dı. 1956’dan beri burada yaşamasına rağmen İsveççeyi çok kötü konuşuyordu. Ama ondan sık sık sigara satın alan Wallander’i tanımıştı. Her zamanki gibi yine iki paket sigara aldı.

      “Burada bahis kuponu yatırabiliyor muyuz?” diye sordu Wallander.

      “Sadece piyango bileti aldığını sanıyordum?”

      “Artur Hålén kuponlarını buradan mı yatırıyordu?”

      “Kim?”

      “Geçenlerde şu yangında ölen adam.”

      “Yangın mı çıktı?”

      Wallander açıkladı ama Hålén’i tarif ettiğinde tezgâhın arkasındaki adam başını salladı.

      “Buraya hiç gelmedi. Başka birine gitmiş olmalı.”

      Wallander parayı ödeyip teşekkür etti. Hafiften yağmur yağmaya başlamıştı. Adımlarını hızlandırdı. Sürekli Mona’yı düşünüyordu. Bir sonraki gazete bayisi de Hålén’i tanımıyordu. Wallander gidip bir balkon çıkıntısının altında durdu ve kendi kendine ne yaptığını sordu. Hemberg deli olduğumu düşünecek, diye içinden geçirdi.

      Yürümeye başladı, bir sonraki gazete bayisi neredeyse bir kilometre uzaktaydı. Wallander yağmurluk giymediğine pişman olmuştu. Bir bakkalın hemen yanındaki gazete bayisine ulaştığında önündeki müşteriyi beklemek zorunda kaldı. Tezgâhın arkasında Wallander yaşlarında güzel bir kadın vardı. Önündeki müşterinin istediği motosiklet dergisini ararken gözlerini kadından ayırmadı. Wallander için yoluna çıkan güzel bir kadına hemen âşık olmamak çok zordu. Bu yüzden Mona’nın tüm düşünceleri ve kaygılarına boyun eğiyordu. Zaten iki paket sigara almış olmasına rağmen bir tane daha aldı. Aynı zamanda önündeki kadına polis olduğunu söylerse nasıl tepki vereceğini tahmin etmeye çalışıyordu. Her şeye rağmen polislere ihtiyaç duyulduğuna inanan, onurlu bir iş yaptıklarını düşünen insanlardan olmasını umdu.

      “Size bazı sorularım olacak,” dedi sigaranın parasını öderken. “Ben Komiser Yardımcısı Kurt Wallander.”

      “Bana mı?” diye yanıtladı kadın. Aksanı farklıydı.

      “Buralı değil misiniz?” diye sordu.

      “Sormak istediğiniz bu muydu?”

      “Hayır.”

      “Lenhovda’lıyım.”

      Wallander buranın nerede olduğunu bilmiyordu. Blekinge’de olduğunu tahmin etti ama söylemedi. Bunun yerine Hålén meselesine ve bahis kuponlarına geçti. Yangını duymuştu. Wallander, Hålén’in görünüşünü tarif etti. Kadın kısa bir süre düşündü.

      “Belki,” dedi. “Yavaş mı konuşuyordu? Sessizce mi?”

      Wallander biraz düşünüp başını salladı. Hålén’in konuşma tarzı için böyle denilebilirdi.

      “Sanırım küçük bir oyun oynamış,” dedi Wallander. “Yalnızca otuz iki sıra kadar.”

      Kadın biraz düşündükten sonra başını salladı.

      “Evet,” dedi. “Buraya haftada bir gelir. Bir hafta otuz iki sıralık, sonraki hafta altmış dört sıralık kupon yatırır.”

      “Ne giydiğini hatırlıyor musunuz?”

      “Mavi bir ceket,” dedi hemen.

      Wallander, Hålén’i neredeyse her gördüğünde fermuarlı mavi bir ceket giydiğini hatırladı.

      Kızın hafızasının iyi olduğuna şüphe yoktu. Merakı da öyleydi.

      “Bir şey mi yaptı?”

      “Bildiğimiz kadarıyla hayır.”

      “İntihar olduğunu duydum.”

      “Aynen öyle ama yangın kundaklamaydı.”

      Bunu söylememeliydim, diye düşündü Wallander. Henüz kesin olarak bilmiyoruz.

      “Her zaman bahis yapardı,” dedi. “Kuponlarını buraya yatırıp yatırmadığını neden soruyorsunuz?”

      “Rutin sorgulama,” diye yanıtladı Wallander. “Onun hakkında başka bir şey hatırlıyor musunuz?”

      Cevabı onu şaşırtmıştı.

      “Buradaki telefonu kullanırdı,” dedi.

      Telefon, bahis kuponlarının bulunduğu masanın yanındaki küçük bir raftaydı.

      “Bu sık olur muydu?”

      “Her seferinde kullanıyordu. Önce kuponu yatırıp parasını öderdi. Sonra aramasını yapar, kasaya döner ve parasını öderdi.”

      Kadın dudağını ısırdı.

      “Telefon konuşmalarında tuhaf bir şey vardı. Bir keresinde dikkatimi çektiğini hatırlıyorum.”

      “Ne olmuştu?”

      “Numarayı çevirip konuşmaya başlamadan önce başka bir müşterinin içeri girmesini beklerdi hep. Dükkânda sadece ikimiz varken hiç arama yapmazdı.”

      “Kulak misafiri olmanızı istememiştir.”

      Kadın omuz silkti.

      “Belki de sadece mahremiyete önem veriyordur. Bu normal değil mi?”

      “Hiç ne hakkında konuştuğunu duydunuz mu?”

      “Müşteriyle ilgilenirken de insan bir şeyler duyabiliyor.”

      Bu merakı çok işe yarayacak, diye düşündü Wallander.

      “Ne duydunuz?”

      “Fazla bir şey duymadım,” diye yanıtladı. “Zaman verdi sanırım. Hepsi bu kadar.”

      “Zaman mı?”

      “Biriyle bir zaman ayarladığı hissine kapıldım. Konuşurken sık sık saatine

Скачать книгу