Aforizmalar. Иоганн Вольфганг фон Гёте

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aforizmalar - Иоганн Вольфганг фон Гёте страница 7

Aforizmalar - Иоганн Вольфганг фон Гёте

Скачать книгу

ortaya çıkar; bundan kurtulmak için düzeni bozar insan ve yeniden bir düzene ihtiyaç olduğunu anlayana dek bir hayli zaman geçer. Klasisizm ve Romantizm, lonca baskısı ve esnaf özgürlüğü, temel zemini sıkı tutmak ve parçalamak, her zaman sonunda yenisini doğuran aynı münakaşadır. O zaman yönetenin yapacağı en akıllı iş bu savaşa diğer tarafı yok etmeksizin, eşitçe hâkim olmak; ancak bu insanlara verilmiş bir yeti değildir ve tanrı da bunu istemiyor gibi.

      139 Donanmış, savunmaya ayarlanmış bir hal karşısında hiçbir devlet dayanamaz.

      140 Hünkârlar tarafından gazetelerde basılan pek iç açıcı değildir; çünkü güç fiiliyata geçmeli, konuşmamalıdır. Liberallerin ortaya koydukları her zaman okunabilirdir; çünkü üstün güç sahibi, faal olamadığı için, kendini en azından konuşarak ifade etmek ister. “Bırakın, ödeme yaptıkları sürece, şarkı söylesinler!” der Mazarin, yeni vergilerle ilgili alaycı şarkıları kendisine sunulduğunda.

      141 Gazetede bütün resmi resmi haberler tumturaklıdır, geri kalanlar ise tekdüzedir.

      142 Birkaç ay gazete okumadıysa insan ve sonra hepsini bir arada okuduğunda bu kâğıt parçasıyla ne kadar vakit kaybettiğini anlıyor. Dünya her zaman taraflara bölünmüştü, bilhassa şu an böyledir. Her şüpheli durumda gazete yazarı bir tarafı diğerine tercih ediyor ve okur da bu doğrultuda günden güne bir meyil veya antipati oluşturuyor, ta ki sonunda bir karar verilene ve olaylara Tanrı’nın işiymiş gibi şaşkınca bakana kadar.

      143 Sansür ve basın özgürlüğü daima birbirleriyle savaşacaktır. Muktedirler sansürü talep eder ve uygular, güçsüz olanlar ise basın özgürlüğünü ister. Birileri ne planlarında ne de icraatlarında her lafa karışan, itiraz eden bir varlık tarafından engellenmek istemez, itaat edilmesini ister; diğerleri gerekçelerini ifade etmek ve itaatsizliği yasallaştırmak ister. Bu duruma her yerde rastlanabilir.

      144 Ancak burada şunu da söylemek gerekir, güçsüz ve acı çeken taraf da basın özgürlüğünü, entrika kurduğu ve ifşa edilmek istemediği durumda, aynı şekilde baskılamak ister.

      145 Onu kötü emelleri için kullanmak istemeyen hiç kimse, basın özgürlüğü diye feryat etmez.

      146 Liberal fikirleri dinlediğim zaman insanların kendilerini boş laflarla nasıl da oyaladıklarına şaşırıyorum. Bir fikir liberal olmamalı! Güçlü olabilir, çalışkan, kendi içerisinde tamamlanmış olabilir ki ilahi görev olan, üretken olmayı yerine getirebilsin. Hele ki kavram hiç liberal olmamalı, çünkü onun bambaşka bir görevi var.

      147 Ancak liberalliğin aranması gereken yer zihniyetlerdir ve bunlar da canlı mizaçlardır.

      148 Zihniyet ise nadiren liberaldir, çünkü zihniyet doğrudan kişinin kendinden, en yakın ilişkilerinden ve ihtiyaçlarından açığa çıkar.

      149 Daha ötesini yazmıyoruz, her gün duyulanı bu ölçüte göre değerlendirmeli!

      150 Liberal yazarlar şimdi iyiyi oynuyorlar, seyircileri tamamen vekillerden oluşuyor.

      151 Hoşgörü aslında sadece geçici bir zihniyet olmalı, takdire ulaştırmalıdır. Tahammül etmek, hakaret etmek anlamına gelir.

      152 Gerçek liberallik takdirdir.

      153 Bir başına insan pek var olamaz, bu nedenle bir partinin tarafına geçer, çünkü orada huzur bulamasa da rahatlama ve güven bulur.

      154 Dilimizde bir kelimeye ihtiyaç duyuyoruz, aynı çocukluk kelimesinin çocuktan türemesi gibi, halkçılık kelimesinin de halktan türeyen şekline ihtiyacımız vardır. Eğitimci çocukluğu duymalı, çocuğu değil; yasa koyucu ve yönetici halkçılığı duymalı halkı değil. Biri daima aynı şeyi söyler, akılcıdır, daimdir, saf ve dürüsttür. Diğeri istemekten ne istediğini bilemez. Ve bu anlamda yasa halkçılığın genel ifade edilmiş iradesi olabilir, olmalıdır da. Çoğunluğun asla dile getiremediği, ancak anlayışlı olanın duyabildiği, akıllı olanın tatmin edebildiği ve iyi olanın seve seve teskin edebildiği bir iradedir bu.

      155 Bir ulus olgunlaşabilir mi sorusu tuhaf bir sorudur. Ben bu soruya evet diye cevap verirdim eğer bütün erkekler otuz yaşında insanlar olarak doğabilseydi. Ancak gençlik ebediyen ukala, yaşlılık da ebediyen çekimser kalacağı için asıl olgun olan insan, hep iki arada sıkışmış kalacak ve mucizevi bir biçimde bu işin içinden geçmeye ve sıyrılmaya çalışacaktır.

      156 Hiçbir ulus kendi hakkında verdiği hüküm gibisini başka yerden alamaz. Ancak bu büyük avantaja çok geç ulaşır.

      157 Gerçek bir Alman, varlığını eğitiminin çeşitliliği ve karakterinin birliği ile ortaya koyar.

      158 Alman için en tehlikelisi komşularıyla ve komşularının çıtasından yükselmesidir. Bu denli kendi içinden gelişmeye müsait olan ikinci bir ulus yoktur. Bu nedenle dış dünyanın kendisini bu kadar geç fark etmiş olması kendisi için büyük avantaj olmuştur.

      159 Alman’ın zihniyetten yana özgürlüğü vardır. Bu nedenle zevk ve akıl özgürlüğü bakımından eksik kaldığında bunu fark etmez.

      160 Almanlar birlikteliklerini korumaya değer vermezler. Ancak kendi içlerinde kalmayı önemserler. Her birinin, bu kim olursa olsun, vermek istemediği, kendince, bir şeyi vardır.

      161 Alman bir yazar ulusuna hâkim olmak istediğinde, onları, kendilerine hükmetmek isteyen birinin olduğuna inandırması yeterli olurdu. Hemen öylesine gözleri korkardı ki, kimin tarafından olursa olsun yönetilmeye razı gelirlerdi.

      162 Eski zamanın Almanları için, birinin diğerine itaat edememesi kadar daha mutlu edici bir şey yoktu.

      163 Yeni zamanın Almanları düşünce ve basın özgürlüğünü birbirlerini umuma açık yerebilme olarak değerlendirdiler.

      164 Neredeyse yirmi yıl olacak Almanları tümüyle üstün geleli. Bunu bir fark etseler kendilerini tuhaf hissedecekler.

      165 Almanlar otuz yılık bir süre için mizaç kelimesini telaffuz etmemeliler. Ancak o zaman yavaş yavaş mizaç yine oluşmaya başlayacaktır. Şimdi odaklanıp dikkat edilmesi gereken nokta zaaflardır, kendininkileri ve yabancılarınki.

      166 Yanlışı düzeltmeyi bilir Almanlar, yardımda bulunmayı değil.

      167 Adalet: Almanların özelliği ve fantomu.

      168 Bir Alman umut ettiği sürece zaten tuhaftı; şimdi üstesinden gelinmiş haliyle beraber hiç yaşanmaz.

      169 Alman dünyasının birçok iyi, isabetli zihinlerle süslenmiş olduğu, gitgide hemfikir olmayan, sanat ve bilime bağlı olmayan, tarihi, teorik ve pratik yolda gitgide kaybolduğu ve sapıttığı inkâr edilemez.

      170 Fransızların tournure olarak adlandırdığı asaletin kibre indirgenmesidir. Buradan Almanların tournure’e sahip olmadıklarını görüyoruz. Kibirleri sert ve keskindir, asaletleri yumuşak ve mütevazı. Biri diğerini dışlar ve bu iki nitelik birbiriyle bağdaştırılamaz. (Bkz. ek notlar) 171 İngilizler bizi saf insan aklı ve iyi niyetle, Fransızlar ise akıllı ihtiyatla ve pratik uygulamayla utandıracak.

      172

Yahudi meşrebi: Her şeyin sebebi enerji.

Скачать книгу