Gönül. Natsume Soseki
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gönül - Natsume Soseki страница 6
O akşam hocam, “Ben yalnız bir insanım,” diyerek geçen seferki sözlerini tekrarladı.
“Ben yalnızım; bu arada yeri gelmişken, siz de yalnız sayılırsınız değil mi? Ben yalnızsam da artık yaşımı da aldığım için yerimden kımıldamadan idare edip gidiyorum ama yerinden kımıldamamak sizin gibi bir delikanlıya uymasa gerek. İçinizde bir çırpınış olmalı. Çırpınışlarınızla kabuğunuzu kırmak istiyorsunuzdur belki de.”
“Aslında hiç de yalnız sayılmam.”
“Gençlikteki yalnızlıktan beteri yoktur. Öyleyse niye beni böyle sıklıkla ziyaret edesiniz ki?”
İşte burada da hocam, önceki sefer söylediklerini tekrar etmiş oluyordu.
“Korkarım beni ziyaret ediyor olsanız da içinizde bir yerlerde halen bu yalnızlığı hissediyor olmalısınız. Benim sizdeki bu yalnızlığı kökünden söküp atacak bir gücüm yok çünkü. Pek yakında bir başkasını bulup kollarınızı ona açmak zorunda kalacaksınız. Çok geçmeden evimden elinizi ayağınızı çekmiş olacaksınız.”
Hocamın sözlerinin ardından yüzünde hüzünlü bir gülümseme belirdi.
8
Şükür ki hocamın öngörüsü gerçekleşmemişti. Henüz hayat tecrübesine sahip olmadığım o yıllar, bu öngörünün içerdiği açık manaları dahi idrak edebilmiş değildim. Eskiden olduğu gibi hocamla görüşmeye gidiyordum. Gel zaman git zaman, kendimi hocama sofrada eşlik eder halde buldum. Bunun sonucunda hanımefendiyle konuşmak da icap ediyordu.
Her normal erkek gibi kadınlara karşı ilgim vardı. Ama daha yaşı genç biri olarak o zamana kadarki yaşantım boyunca, bir kadınla aramızda ciddi bir ilişki bağının kurulduğu da olmamıştı. Sebebi bu mudur bilinmez, gönlümdeki meyil sadece yoldan gelip geçen adını sanını bilmediğim kızlara yönelikti. Hocamın hanımıyla kapıda ilk karşılaştığımızda, kendisinin güzel olduğuna dair bir izlenimim olmuştu. Sonraki karşılaşmalarımızda da aynı düşüncenin devam etmediğini söyleyemem. Ama bunun dışında, hanımefendi hakkında özellikle sözü edilecek başka bir şey de bulamadığımı hissediyordum. Bunun sebebi, hanımefendinin dikkate şayan bir özelliğinin olmaması değil, böyle bir özelliği göstereceği bir fırsatın gelmemesiydi diye bir tespitte bulunmak sanırım yerinde olur. Fakat ben her zaman hanımefendiyi hocamın kendisine sımsıkı bağlanmış bir parçası olarak görüyordum.
Hanımefendi de kocasına ziyarete gelen bir talebe olmam hasebiyle bana iyi muamele ediyormuş. Yani aramızda duran hocam olmasa bizi bir arada tutan hiçbir şey kalmayacaktı. Velhasıl ilk defa karşılaştığımda kendisini güzel buluşum dışında, hanımefendi hakkında başka bir duygu hatıralarımda yer etmedi.
Bir gün hocamın evinde sake11 içiyorduk. Hanımefendi yanımıza gelip bize sake ikram etmişti. Hocam her zamankinden daha keyifli görünüyordu. Hanımefendiye, “Bir kadeh de sen alsana!” deyip kendisi dibine kadar içtiği kadehi uzattı. Hanımefendi ise, “Şey, ben…” diyerek kadehi geri çevirmeye kalkışmış, ardından da gönülsüzce kabul etmişti. Hanımefendi narin kaşlarını çatıp benim yarıya kadar doldurduğum kadehi dudaklarına götürdü. Sonra hanımefendi ve hocam arasında şöyle bir konuşma başladı:
“Garip, bana içki içirdiğiniz pek görülmüş şey değildir hani.”
“Sen sevmiyorsun da ondan. Ama ara sıra içmek iyi gelir. Keyfin yerine gelir.”
“Hiç de öyle değil. Beni bozuyor. Ama siz azıcık içer içmez keyfinize diyecek yok.”
“Bazen çok keyifleniyorum. Lakin her seferinde böyle oluyor da denemez.”
“Bu gece nasılsınız?”
“Bu gece keyfim yerinde.”
“O zaman her akşam biraz içseniz iyi gelmez mi?”
“Olmaz öyle.”
“Lütfen içiniz. Böylesi yalnızlığınızı gideriyor çünkü.”
Hocamın ev ahalisi karı koca ve bir hizmetçi kızdan ibaretti. Ne zaman gitsem evi genelde sessizlik içinde buluyordum. Yüksek sesli kahkaha benzeri bir şeyi duymuşluğum hiç mi hiç olmamıştı. Kimi zaman evde sadece hocam ve ben varmışız gibi bir hisse kapılırdım.
Hanımefendi bana dönerek, “Bir çocuğumuz olsaydı ne iyi olurdu,” dedi.
Ben de, “Sahiden öyle,” diye karşılık verdim. Ama aslında aynı hisleri paylaşıyor değildim. Daha çoluk çocuğa karışmamış biri olarak, çocuklar benim için baş ağrısından başka bir şey değildi.
“Bir çocuk evlat edinmeye ne dersin?” dedi hocam.
Hanımefendi, “Evlat edinmek mi? Üstüme iyilik sağlık!” diyerek bana doğru baktı.
“Hiçbir zaman gerçek bir çocuğumuz olamayacak,” dedi hocam.
Hanımefendi susmuştu. Onun yerine ben, “Acaba neden?” diye sorunca hocam, “İlahi ceza,” deyip kahkahayı bastı.
9
Bildiğim kadarıyla hocam ve hanımefendinin iyi bir karı koca ilişkileri vardı. Aslında evde olup bitenlerden aileden bir bireyin bileceği kadar haberim olması mümkün değildi tabii ama misafir odasında karşılıklı otururken, bir ihtiyacı olduğunda hocam hizmetçi kıza değil de hanımefendiye seslenmekteydi. (Hanımefendinin ismi “Şizu” idi.) Hocam her zaman “Hey Şizu!” diye kapıya doğru yönelip seslenirdi. Böyle bir hitap tarzı kulağıma pek samimi gelirdi. Hanımefendinin karşılık vererek huzurunda belirivermesinde de fazlasıyla uysal bir hal vardı. Kimi zaman yemek ikram edildiğinde, hanımefendi de sofraya oturunca, aralarındaki bu ilişki tarzı daha da belirgin bir şekilde gün yüzüne çıkıyordu.
Hocam zaman zaman hanımefendiyi konser, tiyatro gibi yerlere götürürdü. Bundan başka hatırladığım kadarıyla bir haftalığına seyahate çıkmaları da iki üç kereden fazla olmuştu. Bana Hakone’den12 gönderdikleri kartpostalı hâlâ muhafaza ediyorum. Nikkō’ya13 gittikleri vakit zarfın içine sararmış bir yaprak konulmuş bir mektup da almıştım. O zamanlar gözüme yansıyan tarafıyla hocam ve hanımefendinin arasındaki ilişki bundan ibaretti. Bu süre zarfında sadece bir istisna hâsıl olmuştu. Bir gün ben her zamanki gibi hocamın evinin eşiğinde, içeri alınmayı talep edeceğim sırada, içeriden birilerinin konuşma sesi geldi. Kulak kabartınca bunun sıradan bir konuşmadan çok, her haliyle tartışma gibi bir şey olduğu anlaşılıyordu. Hocamın evinde eşiğin hemen ötesi misafir odası olduğundan, aradaki kōşiden14 kulağıma ulaştığı kadarıyla, sitemkâr bir konuşmanın devam ettiğini az çok anlamıştım. Konuşanlardan birinin de hocam olduğu ara sıra yükselip duyulur hale gelen bir erkek sesi oluşundan anlaşılıyordu.
Karşısında hocamınkinden de alçak bir sesle konuşan
11
Pirinç ve tahıl tozundan yapılan geleneksel Japon içkisi. (ç.n.)
12
Günümüz Japonya’sının Kanagava bölgesinde Aşigaraşimo-gun Hakone-çō adlı yer. Hakone’nin sayılı tarihi yerlerinden biridir. Çeşitli kaplıcalarıyla ünlüdür. (ç.n.)
13
Günümüz Japonya’nın Toçigi bölgesinde yer alan tarihi ve doğası ile ünlü yer. (ç.n.)
14
Geleneksel Japon evinin dış bölümünde yer alıp birbirine dik ahşap çıtalardan oluşan kafesli kapı, pencere dış kaplaması gibi işlevleri olan mimari yapı. İlerleyen bölümlerde “kafesli kapı” ifadesi kullanılacaktır. (ç.n.)