Gönül. Natsume Soseki
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gönül - Natsume Soseki страница 9
İçimi bir garip üzüntü kaplamıştı.
“Sizden ayrılmamı talep ediyorsanız çare yok, fakat bende öyle bir ruh hali hiç vaki olmadı.”
Hocam sözlerime kulak vermiyordu.
“Lakin dikkat etmek gerekir. Aşk suç olduğu için… Benim yanımda tatmin olamamanıza karşılık hâlihazırda herhangi bir tehlike de yok. Sen uzun siyah saçlarla sarmaş dolaş olmak nasıl bir duygudur bilir misin?”
Hayalen bilsem de gerçeğini bilemiyordum. Her hâlükârda hocamın suç dediği şey muğlaktı ve pek bir şey anlamamıştım. Üstelik keyfim de kaçmıştı.
“Hocam, lütfen suçtan ne kastettiğinizi daha açıkça ifade buyurun. Aksi takdirde rica ederim bu meseleyi burada kapatınız. Ta ki ben bizzat bu suç denen şeyin manasını tamamen idrak edene kadar.”
“Kötü bir şey yaptım. Sizinle samimice konuşma niyetindeydim. Ne var ki canınızı sıktım. Kötü bir şey yaptım.”
Hocamla birlikte müzenin23 arkasından Uguisudani24 yönünde sakin adımlarla yürüyorduk. Çitlerin arasından bakıldığında geniş bir bahçenin bir bölümünde yeşeren bambu yapraklarının sakince sıralandığı görülüyordu.
“Sen benim neden her ay Zōşigaya Mezarlığı’nda gömülü arkadaşımı ziyarete gittiğimi biliyor musun?”
Hocam bunu aniden sormuştu. Üstelik kendisi de benim bu soruyu cevaplayamayacağımın farkındaydı. Bir müddet karşılık vermedim.
Neden sonra hocam bir şeylerin farkına yeni varmış gibi şöyle dedi:
“Yine kötü bir şey yaptım. Canınızı sıkmanın kötü olduğunu düşünüp durumu izah etmeye kalkıştım. Fakat sonunda izahatla canınızı daha da sıkmış oldum. Ne yapsam faydasız. Bu meseleyi burada kapatalım. Her neyse, aşk günahtır tamam mı? Aynı zamanda kutsaldır da.
Hocamın dediklerinden hiçbir şey anlamaz olmuştum. Hocam da bir daha aşk mevzusunu ağzına almadı.
14
Gençliğimden olacak, tek bir şeye kafayı taktığım çok olurdu. En azından hocama öyle görünmekteymişim. Hocamın konuşmaları bana okuldaki derslerden daha faydalı geliyordu. Profesörlerin görüşlerinden ziyade, hocamın mütalaalarına müteşekkirdim. Kürsüye çıkıp bana hocalık eden o büyük insanlardan ziyade, yalnızlığını muhafaza edip çok laf etmeyen hocamın tutumu bana daha anlamlı ve yüce görünüyordu.
Hocam, “Bana teveccühte fazla ileri gitmeyiniz,” dedi.
“Muhtelif sebepler neticesinde böyle düşünmekteyim,” derken kendimden son derece emindim. Hocam, bu emin halime tenezzül etmemişti.
“Kendinizi ateşe kaptırmışsınız. Ateşiniz sönüverince, hiç iyi olmayacak. Hakkımda şimdi böyle düşünüyor olmanız bana acı veriyor. Bundan sonra sizde meydana gelmesi muhtemel değişiklikleri de tahayyül edince daha bir acı veriyor.”
“Beni o kadar sıradan mı görüyorsunuz? O kadar güvenilmez miyim ben?”
“Size acımaktayım.”
“‘Acıyorum ama güvenmiyorum,’ mu diyorsunuz?”
Hocam rahatsız olmuşçasına bahçe tarafına dönmüştü. O bahçede birkaç gün öncesine kadar gür kırmızı benekli çiçekleri açmış kamelyalardan eser kalmamıştı. Hocamın misafir odasından bu kamelya çiçeklerini sık sık seyre daldığı olurdu.
“Güvenmiyorum derken sadece seni kastetmiyorum. Ben tüm beşeriyete güvenmiyorum.”
O sırada çalı çitleri tarafında kırmızı balık satıcılarınınkine benzer bir ses duyuldu. Ondan başka da hiçbir ses gelmiyordu. Ana caddeden iki mahalle ötedeki bu ücra sokak pek bir sessizdi. Evin içi her zamanki gibi sakindi.
Hanımefendinin yan odada olduğunu biliyordum. Sessizce oya işi yapan hanımefendinin kulağına konuşmalarımızın gidebileceğinin de farkındaydım. Fakat o an bunları tamamen unutuvermiştim.
“Peki, hanımefendiye de mi güvenmiyorsunuz?” diye hocama sordum.
Hocamın yüzünde bir huzursuzluk ifadesi belirdi. Öylece net bir cevap vermekten kaçınıyordu.
“Ben bizzat kendime bile güvenmiyorum. Yani kendi kendime güvenmediğim için başkalarına da güvenmez oldum. Kendime lanet okumaktan başka çarem yok.”
“O kadar derin bir düşünceyle yeryüzünde adam gibi biri kalmazdı.”
“Hayır düşünmedim. Yaptım. Yaptığıma da şaşıp kaldım. Ardından da fevkalade korktum.”
Bu konuda biraz daha ileriye gitmek istiyordum. Derken fusumanın25 gölgesinden “Bey, bey!” diyen hanımefendinin sesi iki kez duyuldu. Hocam ikinci seferde, “Ne var?” dedi. Hanımefendi “Gelsene biraz,” diye hocamı yan odaya çağırdı. Aralarında ne geçtiğini bilemiyordum. Hocam olup biteni tahmin etmeme fırsat vermeyecek bir hızla misafir odasına geri döndü.
“Velhasıl bana çok güvenmeseniz iyi olur. Sonunda pişman olursunuz çünkü. Sonra da aldatılmanıza karşılık zalimce bir öç almaya kalkışırsınız.”
“Bu da ne anlama geliyor şimdi?”
“Vaktinde dizimin dibinde el pençe divan durdunuz; sonradan başımı ayaklarınız altına almak isteyeceksiniz. Ben yarınki hakaretinize uğramamak için bugünkü takdirinizden feragat etmeyi yeğliyorum. Şimdikinden katbekat çetin olacak gelecekteki yalnızlığıma dayanmak yerine, şimdiki yalnızlığıma katlanmayı tercih ediyorum. Özgürlük, bağımsızlık ve benlik dolu günümüz dünyasına doğmuş bizler bunun bedelini yalnızlığa kurban olarak ödemek zorundayız.”
Böyle bir görüşe sahip olan hocam karşısında diyecek söz bulamamıştım.
15
O günden sonra hanımefendinin yüzünü her görüşümde aklıma takılan bir şey vardı. Acaba hocam hanımefendiye karşı hep bu tavrı mı takınıyordu? Şayet öyleyse hanımefendi bundan memnun muydu?
Hanımefendinin halinden hoşnut mu yoksa rahatsız mı olduğuna karar vermek mümkün olmuyordu. Bu, kendisine pek o kadar yakın olma fırsatı bulamamamdan kaynaklanıyordu. Aynı zamanda kendisiyle görüştüğümüz zamanlarda normal bir tavır takınmasından ve son olarak da hocamın bulunmadığı bir ortamda hanımefendiyle hemen hemen hiç baş başa kalamamamızdan ileri geliyordu.
Bundan başka sorularım da vardı. Hocamın insanlığa dair bu algısı nereden geliyordu? Yoksa
23
Günümüz Tokyo’sunun Taitō semtinde yer alan Tokyo Devlet Müzesi. (ç.n.)
24
Günümüz Tokyo’sunun Taitō semtinde bir yer ismi. (ç.n.)
25
Geleneksel Japon evlerinde oda içinde bölmeler oluşturmak için kullanılan ve sürgülü bir kapı düzeneği olan yapı. Yüzeyi resimlerle süslenip lakeyle parlatılır. İlerleyen bölümlerde “sürgülü kapı” ifadesi kullanılacaktır. (ç.n.)