Ahmak Wilson'ın Trajedisi. Марк Твен
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ahmak Wilson'ın Trajedisi - Марк Твен страница 4
Aslında Roxy, herkes kadar beyazdı; ancak on altıda birlik kısmı, diğer on beşlik kısmına baskın gelerek ona bir zencinin yaşamını uygun görmüştü. Bir köleydi ve satılabilirdi. Çocuğu otuzda bir oranında siyahtı. O da köleydi, kanunların gözünde ve geleneğe göre bir zenciydi. Yanındaki beyaz arkadaşı gibi mavi gözleri ve sarı bukleleri vardı ama beyaz çocuğun babası bile, onlarla çok az ilgilenmesine rağmen, çocukları giysilerinden ayırt edebiliyordu. Çünkü beyaz bebek, kabarık Amerikan bezinden yapılmış giysiler giymişti ve boynunda mercan bir kolye vardı. Diğer bebeğe ise kaba kumaştan ve dizlerini açıkta bırakan bir gömlek giydirilmişti. Kolyesi de yoktu.
Beyaz çocuğun adı Thomas à Becket Driscoll, diğerininki ise Valet de Chambre3 idi. Soyadı yoktu, çünkü köleler bu ayrıcalığa sahip değildi. Roxana, bu tabiri bir yerlerde duymuştu ve ad olduğunu zannedip bebeğini böyle çağırmaya başlamıştı. Tabii ki bu ad, çok geçmeden “Chambers” olarak kısaltılacaktı.
Wilson, Roxy’yi sima olarak tanıyordu. Nüktedanlık düellosu başlayınca, biraz dinlemek için dışarı çıktı. Jasper, dinlenmek için ayırdığı süre içinde izlendiğini hissedince hızlıca işine döndü. Wilson, çocukları inceleyip sordu:
“Kaç yaşındalar Roxy?”
“İkisi aynı, efendim. Beş aylık. Şubat ayının ilk gününde doğdular.”
“Pek yakışıklı yumurcaklar. Biri, öteki kadar yakışıklı üstelik.”
Tatlı bir gülümsemeyle kızın beyaz dişleri göründü ve şöyle dedi:
“Sağ olasınız, Bay Wilson. Hah, ne güzel dediniz! Bir tanesi sadece zenci değil, ‘kaliteli küçük bir zenci.’ Hep böyle diyom, çünkü benim evladım.”
“Üstlerinde giysi yokken ikisini nasıl ayırt ediyorsun, Roxy?”
Roxy, cüssesine uygun bir kahkaha attı ve şöyle dedi:
“Ben ayırıyom da Bay Wilson, her iddiasına varım Sahip Percy ayıramaz bu bebeleri.”
Wilson, bir süre sohbet etti ve koleksiyonu için cam şeritler vasıtasıyla Roxy’nin parmak izlerini, -hem sağ hem de sol elinin parmak izlerini- aldı. Bunları etiketleyip tarihi de not etti. Sonra iki çocuğun da kayıtlarını alarak bunlara da aynı işlemi uyguladı.
İki ay sonra, Eylül ayının üçünde bu parmak izlerini tekrar eline aldı. Çocukluk dönemi süresince çeşitli aralıklarla bir “dizi”, iki veya üç “alım” gerçekleştirmek istiyordu. Birkaç senede bir bu işlem tekrarlanacaktı.
Ertesi gün, yani Eylül ayının dördünde, Roxana’yı derinden etkileyen bir şey oldu. Bay Driscoll yine küçük bir miktar para kaybetmişti, yani bu olay yeni bir şey değildi, daha önce de olmuştu. Esasen, öncesinde üç kez daha yaşanmıştı. Driscoll’un sabrı tükenmişti. Köleler ve diğer hayvanlarla kendi ırkının hatalarına karşı son derece insanca yaklaşan bir adamdı. Ancak hırsızlığa katlanamazdı ve belli ki evinde bir hırsız vardı. Muhakkak zencilerden biriydi bu hırsız. Sıkı önlemler alınmalıydı. Hizmetçilerini çağırdı. Roxy dışında üç hizmetçisi daha vardı: Bir adam, bir kadın ve on iki yaşında bir oğlan çocuğu. Akraba değillerdi. Bay Driscoll şöyle dedi:
“Hepiniz uyarılmıştınız. Ama uyarılar hiçbir işe yaramadı. Bu sefer size dersinizi vereceğim. Hırsızı satacağım. Bunu kim yaptı?”
Bu tehdit karşısında hepsi tir tir titredi, çünkü iyi bir evleri vardı ve yeni evlerinin daha kötü olması muhtemeldi. Hepsi suçu inkâr etti. Kimse bir şey, en azından para çalmamıştı. Biraz şeker, kek, bal ya da “Sahip Percy’nin önemsemeyeceği” bir şey belki, ama kimse tek bir kuruş para çalmamıştı. İtirazlarını etkili bir şekilde dile getiriyorlardı ancak Driscoll inanmıyordu. Hepsine müsamahasız bir tavırla “Hırsızın adını söyleyin!” diye karşılık veriyordu.
Aslında Roxana dışında herkes suçluydu. Kız, diğerlerinin suçlu olduğundan şüpheleniyordu; ancak emin olamıyordu. Kendisinin de suçlu olmaya ne kadar yakın olduğunu düşününce dehşete kapılmış, bundan tam da zamanında, siyahilerin Metodist kilisesinde, iki hafta önce “dinle tanıştığı gün” yaşadığı uyanış sayesinde kurtulmuştu. O güzel tecrübenin ertesi günü, tarzındaki değişim henüz yeniyken ve arınmış durumundan ötürü biraz da kibirliyken, sahibi masasının üzerinde birkaç dolar bırakmıştı. Roxy, toz alırken parayı gördü ve içinden şeytana uymak geçti. Artan bir kızgınlıkla paraya baktı ve birden bağırdı:
“Tanrı cezasını versin böyle uyanışın be! Yarına kadar beklese ölür müydü?”
Ardından, bir kitapla onu baştan çıkarmaya çalışan paranın üstünü kapadı ve parayı mutfak çalışanlarından bir başkası aldı. Bu fedakârlığı dini nedenlerle yapmıştı. Sadece şu an böyle davranması gerektiğini düşünüyordu, ama ilerde bu şekilde davranmayacaktı. Hayır, dindarlığı bir iki hafta sonra geçecek ve yine akılcı davranacaktı. Bir dahaki sefere açıkta bırakılmış iki dolarla teselli bulacaktı ve bu teselliyi kimin sağlayacağını biliyordu.
Kötü biri miydi? Kendi ırkından olanlara göre daha mı kötüydü? Hayır. Hayat muharebesinde adaletsiz bir muamele görüyorlardı ve düşmandan faydalanmayı günah saymıyorlardı. Bu, yalnızca küçük ölçekte bir faydalanmaydı. İmkân bulduklarında kilerden yiyecek, yüksük, biraz balmumu, zımpara, iğne, gümüş kaşık, bir dolar, küçük giysiler ya da çok değerli olmayan herhangi bir şey aşırırlardı. Bu tür misillemeleri günah saymaktan o kadar uzaklardı ki ceplerine doldurdukları ganimetlerle kiliseye gidip en yüksek ses ve en büyük samimiyetle dua ederlerdi. Bir çiftlikte etlerin fümelendiği yerin sımsıkı kilitlenmesi gerekirdi; yoksa siyahi diyakozun4 kendisi bile Yaratıcı’nın lütfuyla orada tek başına asılı duran ve kendisini sevecek birini arayan pastırmaya dayanamazdı. Fakat gözü önünde yüzlercesi asılı dururken diyakoz iki tanesini almazdı, yani aynı gecede almazdı. Kırağılı soğuk gecelerde sinsice dolaşan merhametli zenci, tahtanın bir ucunu ısıtıp ağaca tünemiş tavukların ayaklarının altına koyardı. Uykulu bir tavuk, rahat tahtaya basar, minnettarlığını hafif bir gıdaklamayla belirtirdi. Zenciyse tavuğu torbasına tıkar, sonra da midesine indirirdi. Bunu yaparken, her gün kendisinden paha biçilmez bir hazineyi -özgürlüğünü- çalmakta olan adamdan böyle önemsiz bir şeyi alarak mahşer gününde Tanrı’nın hatırlatacağı bir günah işlemediğinden tamamen emin olurdu.
“Hırsızın adını söyleyin!”
Bay Driscoll, aynı sert tonla dördüncü defa söyledi bunu. Peşinden de şu korkunç sözleri ekledi:
“Size bir dakika veriyorum,” diyerek saatini çıkardı. “Eğer bu süre sonunda itiraf etmezseniz, dördünüzü de satmakla kalmayacağım, SİZİ NEHRİN AŞAĞISINA göndereceğim!”
Onları cehenneme mahkûm etmekle eşdeğerdi bu! Hiçbir Missouri zencisinin bundan şüphesi yoktu. Roxy’nin başı dönmeye başladı, yüzü de bembeyaz kesildi.
3
Valet de chambre (fr.): Uşak, oda hizmetçisi. (e.n.)
4
Diyakoz Katolik, Anglikan ve Ortodoks kiliselerindeki 3 yüksek ruhban derecesinin ilk basamağı olan diyakozluk rütbesini haiz kişidir. Diğer 2 rütbe ise sırasıyla papazlık ve piskoposluktur. (e.n.)