Ahmak Wilson'ın Trajedisi. Марк Твен

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ahmak Wilson'ın Trajedisi - Марк Твен страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ahmak Wilson'ın Trajedisi - Марк Твен

Скачать книгу

Sonra toparlanıp dünyayı görecekti, yani bir vapurda oda hizmetçisi olarak çalışacaktı. Irkının ve hemcinslerinin en büyük hevesiydi bu.

      Son ziyaretini siyah dev Jasper’a yaptı. Jasper, Ahmak Wilson’ın kışlık odunlarını doğruyordu.

      Roxy geldiğinde Wilson, Jasper’la sohbet ediyordu. Roxy’ye, oda hizmetçiliği yapmak için buradan ayrıldığında çocuklarından uzak kalmaya nasıl dayanacağını sordu. Şakayla karışık çocukların on ikinci yaşlarına kadar alınmış parmak izlerinin bir kopyasını ona vermeyi teklif etti, böylece onları unutmayacaktı. Roxy, bir an için acaba bir şeylerden mi şüpheleniyor, diye düşündü. Sonra istemediğini söyledi. Wilson kendi kendine şöyle dedi: “Damarlarındaki siyah kan batıl itikatlı. Şu camlarla uğraşmamın cadı işi olduğunu sanıyor. Buraya elinde at nalıyla gelirdi eskiden. Belki de rastlantıydı, ama öyle olduğunu pek sanmıyorum.”

      İkizler Dawson’s Landing’de Büyük Heyecan Yaratır

      Eğitim her şeydir. Şeftali, bir zamanlar acıbademdi; karnabahar ise koleje gitmiş kabaktan başka bir şey değildir.

Ahmak Wilson’ın Takvimi

      Dr. Baldwin’in sonradan görmeler hakkındaki sözleri: Yer mantarı olduğunu sanan zehirli mantarları yemek istemeyiz.

Ahmak Wilson’ın Takvimi

      Bayan York Driscoll, iki sene boyunca Tom’un hayatına dahil oluşunun keyfini çıkardı. Bu sevincin kimi zaman bozulduğu doğruydu, ama yine de çocuk sahibi olmak büyük bir saadetti. Sonra Bayan Driscoll öldü. Kocası Bay Driscoll ve Bay Driscoll’un çocuksuz kız kardeşi Bayan Pratt bu neşeyi eskisi gibi sürdürdü. Tom el üstünde tutuldu, istediği her şey yapıldı; gönlünce, yani neredeyse gönlünce şımartıldı. Bu durum, Tom on dokuz yaşına gelene kadar böyle devam etti. Sonra Yale’e gönderildi. “Koşullar” konusunda iyi donanımlıydı ama bunun dışında orada pek göze battığı yoktu. Yale’de iki yıl kaldı ve sonra pes etti. Eve geldiğinde davranışları epey düzelmişti. Huysuzluğu ve nezaketsizliği gitmişti. Hoş ve düzgün konuşuyordu. Gizlice ve bazen de açıkça ironiye başvuruyor, insanların bam teline basıyor, ancak bunu babacan ve yarı bilinçli bir tavırla yaptığı için başı derde girmiyordu. Her zamanki gibi üşengeçti ve meslek edinmeye karşı şiddetli bir arzusu da yoktu. Bu yüzden insanlar, amcası nalları dikene kadar onun sırtından geçinmek istediğini düşünüyordu. Orada birkaç yeni alışkanlık da edinmişti. Birini açıkça uyguluyordu: İçki içmek. Diğerini ise gizliyordu: Kumar oynamak. Kumar oynadığını amcasının duyması hiç iyi olmazdı; bunu çok iyi biliyordu.

      Tom’un doğudan getirdiği yeni tarzı, gençler arasında pek popüler değildi. O kadarla kalsa dayanabilirlerdi belki ama bir de eldiven takıyordu ki ona dayanamıyorlardı. Bu yüzden etrafında kimse olmuyordu. Enfes tarz ve kesimde -Doğu ve şehir tarzında- birçok giysi getirmişti. Bu giysiler, herkeste ıstıraba neden olmuş ve amaçsız bir hakaret olarak algılanmıştı. Ancak o, bu yeni tarzın kendisinde uyandırdığı hislerden hoşlanıyordu. Bütün gün huzurlu ve mutlu bir şekilde kasabada dolaşıyordu. O gece gençler bir terzi ayarladı ve Tom ertesi sabah yürüyüşüne başladığında, yaşlı zenci zangocun göz alıcı patiskadan abartılı giysisiyle yanından geçtiğini ve elinden geldiğince Doğu zarafetini taklit ettiğini gördü.

      Tom bunu görünce pes etti ve bundan sonra yerel usule göre giyinmeye başladı. Ancak daha canlı yöreleri tanıdıktan sonra bu sıkıcı kasabadan bezmişti ve burası giderek daha sıkıcı hale geliyordu. Ferahlamak için St. Louis’e küçük yolculuklar yapmaya başladı. Orada kendine uygun arkadaşlar ve zevkine uygun eğlenceler buldu. Ayrıca bazı konularda memleketindekinden daha özgürdü. İki yıl boyunca bu şehre yaptığı ziyaretleri artırdı ve burada daha uzun zaman geçirdi.

      Derin sulara dalıyor, riske giriyordu ve bu durum bir gün başını derde sokabilirdi. Öyle de oldu.

      Hâkim Driscoll, 1850 senesinde barodan ve bütün iş faaliyetlerinden emekliye ayrılmıştı. Üç yıldır dinlenmekteydi. Hür Düşünürler Derneği’nin başkanıydı ve Ahmak Wilson da derneğin üyesiydi. Artık yaşlı avukatın hayatta ilgi duyduğu tek şey, derneğin haftalık toplantılarıydı. Ahmak, hâlâ merdivenin en alt basamağında çabalıyordu. Yirmi üç yıl önce köpek hakkında söylediği o talihsiz sözün uğursuzluğu peşini halen bırakmamıştı.

      Hâkim Driscoll, Wilson’ın arkadaşıydı ve ona ortalamanın üstünde bir zekâya sahip olduğunu söylüyordu. Ancak bu, Hâkim’in bir hevesle söylediği bir şey olarak görülüyordu ve Wilson’ın halk arasındaki imajını değiştirememişti. Belki de değişmemesinin sebebi buydu, ama başka ve daha iyi bir neden vardı. Eğer Hâkim sadece iddia etmekle kalsaydı, bunun iyi bir etkisi olacaktı. Ancak iddiasını kanıtlamaya çalışma hatasına düştü. Wilson, birkaç senedir gizlice, tuhaf bir yıllık üzerinde çalışıyordu. Bu, eğlenmek için yaptığı bir şeydi: Her tarihe, genelde ironiyle süslenmiş gösterişli bir felsefenin eklendiği bir takvim. Hâkim ise Wilson’ın bu nükte ve düşüncelerinin dikkatle düzenlendiğini ve sevimli olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden, bir gün bazılarını yanına alıp birkaç vatandaşa okudu. Fakat ironi, o insanlara göre değildi. Onların algısı buna odaklı değildi. En ağır şekilde ifade bulmuş bu latifeleri okudular ve Dave Wilson’ın bir ahmak olduğuna dair en ufak şüphe dahi var idiyse -ki yoktu- bu ifşayla o şüphenin de ortadan kalktığına karar verdiler. Bu dünyanın düzeni böyledir işte. Bir düşman, bir adamı kısmen mahvedebilir, ama iyi niyetli ve tedbirsiz bir arkadaş işi tamamlar. Bundan sonra Hâkim, Wilson’a karşı daha da şefkatli davrandı ve takviminin değerli olduğuna her zamankinden fazla emin oldu.

      Hâkim Driscoll bir hür düşünür olabilir ve toplumdaki yerine sahip çıkabilirdi; çünkü bu topluluk için en önemli kişiydi ve dolayısıyla, kendi yolunda ilerlemeyi göze alabilir ve kendi inançlarına tutunabilirdi. Bu gözde derneğin diğer üyesine de benzer bir özgürlük veriliyordu, halihazırda halkın gözünde bir sıfırdı ve onun ne düşündüğünü ya da ne yaptığını kimsenin umursadığı yoktu. Sevilen ve her yerde yeterince hoş karşılanan biriydi, ama hiçbir ehemmiyeti yoktu.

      Herkesin şefkatle “Patsy Teyze” dediği Dul Cooper, kızı Rowena’yla birlikte rahat ve sıcak bir kır evinde yaşıyordu. Rowena 19 yaşında, romantik, cana yakın ve çok güzel bir kızdı; ama bunun dışında dikkate değer bir yanı yoktu. İki erkek kardeşi vardı ki bunlar da pek mühim kişiler değildi.

      Dul kadının evinde büyük ve boş bir oda vardı. Birini bulacak olursa burayı kiralıyordu ve kiraya yemek de dahildi. Ancak odanın bir senedir boş olmasına üzülüyordu. Geliri ailenin ihtiyaçlarına ancak yetiyordu ve küçük lüksler için kira parasına ihtiyacı vardı. Ve nihayet yakıcı bir haziran gününde dileği gerçek oldu. Usandırıcı bekleyişi artık sona ermişti. Bir yıllık ilanına yanıt almıştı. Hem de köylü birinden değil, hayır! Bu mektup uzaklardan, kuzeydeki büyük dünyadan, St. Louis’den geliyordu. Verandada oturup dikkatsiz gözlerle büyük Mississippi Nehri’nin ışıldayan kollarını izledi. Talihini düşünüyordu. Gerçekten de talihliydi, çünkü bir yerine iki kiracısı olacaktı.

      Mektubu ailesine okudu. Rowena, köle kadın Nancy’nin odayı temizleyip havalandırmasını kontrol için uçarcasına gitti. Oğlanlarsa bu harika haberi yaymak için kasabaya indi; çünkü bu, halkın menfaatini ilgilendiren bir haberdi ve kasaba halkı durumdan haberdar edilmediği takdirde hoşnut olmayacaklardı.

      Rowena,

Скачать книгу