Ahmak Wilson'ın Trajedisi. Марк Твен
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ahmak Wilson'ın Trajedisi - Марк Твен страница 6
Pratik yapmaya ara verip şansını hesaplamaya koyuldu.
“Bugün bu zencileri para çaldılar diye satçaklar, sonra yeni birkaç köle alcaklar. Şimdi bunlar çocuk, o yüzden sorun yok. Biraz hava almak için bu çocukları dışarı çıkardığımda köşeyi döner dönmez ağızlarına reçel sürcem ki değiştiklerini kimse anlayamasın. Evet, bir yıl bile sürse her şey güvenli olana kadar hep böyle yapcam.”
“Korktuğum tek bir adam var, o da şu Ahmak Wilson. Ona ahmak diyorlar, aptal diyorlar. Yok, o adam benden bile akıllıdır! Bu şehirdeki en akıllı adam. Hâkim Driscoll ya da Pem Howard’dan da akıllı. Kahrolası adam! Hele o adi gözlükleri falan var ya. Bence cadı o adam. Aman neyse, bir daha onu gördüğümde yine çocukların parmak izini ister kesin. Eğer o da değiştiklerini fark etmezse, hiç kimse fark edemez ve işte o zaman güvende olurum. Ama cadı işinden korunmak için iyisi mi yanıma bir nal alayım.”
Yeni zenciler Roxy’ye sorun çıkarmadı, tabii ki. Sahibi de öyle. Nitekim yapacağı vurgunlardan biri tehlikedeydi ve zihni öyle meşguldü ki çocukları görmedi bile. Roxy’nin tek yapması gereken, Driscoll geldiğinde çocukları güldürmekti. O zaman suratları, dişetlerinden ibaret hale geliyordu ve bu heyecan nöbeti geçip de çocuklar tekrar insan görüntüsüne kavuşana kadar Driscoll gitmiş oluyordu.
Birkaç gün içinde yapacağı vurgunun kaderi öylesine belirsiz bir hal aldı ki; Bay Percy, ağabeyi yani Hâkim ile beraber neler yapılabileceğini görmek için gitti. Her zamanki gibi arsa vurgunu söz konusuydu ve işler, bir davayla birlikte karmaşık hale gelmişti. Adamlar yedi haftadır ortada yoktu. Onlar geri dönmeden önce Roxy, Wilson’ı ziyaret etmişti ve sonuçtan memnundu. Wilson, parmak izlerini aldı. Adları ve tarihi kaydetti, Ekim’in biriydi ve izleri dikkatle yerine koyup Roxy’yle sohbete devam etti. Roxy, çok endişeli görünüyordu. Nitekim bir ay önce parmak izleri alındığından beri bebeklerin sağlıkta ve güzellikte katettiği büyük ilerlemenin Wilson tarafından hayranlıkla takdir edilmesini bekliyor olmalıydı. Wilson, Roxy’yi memnun edecek şekilde çocukların gelişimini övdü. Çocuklarda reçel ya da başka bir leke gibi herhangi bir maske olmadığı için Roxy titriyordu ve her an anlayacak diye ödü kopuyordu.
Ama anlamadı. Hiçbir şeyi fark etmedi. Roxy, sevinç içinde eve gitti ve bu mesele konusundaki bütün kaygılarından tamamen kurtuldu.
Değiştirilmiş Bebeklerin Halleri
Adem ve Havva’nın birçok üstünlüğü vardı ama en önemlisi, diş çıkarmaktan kurtulmuş olmalarıydı.
Böyle özel takdiri ilahilerde bir sorun vardır. Hangi tarafın bu takdirden yararlanan olduğu şüphelidir. Elyesa Peygamberle çocuklar ve ayıların hikâyesinin sonunda gerçekten memnun kalan peygamber değil ayılardır, çünkü çocukları yemişlerdir.
Bu hikâye, Roxana’nın gerçekleştirdiği değişikliğe uyum sağlamalıdır. Yani evin gerçek varisinin adı artık “Chambers”, onun yerini gasp eden küçük köleninkiyse daha sonraları günlük dilde “Tom” olarak kısaltılacak olan “Thomas à Becket”tır.
“Tom” değişikliğin başından beri kötü bir bebek oldu. Durduk yere ağlıyordu. Durduk yere asabiyet nöbetlerine tutuluyor, durmadan çığlık atıyor, feryat figan bağırıyor ve nefesini tutarak yaramazlığın zirvesine ulaşıyordu. Nefes tutma, diş çıkaran bebeklerin korkutucu bir özelliğidir. Bebek, sancı içinde akciğerlerini tüketir. Sonra sessizce kıvranıp döner ve nefes almak için tekme atar. Bu sırada dudakları morarmıştır, ağzı açık ve hareketsizdir. Kırmızı diş etlerinin altında minicik dişleri gözükür. Çocuğun hareketsizliği öyle uzun sürer ki bir daha nefes alamayacak diye düşünür insan. İşte tam o esnada bir hemşire imdadına yetişir, çocuğun suratına su çarpar. Peşi sıra çocuğun akciğerleri havayla dolar. O an kulakları patlatacak şekilde bağırmaya, çığlık atmaya ya da inlemeye başlar ve sahibine öyle sözler söyletir ki tahammül sınırının aşıldığını anlarsınız. Tom bebek, tırnaklarının yakınında olan herkesi tırmalar ve çıngırağına yaklaşanı ezerdi. Su ister ve suyu getirilene kadar da çığlık atmayı bırakmazdı. Sonra bardağı yere atıp yine çığlığı basardı. Her ne kadar zahmetli ve insanı çileden çıkaran istekleri olsa da hepsi yerine getiriliyordu. İstediği her şeyi, bilhassa da karnını ağrıtacak şeyleri yemesine izin verilmişti.
Emekleme çağına gelip biraz konuşmaya ve ellerinin ne işe yaradığını anlamaya başladığında eskisinden de beter bir musibet haline geldi. O uyanıkken Roxy’ye dinlenmek haramdı. Ne görse “İstiyorum,” derdi ve bu bir emirdi. İstediği şey getirildiğinde ise çıldırmış gibi “İstemiyorum! İstemiyorum!” diyerek eliyle iterdi. Sonra hemen yine “İstiyorum! İstiyorum!” diye bağırmaya başlardı. Bir kez daha fikrini değiştirmeden istediği şeyi geri getirmek için Roxy’nin kanatlanıp uçması gerekirdi.
En çok tercih ettiği şey maşalardı. Çünkü pencere ve mobilyaları kırmasın diye “babası” onları yasaklamıştı. Roxy arkasını döndüğü an Tom maşalara doğru emekler, “Sevdim bunu!” der ve Roxy görüyor mu diye gözünün ucuyla bakardı. Sonra “İstiyorum!” deyip yine göz ucuyla bakardı. Sinsi bir bakışla “İşte!” der ve nihayet “Aldım!” diye sevinirdi. Ödül artık onundu. Hemen ardından, ağır alet yukarı kalkar ve bunu büyük bir gürültüyle bağrışma izlerdi. Kedi, bir işe yetişmek ister gibi üç ayağı üzerinde kaçardı. Roxy vardığındaysa lamba ya da pencere parçalanmış olurdu.
Tom, herkes tarafından sevilip okşanıyorken Chambers’la kimse ilgilenmiyordu. Tom bütün leziz yiyecekleri yerken, Chambers’ın nasibine lapa ve sütle şekersiz katık düşüyordu. Sonuç olarak Tom, zayıf bir çocuktu ama Chambers güçlüydü. Tom, “huysuz”du Roxy’nin dediği gibi ve buyurgandı. Chambers ise uysal ve yumuşak başlıydı.
Muhteşem sağduyusu ve becerisiyle Roxy, çocuğunun üzerine titreyen bir anneydi. Çocuğuna karşı böyleydi, hatta daha da fazlasıydı: Kendi yarattığı kurgu sonucunda çocuğu, efendisi olmuştu. Bu ilişkiyi görünürde bilmesi ve ifade etmesi için lazım gelen biçimde davranma gerekliliği, Roxy’yi öyle sıkı ve düzgün şekilde pratik yapmaya itti ki bu egzersiz kısa sürede alışkanlığa dönüştü. Otomatik olarak kendiliğinden gerçekleşir hale geldi. Doğal olarak bunların sonucunda, sadece başkaları için planlanmış olan aldatmacalar, yavaş yavaş kendisi için de aldatmaca oldu. Alaycı saygı, gerçek saygıya ve alaycı hürmet gerçek hürmete dönüştü. Taklit köle ve taklit efendi arasındaki sahte ayrım giderek büyüdü ve sonunda bir uçurum halini aldı. Hem de çok gerçek bir uçurum. Bir tarafta kendi aldatmacalarının kuklası olan Roxy, diğer taraftaysa artık bir gaspçı değil, kabullenip efendisi saydığı çocuğu duruyordu. Bu çocuk onun canı, efendisi ve ilahıydı. Roxy ona tapınırken kendisinin ve çocuğun bir zamanlar kim olduğunu unutuyordu.
Bebekliği boyunca Tom, Chambers’ı tokatladı, çimdikledi, tırmaladı ve bu yüzden hiç azar işitmedi. Chambers, bunlara uysallıkla dayanmakla içerlemek arasında bir karar vermesi gerektiğinde ilk düşündüğünün yararına olduğunu erkenden anladı.