Mitler ve efsaneler. Неизвестный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mitler ve efsaneler - Неизвестный автор страница 10
Bu Perseus’a, bir maceraya başlama yolu olarak çok garip geldi; zırhına bakıp kendi suretini görmektense zırhının Gorgonların pirinçten pençelerine karşı onu koruyacak olması ona daha mühim bir meseleymiş gibi geliyordu. Yine de, Quicksilver’ın kendisinden daha bilgili olduğunu göz önüne alınca hemen işe koyuldu ve zırhını ovmaya başladı. O kadar özenli ve iyi niyetle yaptı ki işini, zırhı, tıpkı hasat zamanındaki ay gibi parlamaya başladı. Quicksilver gülümseyerek zırha baktı, onaylarcasına başını salladı. Sonra kısa ve eğri büğrü kılıcını çekerek, eskimiş kılıcı yerine onu Perseus’un kemerine bağladı.
“Benim kılıcım hariç hiçbir kılıç senin amacına hizmet etmez,” dedi Quicksilver. “En mükemmel şekilde yapılmıştır, demiri ve pirinci kolayca keser. Evet, şimdi işe koyulalım, sırada Üç Gri Kadın’ı bulmak var, onlar bize orman perilerinin nerede olduklarını söyleyecekler.”
“Üç Gri Kadın!” diye bağırdı Perseus. Bu ona, macera yolunda karşılaşacağı yeni bir zorluk gibi geliyordu. “Yalvarırım söyle, kim bu Üç Gri Kadın? Daha önce hiç duymamıştım.”
“Onlar, oldukça garip üç yaşlı hanım,” dedi Quicksilver gülerek. “Ortak kullandıkları bir gözleri ve sadece birer dişleri var. Dahası, onları ya yıldızların aydınlattığı bir vakit ya da akşam alacasında bulabilirsin çünkü güneş ışığında ya da ay ışığında kendilerini asla göstermezler.”
“İyi de,” dedi Perseus. “Neden zamanımı bu Üç Gri Kadın’la harcayayım? Bir an önce korkunç Gorgonları aramaya başlamak daha iyi olmaz mı?”
“Hayır, hayır,” diye yanıtladı arkadaşı. “Gorgonlara giden yolu bulmadan önce yapman gereken başka şeyler var. Bu hanımları avlamaktan başka yapacak bir şey yok. Onlarla tanıştığımızda, Gorgonlara çok da uzak olmadığımıza emin olabilirsin. Hadi biraz canlanalım.”
Perseus arkadaşının bilgeliğine çok güvendiği için daha fazla itiraz etmedi ve maceraya bir an önce başlamaya hazır olduğunu söyledi. İşleri gereğince yola koyuldular ve oldukça hızlı adımlarla yürümeye başladılar. Hatta öyle ki, Perseus atik arkadaşı Quicksilver’a yetişmekte epeyce zorlandı. Doğruyu söylemek gerekirse, bu konuda aklına gelen tek şey Quicksilver’ın bir çift kanatlı ayakkabıya sahip olduğu ve haliyle onun fevkalade bir biçimde yol almasına yardımcı olduğuydu. Bir de göz ucuyla arkadaşının yan tarafına bakınca, kafasının hemen yanında kanatları olduğunu gördü. Tam olarak bakışlarını çevirse de algılanabilecek bir şey yoktu, sadece tuhaf bir miğfer takmıştı. Kıvrımlı asa da Quicksilver’a çok büyük kolaylık sağlıyordu; öyle ki oldukça hareketli genç bir adam olan Perseus’un nefesi kesilmişken arkadaşı asa sayesinde hızla yola devam ediyordu.
“Hey!” diye bağırdı arkadaşı nihayet. Perseus’un ona yetişmesinin ne kadar zor olduğunu biliyordu bu yaramaz. “Asayı sen al, belli ki benden daha fazla ihtiyacın var. Seriphus adasında senden daha iyi yürüyen başka adamlar yok mu?”
“Eğer bir çift kanatlı ayakkabım olsaydı,” dedi Perseus şakacı bir şekilde arkadaşının ayağına bakarak “oldukça iyi yürürdüm.”
“Bir çift de sana bulmalıyız,” diye yanıtladı Quicksilver.
Fakat asa en ufak bir güçsüzlük hissetmeden Perseus’un yoluna devam etmesine yardım etti. Sanki bu sopa canlıydı ve canının bir kısmını Perseus’a ödünç vermişti. O ve Quicksilver sohbet ederek kolaylıkla ilerliyorlardı. Quicksilver eski maceraları hakkında konuşuyor, bir sürü güzel hikâye ve cin fikirlerinin bu maceraları çözme konusunda nasıl yardımcı olduğunu anlatıyordu. Perseus onun ne kadar harika bir insan olduğunu düşünmeye başladı. Besbelli dünyayı iyi biliyordu, kimse Perseus’a bu çok bilgili arkadaşı kadar büyüleyici gelmemişti. Perseus, kendi zekâsının daha kıvrak olmasını umarak arkadaşını daha bir hevesle dinlemeye başladı.
Derken Perseus, Quicksilver’ın bir kız kardeşten bahsettiğini ve onun atıldıkları bu macerada onlara yardım edebileceğini söylediği anımsadı.
“Kız kardeşin nerede?” diye sordu “Yakın bir zamanda tanışacak mıyız?”
“Her şeyin zamanı var,” dedi arkadaşı. “Fakat şunu söylemeliyim ki kız kardeşim benden oldukça farklı bir karaktere sahiptir. Ağırbaşlı ve ölçülüdür, nadiren gülümser, asla gülmez ve eğer çok mühim bir mesele değilse asla tek bir kelime etmez. En aklı başında sohbet hariç hiçbir sohbeti de dinlemez.”
“Olur şey değil!” diye bağırdı, “Tek bir kelime etmeye korkarım.”
“Seni temin ederim, çok yetenekli birisidir,” diye devam etti Quicksilver. “On parmağında on marifet vardır. Kısacası öyle bilgedir ki çoğu insan onu bilgeliğin simgesi olarak görür. Fakat gerçeği söylemek gerekirse, ben onu pek şen şakrak bulmam ve sanırım sen de onu en iyi yol arkadaşı olarak düşünmezsin. Yine de kendine göre çok iyi olduğu yönleri de vardır ve Gorgonlarla karşılaştığında bu yönlerinden kesinlikle faydalanacaksın.”
O zamana kadar ortalık alacakaranlığa dönmüştü. Her yanı kabarık otların sardığı, çok vahşi ve ıssız bir yere gelmişlerdi. Öyle sessiz ve kasvetli bir yerdi ki daha önce kimse burada yaşamamış ya da yolu buradan geçmemişti adeta. Giderek karanlıklaşan gri alacakaranlıkta her yer harabeye dönmüş ve tenhalaşmıştı. Perseus kederli biçimde Quicksilver’a baktı ve daha gidecek çok yolları olup olmadığını sordu.
“Şişt!” diye fısıldadı arkadaşı. “Sessiz ol. Bu, Üç Gri Kadın’la tanışmak için en doğru yer ve zaman. Sen onları görmeden önce onlar seni görmesin, dikkatli ol. Üçünün tek bir gözü olmasına rağmen, yarım düzine normal gözden çok daha keskindir.”
“Peki, onlarla karşılaştığım zaman ne yapmalıyım?” diye sordu Perseus.
Quicksilver Perseus’a Üç Gri Kadın’ın bir tek olan gözü nasıl kullandıklarını açıkladı. Alışkanlıkları gereği, kendi aralarında bu gözü değiştirip kullanıyorlardı; tıpkı bir çift gözlük camına sahiplermiş gibi; onların durumunda daha uygun bir deyişle, tek camlı bir gözlüğe sahiplermiş gibi. Üçünden biri belli bir süre kullandıktan sonra, gözü çukurundan çıkarıp diğer kız kardeşine veriyordu. Sıra kime gelmişse hemen gözü alıp yuvasına koyuyor ve dünyaya göz atarak eğleniyordu. Buradan da anlaşılacağı üzere, diğer iki kadın karanlıkta kalırken sadece bir tanesi görebiliyordu. Dahası, tam gözü elden ele uzattıkları esnada, yaşlı kadınlardan hiçbiri en ufak bir ışıltı dahi göremiyordu. Bugüne kadar birçok tuhaf şey duydum ve birçoğunu da deneyimledim ancak bunlardan hiçbiri tek bir gözle dünyayı seyreden bu Üç Gri Kadın’ın hikâyesiyle kıyaslanamaz.
Perseus da böyle düşünmüş olacak ki şaşırıp kalmıştı. Neredeyse arkadaşının onunla dalga geçtiğini ve yaşlı hanımların bu dünyada olmadıklarını zannetmişti.
“Birazdan